cartier

886 43 37
                                    

27/01/2024

Bazı insanlar, "kızların ilk aşkları babaları, ilk yaraları anneleridir" derler. İşte bende tam olarak buydum. O kızdım.

Annesinden sevgi, ilgi görmeyen, diğer kardeşlerinden hep ayrı tutulan, arka planın alışık olduğu kız. Lalisa Manobal. Babasının prensesi, annesinin felaketi, ablasının ve kardeşinin huzur bulduğu evleriydim. Kendimi bildim bileli.

Sevilmemek benim için büyük bir sorun değildi. Neden her insana beni sevmeleri için yalvarıcaktım ki? Bu saçmaydı. Her zaman ayağa kalkıp yalnız bile olsa yürümem gerekiyordu. Babam söylerdi. Bende babamı dinledim.

Yalnız olan onaltı yaşındaki Lalisa'ydı. Şimdiki Lalisa ise çok daha farklıydı. Şimdiki Lalisa onun için serilen kırmızı halıda yürüyen, başı dik, başarılı, sevilen, genç, güzel bir kadındı. Herşeyi geride bırakmış bir kadın. Milyonların yerinde olmak isteyeceği o kadın.

Herşey modellik hayatıma girdiği an başlamıştı. Eskiden yanımdan geçmeyen markaların hepsi, şimdi beni almak için kırk takla atıyorlardı. Tüm moda dünyasının kraliçesi, Güney Kore'nin en iyi kadın modeli Lalisa Manobal. Ben o kızdım.

Artık o yalnız ve ezik kızın yerine yeni biri gelmişti. O kız gelmişti. Birini düşünün. Bvlgari'nin zarara gireceğini bile bile en önemli profesyonellerini kapı dışarı edip kendisini markanın ve Kore'nin gizli silahı ilan ettiği, Celine'ın peşinde koştuğu, gün içinde binlerce iş teklifi alan birini.

Bu kadar şöhret bir insana fazla gibiydi. Benim için ise çok az. Çok çok az. Senelerce en iyi kadın model seçilmiştim. Hala ise ünvanımı rahatlıkla koruyabiliyordum. Vermeye hiç niyetim yoktu. Olmayacaktı.

Bana gurur veren model veya ünlü bir insan olmam değildi. Herşeye rağmen, ödülünü onu bir çöp parçası gibi gören annesinin elinden, gülümseyerek almaktı. Bunu daha önce yapmıştım. Çok zevkliydi. Bir insan kendi evladının başarısını kıskanır mıydı? Benim annem deliler gibi kıskanıyordu. Bir çöp parçasının neler yapabildiğini görmek onu acıtıyor olmalıydı. Artık umrumda değildi. Umrumda olan tek şey kariyerim ve kardeşlerimdi. Sadece.

Yüzüme vuran kamera flaşlarından elimle saklanırken kırmızı halıda yürümeye devam ediyordum. Bu gün benimdi. Bu marka benimdi! Daha seçimlerden önce bu kadar çok hayranım vardı. Seçimleri tekleyebilirdim. Ben öyle düşünüyordum. İki gün önce bana gelen e-mail ile hayatım tamamen değişmişti. Cartier'in elçisi ve yüzü olmam için gönderilen bir mesajdı bu. Bvlgari, Celine, M.A.C gibi ünlü markaların yüzüydüm. Ama bu yetmezdi. Modellik ve magazin hayatında marka ne kadar çok olursa o kadar başarı var demekti. Ve Cartier gerçekten pahabiçilemezdi. Normalde bu senede seçilebilirdim ancak tek rakibim vardı. Park Eunji.

Aniden yükselmesi tüm planlarımı altüst etmişti. Tiffany'den de ikimizde aynı teklifi almıştık. O var diye reddetmiştim. Tiffany onu almıştı. Ancak Cartier'in şimdiki zamanın en popüler ve zengin markası olması şartları değiştiriyordu. Daha önce sadece Bvlgari'nin çekimlerindeydim. Başka mücevher markam yoktu. Şimdi Cartier'i elime alırsam önümdeki herkesi ezip geçerdim.

Kameralara el sallayarak önümüzdeki büyük binadan içeri girdim. Arkamdan Eunji'nin gelmesini önemsemiyordum. Sonuçta her zaman arkamda kalıcaktı. İçerisi dışarısı kadar ihtişamlıydı. Oradaki çalışanlar bizi görünce selam vermek için eğildiler. Eğilerek selamlarına karşılık verip yürümeye devam ettim. Eunji'nin bir an yanıma gelmesiyle göz devirmemek için kendimi zor tuttum. "Sanırım sadece formalite için çağırıldın. Çünkü bu marka benim" Kendini ne sanıyordu bu sürtük? Sinirlerim bozulmaya başlamıştı. Her zaman herşeyi mahvetmek zorunda mıydı?

cartier, liskook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin