1. ŞEHRİN DERİNLİKLERİNDE

365 51 111
                                    


Yazarın anlatımıyla

Yunanistan/ Kipi Kasabası

9 Mayıs 1998

164 Gün

Tam 164 gündür bir cehennem yaşanıyordu. Etrafta ve gökyüzünün çevresinde kırmızı ve siyah renkler hakimdi. Yunanistan da bulunan küçük kipi kasabasında her yer her yerdeydi. Üstlerinden uçarak gelen bombalar insanların çığlık sesini bastırıyordu. Etrafta uçuşan tozlar ve yoğun duman hem nefes almalarını zorlaştırıyor hem de görüş açılarını kapatıyordu. Kasabanın genç kadınlarından biri olan Mina Hanım alımlı ve güzel bir bayandı. Bembeyaz yüzünün çevresinde yer yer siyah is izleriyle kaplanmıştı. Küçük pembe dudakları günlerin verdiği açlık ve susuzluktan kurmuştu.

Üstü başı kaçarken yırtılmış ve sağ dizinde ciddi bir kanama vardı. Mavi gözleri korkuyla etrafa bakınıp sığınacak yer arıyordu. Mina hanımın aynı zaman da küçük bir kız çocuğu vardı. Bu küçük kız çocuğu ağlayarak korkuyla etrafına bakınıyor ve bomba seslerini duydukça ağlaması daha da şiddetleniyordu. Annesinin göğüsüne bastırdığı kafasını yakınlarından gelen şiddetli sesle daha da çok bastırdı. Burnundan akan sümüğünü koluna silip kulaklarını elleriyle sıkıca kapattı. Korkuyordu babasını bir kere bile görmeden ölmekten, Annesini yanlınız bırakmaktan çok korkuyordu. Gözleri aynı annesi gibi sığınacak yer arıyordu.

Mina Hanım artık buradan ümidi kesip sonu ne olursa olsun her şeyi göze alıp kaçmaya karar verdi. Orman yolundan kızı ve kendisi Türkiye'ye gideceklerdi . Bundan günler önce en yakın arkadaşı Neslihan ile konuşup tüm planı belirlemişlerdi. Eğer çok darda kalırlarsa orman yolundan kaçmaya çalışacaklardı. Bu planı Neslihan yaklaşık iki gün önce uygulayıp kaçmış ve orman yolunda güvenli bir yerde onları bekliyordu. Şimdi ise Mina Hanım ve küçük kızı için gitme vaktiydi. Silah ve bomba sesleri biraz olsun azalıp onlardan uzaklaştığında. Mina Hanım kızını da alıp koşarak karşılarındaki ağaç topluluğuna karıştı.

Bir takım yerler yanarken yanmayan yollardan koşarak geçmeye çalışıyorlardı. Küçük kızı Efsun koşmaktan ve ayaklarına batan taşlardan dolayı artık iyice yorulup Annesine "Anne ben çok yoruldum ne zaman bitecek bu yol "diye ağlamaklı bir sesle sordu. Mina hanımın da nefesi daralmaya başlamış ve ayakları yaralardan sızlamaya başlamıştı. "Az kaldı anneciğim bitecek birazdan "diyerek kızı teselli ediyordu. Açıkçası o da yolun ne zaman biteceğini bilmiyor ve sadece sona kadar dayanmak istiyordu. Fakat hayat. Nefes darlığı o kadar artmıştı ki artık dayanamayacağını anladı ve bir anda dizlerinin üzerine düştü. Bunu gören efsun annesiyle birlikte kendini dizlerinin üstüne atıverdi.

"Ne oldu anne niye durduk hadi koşalım bak söz yorulmadım ben dedi . Mina hanım kızına ufak bir tebessüm edip elini yanağına koydu ve şöyle dedi. "Sana bir masal anlatıyım mı? "Efsun masalları hiç sevmezdi ve annesi de bunu bildiği halde neden böyle bir durum da masal anlatmak istediğini anlamadı ama annesini kıramayıp ."Olur "dedi. Mina hanım anlatmaya başladı.

"Bir varmış bir yokmuş insanların birbirlerini hiç dışlamadığı herkesin birbirini çok sevdiği bir köy varmış. Bu köyde genç yaşlarda çok yakışıklı bir bey efendi yaşarmış . aslı o köyden değilmiş ama burada yaşıyormuş. Bu yakışıklı beyefendi köydeki bütün kızları yakışıklılığıyla etkilermiş. Ama bir o kadarda güzel mi güzel bir genç kız varmış . Genç kız bu adama aşık olmuş . Kibarlığına ,yardımseverliğine ,yakışıklılığına ve en önemlisi ise kalbine. Adam da genç kıza karşı boş değilmiş tabi bu kızı çok sevmiş . Günlerden bir gün gene yoldan geçerlerken karşı karşı ya denk düşmüşler . Adam genç kızın gözlerine bakmış ve resmen büyülenmiş hayatın da hiç bu kadar güzel mavi gözler görmemiş. Genç kız utanmış adamın ona bakmasından . İnsanlar görecek laf söz edecek sanmış ve hızla yoluna devam etmeye kalkışmış bu sırada adam genç kıza seslenmiş "Pardon yanlış anlamazsanız bir oturup konuşabilir miyiz?" diye sormuş. Genç kız biraz düşündükten sonra tamam anlamında kafasını sallamış .Ve iki köyü bir birine bağlayan köprüde oturup ayaklarını nehrin aşağısına uzatarak konuşmaya başlamışlar. Adam açıkça niyetini söylemiş. Ona aşık olduğunu ve evlenmek istediğini demiş . Genç kız ise hayatının hatasını yaptığını bilmeden kabul etmiş. Aradan haftalar geçmiş bu iki güzel genç insan evlenmiş ve bir çocuklarının olacakmış.

Bu sırada adamın kendi ülkesine dönmesi gerekmiş ve karısına bir aya kalmadan döneceğini söyleyip gitmiş. Aradan yıllar geçmiş fakat adam geri dönmemiş. O sırada dünyalar güzeli bir kızları olmuş ve yaklaşık bir buçuk yaşına girmiş . Bu geçen yıllarda köye bir büyücü gelmiş. Bu büyücünün köydeki bebeklere büyü yaptığına ve bu bebeklerin bir daha konuşamayacağını söylemiş. Ama olay öyle olmamış köydeki hiçbir bebek konuşamazken bir tek o bebek hariç konuşmaya başlamış. Genç kadının bebeği durum böyle olunca köy halkı bebeğin adını Efsun koymuş .Hem maviş maviş gözleriyle merakla hayatı tanımaya çalışması hem de bir mucize olarak anılan büyünün onda işlememesi köy halkına bu adı koydurmuş. Küçük kız efsun beş yaşına geldiğin de annesiyle birlikte bir yere gitmesi gerekmiş . Ama bu sırada annesinin kalbi bu yola dayanamamış ve Şehrin en derinlikleri olarak anılan bir yere gitmiş . Küçük kızı bu yolda yalnız kalmış annesinin gitmesiyle bütün hayatını babasını bulmaya çalışmış." Burada masal bitmiş.

Mina hanım yaklaşan duman ve alevleri görünce yüreği biraz daha sıkışmıştı kızını buradan çıkarmak ve sağ salim Neslihan 'a teslim etmek istiyordu.

"Anne neden o kızın annesi şehrin derinliklerine gitmiş". diye sordu efsun "Çünkü annesi çok yorulmuş ve gitme zamanı gelmiş" diye cevapladı kızını.

"Peki geri gelecek miymiş oradan "dedi . Mina hanım kızını cevaplayamadı öksürmeye başlamıştı ve artık gitmesi gerekiyordu. Eliyle ağızına akan kanları silip kızı görmesin diye avcunu sıkıca kapatmıştı. Mina Hanım kalan son gücüyle " Güzel meleğim şimdi sana anlattığım o masaldaki gibi benim de gitmem gerek ama söz veriyorum bir gün kavuşacağız seninle sadece o zamana kadar senin buradan gitmen ve Neslihan teyzenleri bulman gerekiyor ama yolda giderken çok dikkat et tanımadığın insanlardan kaç ve sakın kimseye güvenme "dedi. Efsun tamam anlamında başını sallayınca çok merak ettiği o soruyu da sordu.

"Nasıl yani sen demi Şehrin derinliklerine gidiyorsun anne "dedi. Annesi ise başını sallayıp zar zor " Evet annecim bende şehrin derinliklerine gidiyorum ve seni orda bekleyeceğim" dedi. Bu son damlaydı artık daha fazla dayanamıyordu. Elini kızının avcuna koydu ve ter içinde avuç içini öpüp yere yığılı verdi . Hayat artık Mina Hanım için bitmiş fakat küçük kız çocuğu için yeni başlıyordu...

***

Geçmiş hem yaralayıcı hemde güçlendiricidir derler .Bakalım bizim hikayemizi yaralayacak mı yoksa güçlendirecek mi?

Hikayemiz yeni başlıyor kemerlerinizi bağlamayı unutmayınnn.

Kitabım ile ilgili düşünceleriniz yorumlara bekliyorum.

Kitabı beğendiyseniz şuralara bir yere mavi kalp bırakalım.💙

ŞEHRİN DERİNLİKLERİNDE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin