Hyuck odasına girdiğinde arkadaşları kendi halindeydi. Kendini ciddi anlamda yorgun hissediyordu. Kimseyle konuşmadan yorganın altına girip gözlerini kapatmış, hırkadan dolayı burnuna dolan koku ve yüzündeki hafif gülümsemeyle uyuyakalmıştı. Sahi... Mark güzel kokuyordu.
•
Duştan çıktığında saate bakmış, 5.30 olduğunu gördüğünde derin bir nefes almıştı. Saçlarını havluyla kurutup dolabına yönelmişti. Basketbol oynarken ne giyilirdi?
Chenle'yı hep şort tişört giyerken görüyordu, sanırım o da öyle yapmalıydı. Siyah şortunu ve uzun gri tişörtünü giymiş, çantasına yedek kıyafet ve lazım olabilecek şeyleri koyduktan sonra dün Markın verdiği hırkayı da içine yerleştirmişti. Maçtan sonra ona geri vermeyi düşünüyordu. Kendi antrenmanlarında giydiği ayakkabıyı giymişti, basketbol ayakkabısıyla bir farkı olacağını da düşünmüyordu.
Arkadaşlarına el sallayıp odadan çıkarken duyduğu bağırtıyla göz devirmişti. Saolsunlar çok destek alıyordu.
"Kazanmadan gelirsen öğrettiğim şeyler için para alırım"
Yol boyu şarkı dinlemişti, totemiydi bu. Maçlara çıkmadan önce şarkı dinlemenin cesaret ve enerji verdiğini düşünüyordu. Ruhunu canlandırıp gençleştirdiğini de biliyordu bu yüzden çok seviyordu müzikle ilgili her şeyi.
Okulun dış kapısından girip salona doğru yürümüştü, gereksiz gerginlik vardı üstünde. Ne şekilde olursa olsun kazanacağına inanıyordu Donghyuck, hile yapmak zorunda da kalsa kazanacaktı.
Spor salonunun kapısında gördüğü bedenle adımlarını yavaşlatmıştı. Gri şort beyaz tişört giymiş olan beden ona doğru yürümeye başlamıştı.
"Salon kapalı, bahçedeki sahaya gidelim"
Sadece başını sallayıp sağ tarafındaki sahaya yönelmişti Hyuck, arkasından gelen adım sesleri onu daha çok geriyordu. Mark onun aksine çok rahattı, en sevdiği ve en iyi olduğu şeyi yapacak olmak ona keyif ve özgüven veriyordu.
Tel kapıyı itip sahaya girdiklerinde çantalarını kenara bırakmışlardı. Mark çantasından topu çıkartıp sahanın içine doğru adımladığında diğeri de onun peşinden gelmişti. Mark topu birkaç kez sektirmişti.
"Hazır mısın?" Markın karşısına geçip başını sallamıştı Hyuck, fazla gergindi. Mark hafifçe sırıtmıştı, donghyuckun bu hali hoşuna gitmişti.
"Noldu sesin içine mi kaçtı? Kaybedeceksin diye korkuyor musun yoksa?" Ateşi beliren gözler kendininkilerle buluştuğunda daha çok sırıtmıştı. "Korkma bu kadar"
"Senden korkan senin gibi olsun Mark Lee"
Hyuck tıslayarak konuşmuş, Markın elindeki topu almıştı. Sektirerek yürümeye başladığında fazla konsantre olmuştu. Chenle ile yaptıklarını hatırlamaya çalışırken peşinden gelen Markı hissettiğinde topunu korumuştu. Mark Hyuckun dibinde bittiğinde kolaylıkla topunu çalabilecek haldeydi.
Hyuckun kaçmaya çalışma çabaları sonuç vermemiş, Mark topu alıp birkaç adım sonra potaya yollamıştı. Tertemiz bir şekilde potaya giren top Donghyucku sinir etmişti. Düşen topa giderken dişlerini sıkmıştı.
"Senden nefret ediyorum" sessiz bir şekilde söylemişti ama mark duymuştu. Sinir olduğunu hızlıca belli etmesi yine sırıtmasına sebep olmuştu. Peşine bu sefer topu çalmak için değil iyice sinir etmek için takılmıştı.
Hyuck kolay sinir olup topunu çok kez çaldırmıştı. Kendisi de sayı atsa da önde olan şu an marktı. Puanlar yakındı çünkü Mark oyunun üstüne düşmeden oynuyordu, kazanacağını biliyordu.
Hyuckun hırsı bedenini sarmaya başlamış, aklına sinsi planlar yavaş yavaş dolmuştu. Aralarından birini seçtiğinde potayı hedefleyen çocuğun tam önündeydi. Markın saçına bakıp gözlerini büyütmüş, çığlığı basmıştı.
" Mark saçında kocaman böcek var"
Markın da gözleri büyürken topu bırakıp ellerini saçlarına götürmüştü böceği atmak için. Hyuckun korkusu anında geçerken bırakılan topu alıp hızlı adımlarla potaya gidip atmıştı. Top içeri girdiğinde Mark az önce olanları sorguluyordu. Hyuckun keyifli ifadesini gördüğünde kaşlarını çatmıştı.
"Bu yaptığına hile denir Donghyuck."
"Kural mı vardı Mark?" Hızlı bir şekilde cevap aldığında dişlerini sıkmıştı, puanları eşitlenmişti Hyuckun saçmalığıyla.
"Yazılı olmayan kurallar var Donghyuck, bunu yapamazsın" Topu sektiren çocuğa doğru yürürken konuşmuştu Mark, sinirlendiğini hissediyordu. Onun aksine Hyuck fazla keyifliydi. O da aynı şekilde Marka yürürken konuşmuştu.
"Yaptım bile Mark, çok geç"
Aralarında birkaç adım kaldığında durmuşlardı, hyuck hızlı sinir oluyordu ama mark kadar değildi bunu anlamıştı. Gözleri birbirine kenetlenmişti, onlar da kavga etmeye başlamıştı sanki.
Gök gürlediğinde ikisi de başlarını yukarı çevirmişti, kara bulutlar onlar birbirlerine dalaşırken sarmıştı gökyüzünü. Yüzlerine hızla düşen su damlalarıyla küfretmişti Hyuck.
"Gitmemiz gerek." Yağmur her saniye hızlanırken Markın cümlesini onaylayan mırıltılar çıkarmıştı. Çantalarının yanına geldiklerinde hırkalarını giymiş, şapkalarını kapatmışlardı. Sahanın ardından okulun dış kapısından çıktıklarında yağmur öyle hızlanmıştı ki o an bile kuru yerleri kalmamıştı. Acilen yurda dönmeleri gerekiyordu. Hyuck Marka dönüp sırıtarak konuşmuştu, keyfi hala yerindeydi Markın aksine.
"Hadi koşalım"
"Ne?" Mark kaşlarını çatmıştı, ciddi miydi? Hyuckla olduğu zaman bunu hep düşünüyordu.
"Hadi diyorum, koşalım"
"Ne koşması delirdin mi Donghyuck sen?" Hyuck göz devirip Markın bileğine uzamıştı. Sıkıca tutup koşmaya başladığında mecbur Mark da ona ayak uydurmuştu. Markın kaşlarındaki çatılma bir süre sonra yavaş yavaş giderken ikisinin de yüzünde ufak bir gülümseme oluşmuştu.
Dinlenmek için yavaşladıklarında Marka dönmüştü. Güldüğünü görmesiyle bileğindeki elini parmaklarına kaydırıp kenetlemişti . Mark bunu beklemiyordu ondan, o ana kadar sadece çirkef halini gördüğünden yumuşak hali şaşırtmıştı. Şaşkınlığını gören Hyuckun gülümsemesi büyürken başını geri yola çevirmişti. Neden bunu yapıyordu bilmiyordu o da, sadece kafasındaki komuta uymuştu.
Bu sefer koşmaya başlayan Mark olmuştu. Elleri birleşik olduğundan Hyuck ona yetişmeye çalışırken ufak bir kıkırtı bırakmıştı sokağa. Bugün o da kendisine şaşırıyordu.
Yurdun kapısından girip katlarına çıkmışlardı, İkisi de hala nefes nefeseydi. Kapılarının ortasında durduklarında Hyuck sırtını duvara yaslamıştı dinlenmek için, Mark da önünde durmuştu. Gözleri birbirini bulduğunda yüzlerinde hafif bir gülümseme vardı hala.
"Bana kızgınlığın geçti sanırım?" Hyuck kollarını göğüsünde birleştirip sormuştu.
"Yok, geçmedi"
"Kızgınken gülümsersin yani, değişik." Hyuck sırıtarak konuştuğunda Mark göz devirmişti. Evet hala ona sinirliydi ama mutluluk(?) daha ağır bastığından gülümsüyordu Mark.
"Ha, unutmadan" üstünden hırkayı çıkartıp marka uzatmıştı, hırkanın sırıksıklam oluşu ikisini tekrar güldürmüştü. "Teşekkür ederim"
Mark hırkayı omzuna attığında yine kafasındaki komuta uyarken konuşup arkasını dönmüştü. Odasına girdiğinde bu sefer geride kalan kişi Marktı sırıtışıyla.
"Parfümünü değiştirme, güzel kokuyor"
————
Selamlarrr🥹 Fazla iyi yazmadım gibi hissediyorum. Umarım beğenirsiniz
Fikirlerinizi benimle paylaşın lütfen🩷
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Defol git • markhyuck
Fanfiction"Umarım bir sabah kafan basket topu olur da onu sektirirler Mark" mini?fic