Kalbimin derinliklerinde sızlayan bir yara açılmıştı, aslında o yara en baştan vardı da benim saflığım yüzünden o yara bu akşam daha derinden deşilmişti.
İnsan arkasından kırıp dökünce daha rahat terk edebiliyormuş geçmişini, ama şimdi böyle kapıdan sürüklenip kovulunca, kitlenip kalıyor olduğu yere.
Sanki hiç ama hiç gidecek yeri yokmuş gibi...Herşeyi bekliyordum ama evden sürüklenerek kovulmayı hiç düşünmemiştim.
Özgürün bu kadar acımasızca davranmasına hiç bir zaman alışamadım.
O her seferinde tekrarladı ama ben dersimi alamadım.O her seferinde daha beterini yaptı ama ben akıllanamadım.
Acınası bir hale düşürmüştüm kendimi. Yine tüm yelkenleri indirmiştim bu akşam.
Onu bu kadar sevmemem gerektiğine nasıl ikna ederdim bu kalın kafamı?Bundan sonra nasıl kandırırdım kendimi onu unuttum artık diye?
Ya başaramazsam?Olduğum yerde kitlenmişdim sanki hareket etmeyi unutmuş gibiydim, gözlerim yüzüme kapanan o kocaman kapıya yapışıp kalmıştı çaresizce.
Az önce yaşadıklarımın şokunu atlatamamıştım henüz, gözlerimden damla damla akan göz yaşlarımı umursamıyordum bile.Şimdi gerçekten ama gerçekten her şey bitmişti... Özgür git diyorsa git demektir. Sonsuza kadar git demektir hemde.
"Yok artık...Helin?"
Gecenin korkunç karanlığında kalbime indiren bu ses tonunu artık tanıyordum. Ne kadar da birbirlerine benziyorlar. Sesleri bile aynıydı. Şimdi ne yapacaktım? Bu durumun açıklaması nasıl yapılırdı?
Babasının evinin önünde ağlamaktan kızaran gözlerimle neyi nasıl açıklamam gerekirdi?" Helin iyi misin? Sen napıyorsun burda?"
Ben cevap bulamayınca o tekrar sormuştu aralıksız.
Ben şimdi buna ne desem ki? Nasıl bir yalan uydursam acaba?Kahretsin ki tanrının en şanssız kullarındanım.
En sevilmeyeninden.Soğuktan mı ağlamaktan mı bilmiyorum ama kızarmış burnumu çektim göz yaşlarımı yanağımdan silerken. Bana şaşkın, bir tık da endişeli yüz ifadesiyle bakan denize doğru çevirdim tüm vücudumu.
Endişeli ama bir o kadar da şüpheli bir çift sim siyah göz bana bakıyordu."Aaaa deniz? B- ben şey aslında iyiyim... İyiyim evet... sen nasılsın?"
Bu saçma cümleye yakışır bir saçma sırıtış vardı dudağımda. Her şey normalmiş gibi göstermek için.
" Noldu? Sen napıyorsun burda, neden ağlıyorsun?"
Soru bombardımanına başlayan deniz sanki ağladığımdan emin olmak için yüzüme doğru eğilmişti karanlıkta.
Parlayan yanaklarım az önce deliler gibi ağladığımı ortaya çıkartıyordu sağolsunlar.
" Ben... şey... Evet evet, ben, yani benim bir kaç önemli dosyam özgür bey de kalmış, acil gelip almam gerekti."
Zar zor yapabildiğim o yalandan gülümsemeyle, bir de
" unutmuşum" diyerek taçlandırdım ilk el yalanımı.Deniz pek ikna olmamış, şupheli bir şekilde gözlerini kısıp suratımı biraz daha inceledi...
" Şimdi neden ağlıyorsun ben anlamadım iyi misin gerçekten? Sesin de titriyor zaten?"
Bu sefer şupheli gözler yerine endişeli bir bakış atmıştı bana elini omzuma koyarak.
Gözlerinde özgürü görüyordum resmen. Özgürün gençliği bile denebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇGEN | +18 |
RomanceÜçgen ilişkinin tam ortasından bir hikaye... Paramparça olmuş bu kalpte, Yaralarla kaplı bu bedende, Şüphe ve güvensizliğin amansız fırtınasından buğulanmış bu beyinde, Yakıcı bir umut ışığı ve aydınlık günlerin arzusu var. Korku ve hapisin gölgesi...