3

424 41 40
                                    

29/01/2024

Gözlerimi içeri sızan ışıkla birlikte açtım. Rahat bir uyku çekmiştim. Belimdeki ağrı biraz olsun hafiflemişti. Elim telefonuma gitti. Tuşa basarak telefon ekranını açtım. Gözlerim ışığa daha alışmamıştı bu yüzden gözlerimi kısmak zorunda kaldım. Saat 1'e geliyordu. O kadar çok uyumuş muydum!

Yataktan kalkıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra banyodan çıkıp giyinme odama girdim. Kendime güzel bir kombin yapıcaktım. Kahverengi bol bir pantolon, üzerine beyaz sıfır kollu bir crop ve pantolona uyumlu bir ceket seçtim. Hızlıca giyinerek aynanın karşısına geçtim. Güzel gözüküyordum. Kahve, siyah saçlarımla uyuşuyordu. Ne fazla ciddi, ne de fazla rahat görünüyordum.

Makyaj masamın karşısına geçtim. Morarmış göz altlarıma solmuş ten rengime uymuş bir kapatıcı sürdüm. Kapatıcıyı yaydıktan sonra elime allık geçti. Yanaklarıma da allığı yaydıktan sonra milk tea rengindeki rujumu dudaklarıma sürdüm. Dudaklarımı birbirine sürterek taşan kenarı parmağımla sildim. Sade ama güzeldim. Asla yüzünü makyaja boğan kızlardan değildim, olmayada niyetim yoktu.

Kombinime uygun bir çanta seçtim. İçine kişisel eşyalarımı doldurdum. Topuklu ayakkabılarımı da elime alıp hızlıca odamdan çıktım. Merdivenlerden koşar gibi inerek alt kata indim. Mutfağı es geçerek kapıya koştum. "Hyunjin! Ben çıkıyorum! Dönüşte ablama gidiyorum, oraya gel' dedim ayakkabımı giyerken. "Tamam" diye bir ses duyuldu içeriden. Diğer ayakkabıyı da ayağıma geçirdim. Kapıyı çekerek evden çıktım. Merdivenlerden inerek bahçeye girdim. Bitkilerimi selamlayarak bahçe kapısına yürüdüm. Kapıyı açarak dışarı çıktım.

Anahtarla arabamı açtım. Çıkan sesle araba açıldı. Anahtarı geri çantama attım. Arabamın önüne gelip kapıyı açtım. Arabaya binerek çalıştırdım. Telefon ekranımı açıp atılan konuma girdim. Buraya iki dakika mesafe vardı. Ünlü bir yerdi burası. Yer almak için aylar öncesinden yer ayırtmak gerekiyordu. Üstelik bugün en kalabalık olduğu zamandı. Nasıl yer ayırtmıştı ki?

Geç kalıcağımı fark edince soru türetmeyi bırakıp gaza bastım. Yol boştu. Bu yüzden tam iki dakika içinde oradaydım. Arabayı valenin önünde durdurdum.

Öncelikle camdan dışarı baktım. Etrafta gazeteci yoktu. Arabamın kapısı açıldı. Arabadan inip anahtarı valeye verdim. Adam arabama binip oradan uzaklaştı. Mekanın dışarısı bomboştu. Şaşırmıştım. Ve bu şaşkınlığım mekana girdikten sonra da devam etti. Mekan bomboştu.

Biraz yürüdükten sonra bir garson ile karşılaştım. Başıyla eğilerek bana selam verdi. "Bayan Lisa. Hoşgeldiniz. Bay Jeon sizi bekliyor. Lütfen bu taraftan buyurun" dedi eliyle büyük alanı işaret ederek. "Hoşbuldum. Teşekkürler" Başıyla teşekkür etti. Önümden yürümeye başladı. Büyük bölüme gelmiştik. Masaların hepsi boştu. Adam balkon tarafına yürümeye başladı. Bende onu takip ettim. Balkona çıktığımızda görüş alanıma dışarıyı seyreden Jungkook girdi. Başını çevirdi. Siyah gözlerini çevirdi. Ayağa kalktı. Masaya yaklaştım. Elini uzattı. "Hoşgeldin Lisa"

Arkamdan geçip sandalyemin arkasına geçti. Sandalyeyi kendine çekip oturmam için işaret etti. Gülümseyerek sandalyeye oturdum. Ben oturunca oda kendi sandalyesine geçip oturdu. Arkasına yaslandı. Onu yavaşça süzmeye başladım. Saçları arkaya doğru özenle taranmıştı. Üzerinde siyah bir takım elbise ve beyaz bir gömlek vardı. Yine özenle bağlanmış kravatıda takımıyla uyumlu ve siyahtı.

"Bay Jeo-" Sözümü kesti. "Lütfen Jungkook de. Veya kafana göre takıl. Baylı, Bayanlı konuşmayı bırakalım artık" Gülümsedim. "Tabiki. Sen nasıl istersen Jungkook" dedim derin bir nefes alarak. Bir süre kısa bir sessizlik oldu. Titreyen dizimden başımı kaldırdım.

cartier, liskook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin