Cumartesi akşamıydı. Chenle ailesinin yanına gittiği ve kimse de bu rüzgarda aşağı inmek istemediği için tek başına sahada top sektiriyordu Donghyuck. Öyle rüzgar esiyordu ki kemiklerinin titrediğini hissetti.
Dün Chenle ile yaptıklarını hatırlayarak topu eline alıp bileğinden destek alarak potaya attı, kenara çarpıp yere düşünce oflayıp almaya gitti. Sırf gururunu ayaklar altına almamak için öğrenmeye çalışıyordu. Ne bok yemeye yükselmişti anlamıyordu, bazen kendini tanıyamıyordu bile hırslanınca. Artık çok geç olduğunu düşünerek topu sahada sektirerek yürümeye başladı. Kendini bu duruma çektiyse zor da olsa katlanacaktı kimseye belli etmeden.
Gözlerini binada gezdirirken karşılaştığı kişiyle kaşlarını çatmıştı. Odalarının ve sokak lambasının ışığıyla yüzü aydınlanan Mark kendisini izliyordu. Hyuck yakalanınca içeri girer diye düşünmüştü fakat Mark kollarını göğüsünde birleştirerek izlemeye devam etmişti.
İstemsizce gerilirken birkaç tur atmayı düşündü topu sektirerek Donghyuck, o sırada Markın gitmiş olmasını diledi. Ne diye bakıyordu ki? Egosunu okşuyordu kesin.
Yavaş yavaş attığı 3. turun sonunda kafasını kaldırdı, hala orada olduğunu gördüğünde ise sessizce küfredip anlık gelen cesaretle topu potaya doğru attı. Gireceğini sanarken potanın kenarından kayıp düşmesi sinirden dişlerini sıkmasına neden olmuştu. Gecenin sessizliğine düşen uzaktan gelen kıkırdamayla binaya dönmüştü. Mark camın kenarındaki duvara yaslanmış onu gülerek izliyordu. Donghyuck ona bağırmak istedi fakat herkesin duyabileceğini düşünüp mesaj atmayı seçti. Ortak dersleri gruplarından numarasını bulup yanağını dişlerken mesaj attı.
Mark ona yazacağını anlamıştı, telefonunu eline alıp gelecek olan mesajı bekledi.
+8205.....: bakma bana
Mark: nedenmiş?
Donghyuck: ??
Dikkatimi dağıtıyorsun
(görüldü 21.20)Cama baktığında kapalı olduğunu görmüştü Hyuck. Rahatça nefes vermiş, topu geri eline alıp potaya odaklanmıştı. Bu sefer başaracaktı. Odaklandığı atışı bölen bildirim sesi yine dikkatini dağıtmıştı. Topu bir kenara atarken telefonunu geri eline almış, gelen mesaj kaşlarını çatmasına neden olmuştu.
Mark: arkana bak
Çatık kaşlarıyla arkasını döndüğünde sahanın girişinde tele yaslanmış olan Markı görmüştü. Elinde hırkayla ona bakıyordu. Hyuck telefonu cebine atıp ona doğru yavaş yavaş yürürken konuşmuştu.
"Neden geldin?"
Mark onu sorusunu duymamış gibi Hyucka doğru yürümüş, elindeki hırkayı ona doğru uzatmıştı. "Şunu giy, yarın üşüttüm diye kaybettim deme"
Hyuck iyice kaşlarını çatmış, yürümeyi bırakıp Markın gözlerine bakmıştı. Mark aynı ciddiyetle Hyucka doğru gelmeye devam ediyordu.
"İstemiyorum senin hırkanı falan, kaybetmeyeceğim de. Kafandan senaryo uydurma"
Mark göz devirmiş, karşısındaki çocuğun inatçılığının yüzüne vurmasını izlemişti birkaç saniye. Kaşları olabildiğince çatıkken yanakları hafif kızarmıştı soğuktan. Mark komik görüntüye gülerken Hyuck baştan aşağı gerildiğini hissetmişti, sinirlerini hoplatıyordu.
"Ne gülüyorsun? Komik ne var şu an? Hem sen ne diye geldin? Ben sana bakma bana de-"
" Biraz sus Donghyuck, susmayı bil. Fazla konuşuyorsun" Hyucku bölen aslında sözünün kesilmesi değil Markın hırkayı omuzlarına bırakmasıydı.
Hyuckun sözü yarım kaldığı için açık duran ağzı yavaşça kapanırken Mark yine bir şey demeden arkasını dönüp binaya yürümeye başlamıştı. Birkaç saniye sonra peşinden bağıran Hyuck onu bir kez daha güldürmüştü.
" HEY! BU İKİ OLUYOR."
————
Centilmen Mark🙂
Nasıl buldunuzzz? Fikirlerinizi benimle paylaşın lütfen🩷
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Defol git • markhyuck
Fanfiction"Umarım bir sabah kafan basket topu olur da onu sektirirler Mark" mini?fic