maze in the mirror

188 23 5
                                    

Yeonjun benden hoşlanıyordu, bana çıkma teklifi etmişti. Çocukluk arkadaşım, ilk aşkım, her şeyim olan Choi Yeonjun ile sevgili olacaktım. Kafamı eğmiş kızaran yanaklarımla düşündüklerim bunlardı. Önümde gördüğüm ayaklarla ise kafamı kaldırdım. Kim olduğunu bilmiyordum fakat bana karşı olan o nefret dolu bakışlarından o an bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştım.

'Bir sorun mu var?' Başını sıktı parmaklarıyla. "Yeonjun'a söyledin mi?" Odaklanamadığım için sadece 'söyledin mi?' kısmını anlayabilmiştim. Anlamsızca bakarken o tekrarladı. "Yeonjun yetim olduğunu öğrendi mi? Ona söyledin mi?" Yeonjun'un annesiydi. Yeonjun'un zaten bunu bilmiyor muydu ki? Bahsi geçen kişinin görüş açıma girmesiyle ona odaklandım fakat o bana bakmıyordu. 

"Anne ne oluyor?", Annesi bir şeyler söyledi, Yeonjun'un kafası karışmış görünüyordu.  "Neyi?" Annesinin ağzını okuyamıyordum Yeonjun'a odaklandığım için ve o odaklandığım kişi beni görmüyordu sanki. Neden bilmiyordum fakat ağladım. Yeonjun eğdiğim kafamı çenemden tutup kaldırdı. 'Sorun ne?' Annesi Yeonjun'un çenemi tutan kolunu çekip götürmeye çalışırken Yeonjun kolunu itti. "Sen bana açıklama yapmadan bir yere gitmiyoruz." 

Bu sefer annesine baktım ne diyeceğini merak ettiğimden. "Açıklanacak bir şey yok! Beomgyu ile de bir daha görüştüğünü görmeyeceğim." Yeonjun benimle görüşmeyecek miydi? Ne yapmalıydım bunu engellemek için. Soobin'in de gelmesiye biraz da olsa rahatladım yanlış anlaşılmanın düzeltilmesi umuduyla. Yine de kendimi dalgaların içinde sürüklenip gidiyormuş gibi hissediyordum. Soobin gülerek bir şeyler söyleyince annesine tekrar döndüm. "Beomgyu iyi birisi değil çünkü! Aramızı bozmaya çalışıyor." Ben hiçbir şey yapmamıştım ki.

'Bilmiyordum.' Ağlamam daha da şiddetlendi. Taehyun ile Kai beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Fakat şu an ihtiyacım olan ikisi değil de Yeonjundu. Eğer bunu önceden öğrenmediyse öğrenince kim bilir ne kadar kötü hissedecekti. Yeonjun konuşunca annesi de ağlamaya başladı."Ben, özür dilerim. Bilmemen daha iyi olur diye düşünmüştüm." Ellerini saçlarının arasına geçirdi.

 "Neyi ya neyi?" Sessizlik oldu. Yeonjun öğrenmişti. Duyamayan ben için bile o kadar rahatsız edici bir sessizlikti ki bu. Paramparça gözüken o yüze bakıyordum. Sanki o küçükken tanıdığım parlak çocuk gitmiş ve yerine hiç tanımadığım birini koymuşlardı. "Beomgyu'nun ne alakası var bununla?" İşte. Bunu da öğrenmişti. Benim günlerdir söyleyemediğim o şeyi birkaç salise içinde biri söyledi. Bana baktı, her şeyi hatırlamıştı sanki. İlk başta hatırladığından aydınlanan yüzü baktıkça hüzünle doldu.

Annesine döndü yine benden gözlerini çekip "Sence şu an her şey çok mu normal? Ben her gün öz babam beni neden sevmedi diye ağlarken her şey çok mu normaldi?" Bana olan kırgın bakışından da çok ağzından çıkanlarla mahvolmuştum. Keşke o güzel gülüşünü hep koruyabilseydim. Sen beni tüm kötülüklere karşı korurken ben sadece mutluluğunu korumayı bile başaramamıştım.

Bana baktı 'Sen neden söylemedin? Eğlendin mi benimle?' Kafamı  iki yana salladım. Bir şeyler söylemek istedim fakat yapamadım. O an zamanı geriye almak istedim. Keşke Yeonjun gibi harika birini benim ailem evlat edinseydi diye düşündüm. O sevilmeyi hak eden taraftı çünkü benim aksime. Sevmeyi bilen bir insandan elindeki tek gayesini almışlardı.

Gitti. Oradan kaçarcasına gitti. Soobin de gitmişti arkasından. Ben de gitmek istemiştim fakat beni bırakmamışlardı. Ben de kaçmak zorunda kaldım. Gitmeliymişim gibi hissettimçünkü. Bu sefer gidişini izlemek değil de onunla gitmek istiyordum. Onlar fazla önde olduğu için arkalarından uzun bir süre koşturdum. Bir yerde durduklarında adımlarımı atamaz oldum. Durup izledim.

Sertçe Soobin'den çekti kolunu. "Sana ne! Gitsene o iğrenç arkadaşınla birlikte yalanlarına devam et!" Gidip 'yalan söylemek istemedim, korktum' demek istemiştim. Soobin her ne dediyse güldü. "Nasıl konuşacakmışız Beomgyu ile? Duyuyor mu ki sanki?" Korktuğum başıma gelmişti işte. Küçükken de mi böyle düşünüyordu acaba? Soobin ona yumruk atmıştı. Daha da kötü hissettim.

Bastıran yağmurla saçlarını geriye taradım. "Tam olarak öyleyim. Şimdi rahat bırak beni." Arkasını dönüp yürümeye devam etti. Soobin onu bırakıp gitmişti. Takip ettim onu. Sırılsıklam oluşu bile kinini temizleyemiyordu sanki. Bir anda yola atlamasıyla ikinci kez düşünmeden koştum arkasından. O en az hasarı alsın diye arabanın önüne ben geçtim. Yere yığıldığımızda iyi olup olmadığına baktım. O bayılmadan önce son bir kez görmüştüm o güzel gözlerini.

Onu böyle kaçıncı görüşümdü? Her seferinde onu mutlu etmek isterken gördüğüm şey onun paramparça oluşu oluyordu. Her seferinde yüzünde, vücudunda en kötüsü de ruhunda daha derin yaralar açılıyordu. Kurtarmak isterken daha mı derine atmıştım onu? Onu yıllarca sevmişken onun için yeterli değil miydim ki? Sevgim bu güzel çocuk için yeterli değil miydi?

Ambulans ışıklarıyla kapandı gözlerim. Uyandığımda yüzümde bulunan, beni rahatsız eden solunum cihazını çıkartmak istemiş fakat kolumdaki alçıdan dolayı sadece denemiştim. Doktor geldi ve kontrollerimi yapıp annemlere bir şey söyledikten sonra gitti. Annem yanıma geldi gözlerindeki yaşlarla ve elimden tuttu. Babam da arkasından gelerek sol elime bir kalem verdi ve kucağıma da küçük bir not defteri koydu. 

'İyi misin oğlum?'  Kafamı salladım. Kalemi tutarak kağıda Yeonjun'un nerede olduğunu yazdım. 'O farklı bir hastanede. Seni buraya getirmişler.' Kafamı salladım yeniden. Bayılmadan önce de aklımda olan o şeyi yazdım sonra. Buradan gitmek istediğimi, kimseye haber vermeden. Her zamanki gibi nedenini sorgulamadan dediğimi kabul etti 'Önce iyi olmaya bak. Ben gerisini hallederim.' dedi babam. 

Annemse ilk kez kabul etmedi. Sinirli görünüyordu. 'Ne olduğunu anlatmadan gitmiyoruz. Neden her seferinde paramparça oluşunu görüyoruz? Anlat bize, lütfen.' Ağladım. Öyle bir ağladım ki annemle babam hemşireyi çağırdılar bir yerimin acıdığını zannedip. Ağlarken kendimi çok sıktığımdan gerçekten de canım acımıştı fakat ondan da çok kalbim o kadar acıyordu ki onu umursayamadım bile.

Sakinleştirici vurulmasıyla yavaş yavaş ağlamam da durdu. Annem benden özür diledi defalarca, saçlarıma öpücükler kondurdu. Onlar yiyecek bir şeyler almaya gidince de yazdım. Ne olduysa ne hissettiysem hepsini yazdım. Hem kendimi en iyi bu şekilde ifade edebildiğim için hem de bu duygular içimde dolup taşmasın diye yazdım.

Annem hasta yemek masasını yaklaştırdı ve hemşireden aldığı tepsiyi önüme koydu. O yemeğimi yedirene kadar defteri vermeden bekledim. Babam da o sırada pizza kutularıyla içeri girdi. 'Oğlum en sevdiğinden yaptırdım.' Annem kaşlarını çatarak babama baktı. Hem işaret diliyle hem de konuşarak babamı azarladı. 'Bira da getirseydin yanında. Kuru kuru gitmez şimdi.' Babam alnına doğru vurdu. 'Alıp geleyim mi?' 

İkisinin haline güldüm. Onlar da benimle güldü sonra bu gülüşüm aklıma yeniden Yeonjun'un gelişiyle söndü. 'Sorun ne?' diyen anneme defteri uzattım. Annem kafasını sallayarak onayladı. Masayı önümden çekip babamı da kolundan tutarak çıktılar. Ben de biraz uyumaya çalıştım. Camdan dışarıya baktığımda hala yağmur yağdığını gördüm. 

Sanki Yeonjun ile birlikte tüm gökyüzü de ağlıyordu, onun göz yaşları biraz daha gizlensin diye. Acaba şu an nasıldı? Yanına birilerinin gelmesine izin vermiş miydi? Peki ya ileride nasıl olacaktı? Onca kırgınlıktan sonra yaralarını sarabilecek miydi ki? Veyahut sarsa bile unutabilecek miydi ona söylenmeyen onca şeyi.

Konuşabilseydim, ona her şeyi o araba çarpmadan önce bağırarak anlatsaydım dinler miydi ki beni? Konuşabilseydim eğer; her gün, her saniye onu ne kadar sevdiğimi söylerdim. O korkunç düşüncelerinden uzaklaşabilsin diye omzumu her saniye onun için hazır tutardım. Küçükken sadece ikimiz bu dünyada yalnızız, bu dünyaya karşı biziz zannederdim. Şimdi fark ediyorum da dünya bize karşıymış meğer.

ben bu livedan sonra toparlanamadim uzgunum arkadaslar😞

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

ben bu livedan sonra toparlanamadim uzgunum arkadaslar😞

the archerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin