Selamlar. Bölümü hemen yazıyım dedim. Taslakta da olsa iyi olurdu zaten.
Şarkılar; Yaşlı amca, İstanbul beyefendisi.
MaNga, Işıkları söndürseler bile.
Erika Lundmeon, Yad.
İyi okumalar!
Bazı anlar vardır. Anlayamadığınız. Anlamak istediğiniz, ama anlayamadığınız.
Derler ya, bazen zaman durur diye. Zaman durmuştu gerçekten. Yoksa bana mı öyle geliyordu?!
Zaman durmamıştı, akıp gidiyordu hala. Ama ben sanki, aynı zamanda kalmıştım. Şok olmuşçasına, aynı yeri izliyordum. Anlayamıyordum.
Acaba rüyada mıydım?
Bu aralar rüyada olup, olmadığımı çok düşündüğümü düşündüm. Ah, kesinlikle deliriyordum.
Kitaptaki fotoğrafa kaç defa baktım, ama anlayamadım. Bu ben miydim? Ama hayır, olamazdım.
Fotoğrafa daha dikkatle baktım. Bu bendim. Bildiğin bendim işte. Ne fazlası vardı, ne eksiği. Ama hayır, bu ben olamazdım. Ben değildim, dimi?
Yesa'ya döndüm korkuyla. O zaten bana bakıyordu. Ve benim gibi şaşkındı. Yutkundu. Ama ben yutkunamadım bile.
Boğazımda kalmıştı sesim. Çıkmıyordu, konuşamıyordum. Yesa yeniden önüne döndü. Ben ne yapacağımı bilemiyordum. Öylece kala kalmıştım.
Ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Sonunda sesimi çıkardım. "Bu, bu ben miyim?" sorum basitti. Yesa ilk önce ses çıkarmadı. "Ben bilemiyorum." Onun cevabı, kısa ve netti. Bilmiyordu, aynı benim gibi.
Douglas'ı çağırmam gerekiyor muydu? Belki bilirdi o. Ama Yesa vardı. Ben ne yapacağımı bilemiyordum. Ne yapsam, sonunda olan bana olacaktı.
Yesa birden ayağa kalktı. "Bizim, benim hemen babaannemle konuşmam gerek." Peki o zaman ne olacaktı. Ne öğrene bilirdik. Ama ben "Hayır Yesa, bu yani benim fotoğrafımın altında yazılar var. Onu okumaya çalış." Sustu. Yeniden yanıma kuruldu. Derin nefes aldı. İlk önce sadece gözlerini gezdirdi, sonra öksürmeye başladı. Ayağa kalktı. Kitabı alıp, başka tarafa attı.
O ne yapıyordu böyle?! Ben ona kaşlarımı çatarak bakarken, o nefes almaya çalışıyordu. "Bir şey var. Beni boğmaya başladı. Okumaya çalıştım. Ama olmadı. N- nefes alamıyorum." Burada ne oluyordu? Koşarak Yesa'nın yanına gittim. "Su ver." Koşarak mutfağa gittim. Hemen su alıp, Yesa'nın yanına döndüm. Suyu aldı, içmeye başladı. Sonda derin nefes aldı.
"Maria, okumaya çalıştım. Ama okumak olmuyor. Büyük ihtimal, büyü yapıldı. Yada cadılar okuyamıyor." Her ne kadar garip olsa da, Yesa cadı sayılırdı. Ama biliyordum, Yesa sadece bir okumayla büyü yapamazdı. Ama bunu daha sonra öğrenecektim tabii.
Hâlâ anlamıyordum. Kitaba doğru ilerledim. Belki ben okuya bilirdim. Kitabı alıp, kanepeye oturdum. Yesa yanıma geldiğinde, yanımdan kaldırdım. Belki yanımda cadı olduğu için okumaya bilirdim.
Yesa yanımdan kalkıp, başka yere oturdu. Kitabı açıp, yedinci sayfaya geldim. Bu aynı bendim. Kitabın altında bazı yazılar vardı.
Ve tabii ki okuyamıyordum. Yesa'ya döndüm. "Bu harflerin ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok ki." Yesa yanıma geldi. "O zaman, o harfleri zorda olsa okumaya çalış. Çünkü bende öyle yaptım. Cadı harflerini, zihnimin derinliklerini giderek öğrendim. Sende öyle yap." Onun dediği gibi gözlerimi kapadım. Zihnimi zorladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA MELEK
FantasyKara Melek lanetiyle lanetlenmiş Melek, ve her dokuz türün güçlerine sahip bir kız... Her ikisi diğerlerinden farklıydı. Geçmişleri onları bir araya getirmişti. Peki onların geçmişi, düşünüldüğünden daha derinse? O zaman gelin, iki korkusuzun hikay...