1 Eylül
_________
Kahvesini elinde tutan adam yavaşça küçük bir yudum aldı, sonrasında masaya bıraktı fincanını.
Odada bir sessizlik vardı.
Gözler dalgalı saçlı, omzunda rakunu olan solgun yüzlü adama dönmüştü.
"Dedektifler tamamen işimizi bozuyorlar."
Odanın köşesinden bir ses yankılandı, ardından Sarı saçlı adam iç çekerek yeniden arkasına yaslandı.
"Ortadan ne zaman kaldırmayı planlıyorsun poe?"
Nefes sesleri bile kesilmişken titrek bir el kalktı sağ köşedeki sandalyeden.
"Decay of angels devri kapandı."
Sarı saçlı adam gururla konuşan adama döndüğünde poe onun ismini dudaklarından serbest bırakmıştı.
"Neden sen halletmiyorsun Francis? Decay of angelı kaldıran da ben değil miyim?"
Adam ifadesini hiç bozmadan sinsi bir gülümseme sunduktan sonra masadaki gerilim zirveye çıkıyor, kimsenin ağzını iki kişiden başka bıçak açmıyordu.
"Aramızdaki en yetenekli suikastcı olduğun için."
Ardından cebinden bir satranç taşı çıkarıp masaya bıraktı.
Kimseye belli etmeden işlerini halleden bu suikast grubu basit bir şey olarak görülse de koskocaman bir örgüttü.
Hepsinin kendine özel bir suikast tarzı vardı ancak poe aralarında en zor görevleri üstlenen sayılı kişilerdendi.
Bu yüzden 5 yöneticiden biriydi.
"Senden bu sefer dedektiflerin arasına sızmanı istiyorum."
"A..ama bu çok tehlikeli değil mi?"
Köşeden gelen titrek sesin sahibi sigmaydı.
Çaresizce yutkunurken kendisine aç kaplan bakışları sunan adamı görmezden gelmek onun için ne kadar da zordu."Neden?" Sesi gür ve kesin çıkmıştı. Masada duran viski şişesini kendine çekti ve gözlerini mor-beyaz saçlı adamın üzerinden ayırmadı.
"Bir ay önce decay of angelsa ikimiz sızdık biliyorsunuz. Edgar-sanın adı bir daha duyulursa-" sözü yarıda kesildi.
"Ona güvenmiyor musun?"
Kendini tutan allan ise gözlerini bir yanındaki çocuğa, bir karşısındaki adama çevirdi.
"En zoru hangisi."
Franchis zaferle gülümseyip elini uzattı ve dosyayı hiç açmadan karşısındaki adama masanın cilalı olmasıyla beraber kaymasını sağlayarak yolladı.
Listede bir sürü kişinin adı vardı.
Bu odadaki herkes oradan bir dedektif seçmişti oysaki ancak birkaç tanesi boşta kalmıştı.
"Ranpo edogawa?" Sessizce fısıldadı. Bu isimi bir yerde duyduğuna emindi.
"Sende aynı kişide takılı kaldın değil mi poe?"
Adam yüzünü ekşiterek kendisine bir şeyleri hatırlatmaya çalışan sarışına döndü ve kafasını salladı.
"Lideri yakalatan."
"Aynen öyle." Yarıladığı viskisini masaya bırakmıştı. Kimse edgarın nasıl tepki vereceğini bilmiyordu nedeni ise liderin edgara her zaman kendi evladı gibi davranıyor olmasındandı.
Birkaç kez yutkunup dosyayı kapattı ve ayağa kalkıp sadece ranponun olduğu kağıdı kendine sakladı.
"Birkaç ay sonra görev tamamlanacak."
Edgar kalktığında herkes yavaş yavaş masalardan ayrılmaya başladığında geriye sadece sigma, franchis ve kendisi kalmıştı.
Bu görevin onlar için ne kadar önemli olduğunu biliyordu.
O dedektif şu ana kadar tüm planlarına burnunu sokmuş, liderlerini yakalatmış ve neredeyse örgütü çökertecek seviyeye getirmişti.
"Sana hepimiz güveniyoruz ancak yakalanırsan ne olacak? Bir dedektif sonuçta değil mi?"
Sarı saçlı adamın delici bakışları poe'nun rakununu rahatsız etmiş olacak ki omzundan inip ayaklarına dolanmıştı sahibinin.
Anlaşılan ikiside odadan çıkmak istiyordu.
"İşin kısası poe" adam duraksayıp konuşmadan önce boş olan bardağa son kez alkol doldurduktan sonra dönüp gülümsedi.
"Seni kendim öldürmek zorunda kalacağım."
"Nasıl isterseniz."
~
Ancak o odadan çıktıktan sonra bir daha görmemişti o toplantı salonunu.
Kim bilirdi ki öldürmeye gittiği dedektife aşık olacağını?
Poe 5 Kasım akşamı aldığı mesajla donup kalmıştı. Yanındaki adama bakarken telefonunun çalmasıyla istemsiz bir şekilde yeniden gözleri doldu. Ne zaman bu kadar savunmasız olmuştu?
Birinin yaşaması için diğerinin ölmesi gerekli.
Ne kadar romantik öyle değil mi?
-sevgili dostun franchis

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Snowfall-Ranpoe
FanficEn iyi dedektifin gönlünü alan sıradan bir polis mi? Bu sadece basit bir hikaye olurdu. En azından onlar için.