2

413 38 23
                                    

27/01/2024

Arabamdan inip bahçe kapısına doğru yürümeye başladım. Yüzüme vuran ılık, yumuşak esen rüzgar açık saçlarımı kendisiyle birlikte alıp götürüyordu. Bunu seviyordum.

Bahçe kapısını iterek içeri girdim. Işıklar açıktı. Kapıya doğru yürümeye başladım. Hızlı adımlarla girişin basamaklarını çıktım. Kapının önüne geldiğimde çantamı alıp anahtarımı çıkardım. Anahtarı deliğe sokup çevirdim. Kilit seslerinden sonra açılan kapıdan içeri girdim. Kapıyı tekrar kapattım.

İçeriden müzik sesleri geliyordu. Kim olduğunu tahmin ediyordum. Ayakkabılarımı çıkarıp kenara koydum. Çantamı ve montumu üzerinden çıkarıp hemen yanımdaki askılığa astım. İçeriye doğru yürümeye başladım. Beni mutfakta yemek yaparken açılan müziği mırıldanıp dans eden Hyunjin karşılıyordu. Geldiğimi fark etmemişti.

Ona bir kaç adım yaklaştım. Ayağımı kaldırıp arka tarafına bir tekme savurdum. Savurmamla birlikte kalçasını tutup bağırmaya başladı. Hali o kadar komikti ki gülmekten nefes bile alamıyordum. "Hırsız!" diye bağırdı çalan müzikle beraber.

Speakera uzanıp tuşuna basarak kapattım. "Eve hırsız girse göt saklayacaksın aptal herif! Sana ev bırakanda kabahat!" Bağırmayı bırakıp tezgaha yaslandı. Elini göğsüne koydu. "Ne var? Hırsız görse bana aşık olur be! Hem sen... Farkındaysan adam öldürüyordun! Adam!" dedi nefes nefese.

Hala çok komikti ama gülersem beni öldürürdü.

"Alt tarafı götüne vurduk. Adam öldürmek ne be!? Bide hırsız diyor bana! Hırsız görse aşık olurmuş. Adam deliler hastanesindeyim diye geri kaçar!" Yüzü bozuldu. Parmaklarını kaşlarının üzerine sabitledi. "Şuna bak kardeş diye koynumda yılan büyütmüşüm" diye mırıldandı. Her zamanki Hyunjin!

Göz devirdim. "Absürt absürt konuşma be. Ee... Söyle bakalım yemekte neler var." dedim iştahla. Sabahtan beri tek lokma yememiştim. Kurt gibi açtım. "Sana yemek yok. Yılannn." Tıs sesi çıkarmaya başladı.

Üzerine yürüdüm. Kafasına sertçe vurdum. Bu sefer başını tutup sesler çıkarmaya başladı. "Ah kafammm! Sen bana lazımsın! Komşular yetişin! Kardeş katili var! Yarım saattir dayak yiyorum!" Bu çocuk benim sinirlerimle oynuyordu. Ciddi anlamda. "Asıl ben koynumda yılan beslemişim şuna bak şuna!"

Dolabın kapağını açıp hazır sandviçlerden bir tane aldım. Şuan onun yaptığı yemeği yiyemezdim. Dolabın kapağını kapattım. Hyunjin üst raftan birşeyler alıyordu. Bana kısık gözleriyle bakıyordu. Bu onun "sana tripliyim" deme şekliydi.

Oturma odasına yürüdüm. Gidip tekli koltuğa oturdum. Ayaklarımla bağdaş kurdum. Sandiviçin paketini açıp yemeye başladım.Gerçekten lezzetliydi. Bu benim favorimdi.

O sırada Hyunjin elinde abur cubur tepsisiyle içeri girdi. Tepsiyi masaya bıraktı. Yanımdaki ikili koltuğa rahat bir şekilde oturdu. Kucağına çekirdek tabağını aldı. Çekirdeğe bağımlı olmuştu. "Ee oldun mu Cartier elçisii?" dedi tavırlı bir ses tonuyla. Başımı iki tarafa salladım. "Daha değil. Fotoğraflarımızı aldılar. Profesyonellere ve markanın sahibine sunulacak. Sonra elçi açıklanacak." Kaşları yukarı kalktı. Çekirdeğini ağzına götürdü. Sehpanın üzerindeki kumandayı aldı. Netflix'e girdi. Devam edilenlerden bir diziyi seçip açtı. Bir yandan diziyi izlerken bir yandan elindeki sandiviçi yiyordum. Boğazımı temizledim.

"Konusu ne bunun?" diye sordum.

Parmağıyla erkek olanı işaret etti. "Bu yakışıklı güçlerini kaybetmiş bir şeytoş. İblis demeyek ayıp olur şimdiii." Parmağıyla bu sefer kadın olanı gösterdi. "Ha işte, buda şirket var onun sıradaki varisi. Başa geçmek için evlenmesi gerek. Bunlar anlaşmalı evlilik yapıyolar. Ama ben oynasam daha iyi oynardım. Bu yakışıklı benim olurduuu..."
Zaten bunun tek derdi çocuklara platonik olmaktı. Bu yüzden full dizi izliyordu.

cartier, liskook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin