~7

32 6 0
                                    






Buğrahan yıllardır, günlerdir, saatlerdir süregelen son kapasitedeki heyecanını kapı önünde de sürdürüp dile dökerken; onun bir büyüğü Bozkurt ne kadar isterse istesin karşılamaya katılamamıştı.

Kız kardeşleri ve yeğenleri ile ilk karşılaşmayı küçüğüne bırakmak zorunda kalmıştı. Çünkü içeride yani bulunduğu ortamda da birinin olması gerekiyordu.

Birinin hesap vermesi, bir şeyleri açıklaması, en azından aile üyelerinden abilerden biri olarak bakışları üzerine çekmeyi kabullenmesi gerekiyordu.

Büyükler vardı bulunduğu ortamda. Başta Adem amcası olmak üzere diğer amca dedikleri, amca saydıkları vardı. Çocukluğundan beri yanında olanlar daha sonra hayatlarına katılanlar vardı.

Suçluydu Bozkurt bunu biliyordu. Tıpkı abilerinin ve kardeşinin de suçlu olduğunu bildiği gibi. En başta babalarının suçlu olduğunu bildiği gibi.

Ama babalarının yanı sıra abiler olarak babalarından daha suçlu, daha cezalıydılar. Onlar otuz yıl boyunca hem annelerinden hem kız kardeşlerinden kaçmış olan suçlu kaçak cezalılardı. Biliyorlardı.

Yaptıklarını, söylediklerini, hatalarını, yanlışlarını, yapmaları gerekenleri, görevlerini her şeyi biliyorlardı. En küçükleri olan Buğra Han bile bilirken Buğra Han'ın abileri olarak, annelerinin oğulları olarak, kız kardeşlerinin abileri olarak biliyorlardı.

Fakat korkuyorlardı. Bakamayacakları yüzlerden, yüzleşemeyecekleri gerçeklerden, kaldırtamayacakları yüklerden korkuyorlardı.

Bu yüzden bu kadar uzun sürmüştü bu anı yaşamaları. Oysa kardeşlerinin her anını biliyorlardı. Çünkü çok uğraşmıştı çevreleri onları bir araya getirmek için.

Bu anı geciktirmek yerine daha erkene çekmek, en başından aralarında sağlam bir bağ oluşturmak için çok uğraşmışlardı. Çocukken, gençken, genç yetişkinken ve şimdi.

Hâlâ daha uğraşıyorlardı. Çocukken büyükler uğraşmıştı ama cahillik etmişlerdi. Gençken hayat uğraşmıştı.

Sürekli önlerine çıkarmıştı kardeşlerini. Ama dedik ya başta hata yapınca kaçıp kurtulabileceklerini sanmışlardı. Hatalarını yanlışa çevirdiklerini, aptallık ettiklerini bilememişlerdi.

Kız kardeşleri genç yetişkinken bir yabancı uğraşmıştı. Herkesten, her şeyden, kendilerinden bile çok uğraşmıştı. Yine akıllanmamışlardı. Çok yaklaşmışlardı ama bir adım attılarsa bin adım kaçmışlardı.

Şimdi ise kendi yaşıtları uğraşıyordu. Son diyorlardı. Artık son. Otuz yıl geçti. Büyüdü, evlendi, anne oldu, çocukları var. Artık son kez size bir şans veriyor.

Kız kardeşiniz buraya geliyor. Ona kucak açın sırtınızı dönmeyin. İçinizi açın, bir şey gizlemeyin, saklamayın. Söyleyin. Affettirin diyorlardı.

Peki onlar ne yapmışlardı? Kız kardeşlerini de yeğenlerini de görmek istememişlerdi. Bu nasıl bir şeydi? Mümkün olabilir miydi böyle bir şey?

Bir ağabey için, bir kız kardeş abisi için canlarından kanlarından olan kız kardeşleri yıllar sonra burnunun ucundayken gözünü kapatmak mümkün müydü?

Dayı olmuşlardı. Ömürlerinde belki bir kez tadabilecekleri bir şeydi bu. Çünkü bir tanecik kız kardeşleri vardı. Dayı olmuşlardı. Birbirinden eşsiz, değerli, küçücük yeğenleri vardı onların.

Babaları ve kendi yaşıtları anlatmıştı. Kahraman dayılardı onlar yeğenlerinin gözünde. Nasıl görmek istemezlerdi? Nasıl uzak kalabilirlerdi?

NAmütenahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin