5

411 40 27
                                    


12/02/2024

Araba büyük malikanenin önünde durdu. Ben şimdiden burdan çok tırsıyordum. Adeta görkemli bir kale gibiydi. Peki bu kale duvarlarının arkasında kimler vardı? Nasıl insanlardı? Asıl amaçları ve gerçek yüzleri neydi?

Jeon Ailesi.

Güney Kore'nin en zengin ailesi onlardı. Sadece tek binaları milyarlarca dolar elde ediyordu. Aynı şekilde dünyanın en zengin otuz isminde yer alıyorlardı. Kore'de akıllara gelebilecek çoğu ünlü marka onlarındı. Ellerinde adeta tükenmeyecek bir güç vardı. Para.

Para tüm insanların ortak noktasıydı. Herşeydi. Bu aile paraya tam olarak hakimdi. Tüm herkesi yönetecek, deviri tekrar şekillendirebilecek kadar. Onların paraya ihtiyacı yoktu. Paranın onlara ihtiyacı vardı.

Bu kalenin içinde yaşıyorlardı. Deniz manzaralı bir kale. Bu kale birgün benim evim olucaktı. İçindeki insanlar ailem. Varislerinden biri eşim...

Önemli değildi. Hiç önemli değildi. Bana huzur ve mutluluk lazımdı. Para olmadan mutluluk olmadığı da doğruydu. Ama şuan gerçekten mutlu olmaya ihtiyacım vardı. Biraz olsun huzur, biraz olsun sakinlik hayatımda yer almalıydı. Olmuyordu. Çok denedim ama olmuyordu. Ben buydum. Beni kimse değiştiremezdi.

"Lisa."

Daldığım camdan kafamı kaldırdım. Belkide dakikalar olmuştu. Önce bir sirkelendim. "Kusura bakma...İnelim." Elim kapı koluna gitti. Çekip açtım. Açılan araba kapısından aşağıya indim.

Yeni yeni batmaya başlayan güneşle birlikte malikanenin ışıkları yanmıştı. Devasa ve boş bir bahçe binanın dışındaki alanı kaplıyordu. Etrafta simsiyah giyinmiş onlarca korumadan başka kimsecikler yoktu.

Eve doğru yürüyorduk. Jungkook avucumu avucundan geçirdi. "Ailemdekiler kötü insanlar değiller. Yinede herhangi bir rahatsızlık olursa, şimdiden kusura bakma."

Damarıma basmazlarsa sıkıntı çıkmazdı. Kötü değil gibiydiler. Onları medyadan sıkça tanıyordum. Tabi ki her ünlü insan medya ve gerçek dünyada aynı değildi. "Sorun değil. Sıkıntı çıkacağını sanmıyorum."

"Umarım." diye iç geçirdi.

Kapının önüne geldiğimizde kapılar açıldı. Etrafta birkaç tane koruma ve evin kapısında hizmetliler vardı. İçeriye bir adım attım.

Burası dışarısı kadar görkemli ve şıktı. Etrafta altın kaplamalı eşyalar, duvarlarda tablolar, holün hemen üzerinde yukarıdan sarkan devasa ve ışık saçan bir avize vardı. Gözlerimi şaşırdığımı belli etmemek için etraftan çektim. Holün hemen karşısında, içerisinden gülme sesleri duyulan bir alan vardı. Burası salon olmalıydı. Tamam, sakın olmalıyım. Kekelememeli ve rezil olacak herhangi bir hareket yapmamalıyım. Kolaydı. Sanırım.

Salona titreyen dizlerimle girdim. Tahmin ettiğim gibi burası bir salondu. Etrafta sıcak bir hava vardı. Arka tarafta neredeyse hazır bir kahvaltı sofrası vardı. Koltuklara dizilmiş sohbet eden Jeon Ailesi.

Bizi fark etmemişlerdi.
"Selam millet!" Tüm herkesin bakışları üzerimize toplandı. Hepsi teker teker ayağa kalktığında Jungkook elimi bırakıp koltukların oraya yürüdü. Bayan Sarah "Oğlum" diyerek Jeon'un boynuna sarıldı. Tatlı bir kadındı. Yaşına rağmen çok güzeldi. Bvlgari'nin etkinliklerinden birine katılmıştı. O kadar yoğundum ki onunla tanışma fırsatım olmamıştı. Oğlundan ayrıldıktan sonra başını kaldırıp bana baktı. Gülümseyerek yanıma geldi. "Hoşgeldin Lisa." Bana sarıldı. Sarılmasına karşılık verdim. Kokusu bana tanıdık gelmişti. Bir parfümdü. Nerde koklasam tanırdım. "Celine Parade Parfume" Bundan bendede vardı ve parfümle adeta aşk yaşıyordum. Tepkimi belli etmedim. Geri çekildim. "Hoşbuldum." dedim gülümseyerek.

cartier, liskook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin