14🎐(Final)

745 70 195
                                    

"Bebek ağlayınca gelmiştim. Şimdi gideceğim."

"Çok uslu bir çocuk, değil mi? İsmi Ushi, babası verdi bu adı." Beşikte sakince beni izleyen bebeğe acı bir gülümseme verdim. Her şeyiyle Sukuna'ya benziyor… Eğer Yuji de burada olsaydı… Ona çok benzeyeceğine eminim. "Çok sakin."

"Uraume her yerde seni arıyordu. Onu bulmaya gitsen iyi olur." Nazik bir şekilde kovuluyorum yani. Ushi'ye son bir kez bakıp beşikten uzaklaştım. Kalbim çok acıyor…

Tam gitmek için yanından geçecektim ki birden kolumu tutup beni durdurdu. "Bekle bir saniye." Dolabının yanına gidip kıyafetlerin arasında hızlıca bir şeyler aramaya başladı. İstediğini bulduktan sonra dolabın kapılarını kapattı ve karşıma geçti. "Bu artık senin. Lazım olacaktır." Avucumdaki minik şişeye baktım. "Bu nedir?"

"Acısız ölümün aracı. Bu zehiri özel olarak getirttim. Sukuna'yı bile öldürebilir. Değerimi bil." Göz kırpıp keyfi yerinde bir şekilde gülümsemeye devam etti. "Bunu bana neden veriyorsun?

"Hiç~ Belki ihtiyacın olur."

"Anlıyorum…" Şişeyi avucumda sıkarak arkama döndüm ve artık rahatsızlık veren odadan hızlıca çıktım.

Çıplak ayaklarımla soğuk zeminin üzerinde öylece yürümeye devam ettim. Bir amaç yok… Bir neden yok… Düşünecek gücüm bile yok...

Odama döndüm ve kapımı kilitledim. Şişeyi masanın üzerine bıraktıktan sonra tekrar yorganıma sarılarak yatağın içine girdim.

Ushi'nin minik tombul yüzü… Çok sevimli bir çocuk. Yüzündeki dövmeler onu hem komik hem de daha da tatlı bir hâle sokuyordu. Eğer Yuji burada olsaydı demek ki onun da yüzünde o şekillerden olacaktı demek ki…

Anneciğim... Özür dilerim... Ben çok kötü bir anneyim, bana kızma olur mu? Annen seni çok seviyor. Seni çok özlüyorum…

Seninle hep sohbet ederdik. Sonra sen yeter ben uyumak istiyorum der ve beni tekmeleye başlardın. Ya da üzüldüğümde beni mutlu etmek için minik elini bana iterdin...

Eğer o şey olmasaydı, belki de şu an tombul göbeğini doyurmakla meşgul olacaktım. Sen sürekli ağlayacaktın ve ben de seni pışpışlayacaktım daha sonra Sukuna'nın kucağına bırakıp kaçacaktım. O da kafası karışmış bir hâlde sana tuhaf bir şeymişsin gibi bakacaktı...

Ama artık imkansız bir şey bu…

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…

Yuji dönmeyecek, Sukuna ile mutlu olamayacağız, hayalimdeki evimde benim bebeğimin değil o ikisinin bebeklerinin sesi duyulacak…

Kaç saat geçti? Neredeyse hava kararmak üzere. Saatlerdir burada kendi kendime düşünerek kafayı yiyorum. Beynim bıçak saplanırcasına acıyor, kendimi tırmalamak istiyorum.

Nefesim kesiliyor gibi hissedince gömüldüğüm yorganı üzerimden attım. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp bir süre kendime gelebilmek için oturdum. Susuzluktan damağıma yapışan dilimle masanın üzerindeki sürahiye neredeyse ayaklarımı sürüyerek gittim.

Sürahiye uzandığımda gözüme az önce bıraktığım şişe çarptı. Sonsuzluk gibi gelen kısa bir süre şişeyle bakıştık. Belki yorgunluğumu alabilir…

Evet… Yoruldum. Yuji tek başına yapamaz, annesine ihtiyacı var… Onun bana ihtiyacı var ama Sukuna'nın yok. Onun artık yeni bir ailesi var. Ben sadece fazlalığım...

Elimi şişeye uzattığımda Sukuna'nın bana verdiği yüzük gözüme ilişti. Çok güzel bir yüzüktü oysaki... Yüzüğü yavaşça çıkardım ve ona son bir kez baktım. "Bunun sahibi ben değilim."

Yüzüğü masanın üzerine bıraktım, ona son bir kez baktıktan sonra şişeyi elime aldım ve küçük kapağı açıp simsiyah koyu sıvıya baktım. Onu sürahinin yanındaki boş bardağa döktükten sonra üzerine biraz su ekledim.

Hazırladığım bardakla birlikte yavaşça geniş balkona ilerledim. Bu gece ay çok güzel... Gökyüzünü süsleyen dolunaya ve etrafa saçılmış sim misali parlayan yıldızlara baktım. Ryomen ile ilk gecemiz geldi aklıma… Bana bu yıldızların ne kadar değersiz olduğunu söylemişti... Her gün görebileceğin bir şeyin değeri yoktur demişti... Benim de bu yüzden mi bir değerim olmadı?

Hava ılıktı ve serin bir esinti yüzümü yalayıp geçiyordu. Esintinin getirdiği çiçek kokuları hoşuma gitmişti. Bahçeye diktirdiğim güllerin kokusuydu bu. Ryomen'in hiç ilgisini çekmeyen güllerin.

Meşrubatımı yudumlarken mutlu birisi gibi mehtaba tebessümle baktım. Ay ışığını seviyorum...

Elimdeki bardağı son bir kez dudağıma götürdüğümde bitmiş olduğunu fark ettim. "Buraya kadarmış." Bardağı balkondan aşağı fırlattım ve aya bakmaya devam ettim. İçimde hiç hüzün ya da endişe yoktu. Acaba Yuji ile buluşabileceğim için mutlu muydum?

Önce balkondaki sandalyenin üzerine oradan da mermerden Tırabzanın üzerine çıktım ve geniş balkonun izin verdiği gibi yürümeye başladım.

•°•★ Yarım saat önce ★•°•

"Beni öldürebileceğini mi sandın!? Ufak aklında kurduğun planın farkındayım seni aptal kadın! Şimdi söyle zehir nerede? Bakalım tadını beğenecek misin?" Yorozu sinsi bir şekilde gülümsedi. "Miyuri'de." Sukuna beklemediği bir cevapla şaşırdı ve kaşlarını çattı. "Ne saçmalıyorsun?"

"Benden zehiri isteyen oydu, onun için aldım o zehiri." Sukuna bir anda her şey üzerine geliyormuş gibi hissetmeye başladı. Ushi'nin ağlamalarını görmezden gelerek hızlıca Yorozu'nun odasında çıktı. Neden panik havasına kapıldığını bilmiyordu ama koşarak yatak odanıza geldi. Kapıyı açmak isteyince kilitli olduğunu fark etti ama yok sayarak kapıya attığı bir omuzla büyük kapıyı kırdı. Gözleri odayı tararken hemen karşısındaki balkonda tırabzanların üzerinde yavaşça yürüyen seni fark etti. "Mi-miyuri..."

Koşup seni yakalamak istiyordu ama sanki zincirler vurulmuş gibi ayaklarını hareket ettiremiyordu. "Hayır…" Nihayet balkona ulaştığında göz göze geldiniz. "Sukuna?" Ona aylar sonra içten bir gülümseme vermiştin. Yerdeki biten zehir şişesi korktuğu şeyin gerçekleştiğini anlamasına neden olmuştu. "Miyuri hayır…"

"Bu gece ay çok güzel Ryomen, değil mi?"

"Evet..." Ay ışığının yüzüne yansıması ile her zaman ki güzelliğin katlanmıştı. "Şimdi lütfen yanıma gel Miyuri, orada durman tehlikeli." Elini sana uzattığında o ele bir süre baktın. "Ryomen başım dönüyor." Bedenin geriye düşeceği sırada Ryomen seni birden tutup kendisine çekti. "Miyuri bana bak!" Buz kesmiş yüzünde elleri gezindi. "Ryomen her şey kararmaya başlıyor…"

"Sorun yok, ben buradayım. Her şey iyi olacak." Ne yapacağını bilmiyordu. Bir çare düşünmekten delirecek gibiydi ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. "Yuji beni özlemiştir, onun yanına gitmeliyim."

"Ya ben ne olacağım!? Yuji'yi bana tercih mi edeceksin!?"

"Senin zaten bir ailen var Ryomen… Ben bu tabloyu bozmamalıyım…"

"Hayır! Benim ailem sensin! Sen benim eşimsin!" Seni iyice göğsüne bastırarak saçlarına yüzünü gömdü. "Hayır Ryomen… Öyle olsaydı Yuji burada olurdu, o kadın değil." Sukuna söyleyecek bir şey bulamayarak susmaya devam etti. "Ryomen çok üşüyorum…"

"Üzgünüm..."

"Neden özür diliyorsun?" Ellerin ve bacakların üzerindeki bütün kontrolünü kaybetmiştin. Görebildiğin tek şey karanlıktı artık. "Her şey için. Ben iyi bir eş olamadım."

"Sana kızgın değilim. Bir hayale kapılan bendim." Son bir kez buruk bir gülümseme verdikten sonra seninle ilgili her şey dondu. "Miyuri?" Sukuna korkarak elini nabzının üzerine koydu.

Bir cevap yoktu.

"Miyuri!? Miyuri!?" Artık bomboş olan bedenin eli yere düştü. Ryomen düşen ele bakakaldı. Kabul etmek istemiyordu.

"Hayır… Hayır! Kabul etmiyorum! Sen benimsin! Gidemezsin!"

Her şeye sahip olan güçlü Kral aslında hiçbir şeye sahip olmadığını fark etti. Ne dostu ne de eşi onunlaydı artık.

•°•★•°•

Miyuri artık özgür.

Mea Culpa (Sukuna X Yn)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin