Güneş ışıkları gözlerimi açmamı engelliyordu. Zor da olsa açabilmiştim gözlerimi. Halâ hastane odasındaydım. Gözlerimi etrafta gezdirdim. Aras odada yoktu. Komidinin üzerinde telefonum vardı. Telefonumdan saate baktım. Sabah saat 08:30'du. Sabah sabah nerede olabilir bu adam. Komidinin üzerinde ki telefonumu tekrar elime aldım. Annemi arayacaktım. Rehbere basıp annemi aradım. Açmayacağını düşünmeye başlamıştım. Ama telefonu açtı.
"Alo, kızım, nasılsın? Niye beni daha önce aramadın?" Sürekli bir şey oluyor ve seni aramayı unutuyorum desem ne derdi acaba? "İyiyim anne sen nasılsın? İşlerim falan vardı ondan arayamadım seni." Yalana bak. Ben bile inanmadım bu yalana. "Senin sesin niye böyle geliyor? Bir şey mi oldu?" Bu sefer yalan söylersem kesin anlardı. Ne diyeceğim ben şimdi. Doğruyu söylersem de fazlasıyla endişelenirdi. Of ya. Ben şansımı yalandan yana kullanacaktım.
"Biraz üşütmüşüm de ondandır anne." İnandığını zannetmiyorum. "Ben senin ciğerini bilirim kızım. Üşüttüğün falan yok. Neyse bu seferlik inanmış gibi yapacağım, ama Türkiye'ye geldiğimde her şeyi bana anlatacaksın." Sanırım kaçarım yoktu. Geldiğinde nasıl olsa unutur diye düşünerek annemi geçiştirdim. "Tamam anne geldiğinde anlatırım. Eee sen neler yapıyorsun orada?"
Bir saat boyunca konuşmuştuk annemle. Sonra birden bire üstüme yorgunluk çöktü. Sanki saatlerce oturmamışım koşmuşum gibi. "Öyle işte kızım. Bizim konuşacak nelerimiz varmış öyle." Dedi gülerek. Annemi yanlış bir zaman da aramıştım. Çok yorgundum. Halbuki hiçbir şey yapmamış öylece yatıyordum. Buna rağmen yorgundum. Ayağa kalkacak gücüm yoktu. "Neyse anne kapatmam lazım. Kendine iyi bak. Görüşürüz."
Uyumam lazımdı. Kendime gelebilmek için. "Tamam kızım, görüşürüz. Sesin yorgun geliyor zaten. Dinlen biraz." Dedi ve telefonu kapattı. Kafamı odanın içinde gezdirdim. Kafamı pencereye doğru çevirdim. Çevirmez olaydım. Güneş ışığı çok fazla geliyordu. Kalkıp perdeyi çekmeyi düşündüm. Ayağa kalkmaya çalıştım ama ayağım kaydı. Yatağa son anda tutundum.
Ayağa kalktım. Daha bir adım atmışken odanın kapısı açıldı. Aras geldi diye düşünmüştüm. Kafamı eğip kapının oraya doğru bakmaya çalıştım ama duvar yüzünden göremedim. Erkek bir hizmetli gelmişti, elinde çamaşır arabasıyla. Yüzüne mavi maske takmıştı ve mavi bir görevli forması giymişti.
"Hanımefendi bu iğneyi size vurmamı doktor bey istedi." İğne mi? İğneyi hemşirenin vurması gerekmez mi? Berbat bir bahane. "İğneyi hemşireler vurmaz mı? Sizin hemşire olduğunuzu düşünmüyorum." Hizmetli kaşlarını çatmıştı. "Ya sabır." Dedi dişlerini sıkarak. Sonra da üstüme yürümeye başladı. Ağzımı açıp bağıracaktım, ama eliyle ağızımı kapattı. Elinde ki iğneyi koluma vurdu. Ama bunu çok sert yapmıştı.
Bir süre ağızımı eliyle kapattı. Yavaş yavaş etraf karardı, her şey bulanık gözükmeye başlamıştı. Ne vardı o şırınganın içinde. Gözlerim yavaşça kapandı. Ama gözlerim kapanmadan önce gördüğüm şey o hemşire kılığında ki adamın beni kucağına alarak çamaşır arabasına koyması ve sonra da üstümü yatak çarşaflarıyla örtmesi. Bu adam beni kaçırıyordu hastaneden. Aras benim yokluğumu hemen fark edecekti. Yani öyle umuyordum.
*******
Aras doktor ile olan konuşmasını bitirmiş Kumsal'ın kaldığı odaya doğru ilerliyordu. Doktor ile Kumsal'ın durumunu konuşmuştu. İçtiği ilaçların sonucu laboratuvardan gelmişti. İlaçların içinde fazla miktarda uyuşturucu vardı. Ve Kumsal fark etmeden bu ilaçları içmişti, onda bağımlılık yapmıştı. Bu yüzden ilaçları bırakması zor olacaktı. Ama Aras ona bu konuda yardım etmeyi düşünüyordu. Kumsal'ın odasına gelmişti. Kapıyı açtı fakat onu odada göremedi. Bazen Kumsal'ın başına buyruk olduğu zamanlar oluyordu. Kendisinin sıkılıp gideceğini düşünmüştü. Ama Kumsal gidecek olsa bile ona haber vereceğini yada en azından kendisine not bırakacağı aklına gelirdi. Aras şüphelenmeye başlamıştı. Telefonundan ekibini aradı. Ekibine bu olayla ilgili araştırma yapmalarını istedi. Hastanenin güvenliğini gördü dış kapıda. Ona doğru yürüdü. Yanına yaklaşmıştı ama güvenlik onu görmemişti, telefonuna dalmıştı. Güvenlik kulübesinin kapısını tıkladı. Güvenlikçi onu görünce ayağa kalkıp kapıyı açtı.
"Buyrun beyefendi?" (Güvenlikçi)
"Ben başkomiser Aras Dinçer." Deyip cüzdanında ki polis rozetini gösterdi.
"Bu hastanenin güvenlik kameralarına bakacağım." (Aras)
"Neden? Bir sorun mu var başkomiserim?" (Güvenlikçi)
"Hastaneden biri kaçırıldı ve sizin bundan haberiniz yok!" Aras'ın az önce ki sabırından eser yoktu. Karşısında ki bu adama bağırmaya başlamıştı. Karşısında ki adam Aras'ın söylediğine şaşırıp kalmıştı. Kameralarda böyle bir şey görmemişti. "Böyle bir şey olduğunu zannetmiyorum. Ama siz yine de kameralara bakın isterseniz." Aras güvenlik kulübesine girip bilgisayarın yanında durdu. Arkasından güvenlikçi de gelmişti. Güvenlikçi bilgisayardan on beş dakika önce ki kayıtları açmıştı. Aras ellerini önünde ki masaya dayayıp dikkatli bir şekilde kayıtları izlemeye başladı. Hizmetli kılığında ki bir adamın elinde ki çamaşır arabasıyla Kumsal'ın odasına girerken gördü. Adam çok şüpheli davranıyordu. Sürekli etrafına bakarak hareket ediyordu. On dakika sonra adamın elinde ki çamaşır arabasıyla odadan dışarı çıktığını gördü. Ama bu sefer arabanın üzeri ağızına kadar dolu gözüküyordu. Aras'ın kafasında aniden şimşekler çaktı. Kumsal'ı böyle kaçırmışlardı. Kendisine çok kızıyordu. Kumsal'a sahip çıkamamıştı. Koruyamamıştı Kumsal'ı. Güvenlik kulübesinden hızlıca çıktı. Otoparkta ki arabasına doğru ilerlemeye başladı. Arabasına bindiğinde yan koltukta bir kağıt gibi bir şey gördü. Kağıt zannettiği fotoğrafın ön yüzünü çevirdi. Ve gördükleri karşısında şok olmuştu. Kumsal kendi evinin terasındayken çekilmiş bir fotoğrafı. Ama fotoğrafın üzerinde kan vardı. Neredeyse fotoğrafın her yerini kaplamıştı. Ve bu kan daha kurumamıştı. Fotoğrafın üzerindeki kanın yeni olduğu anlaşılıyordu. Aras Kumsal için iyice endişelenmeye başlamıştı. Arabasını hemen çalıştırdı. Kumsal'ı bulmaya gidecekti. Ama nerede arayacağını bilmeden ilerliyordu. Sonra telefonu çaldı. Kumsal'dan haber alacağını düşünerek açtı telefonu. Yabancı bir numara arıyordu.
"Alo kimsiniz?" Dedi Aras.
"İnsan babasını nasıl tanımaz. Çok ayıp Aras."
Aras sinirden delirecekti en sonunda. Babasının bu tavrından nefret ediyordu.
"Kumsal'ı sen kaçırdın değil mi? Bir servet uğruna o kızın hayatıyla oynayamazsın!" Bu sefer sesi istediğinden de yüksek çıkmıştı.
"Sanırım fotoğrafı görmüşsün." Aras Kumsal'ı kaçıranın babası olduğuna artık emin olmuştu.
"Kumsal nerede!?" Dedi Aras sert bir şekilde.
"Sana hiç yakışmıyor Aras. Babacım nasılsın, iyi misin, diye sorar bi insan." Ama babası çok sakin konuşuyordu. Aras'ın sinirlenmesi onun hoşuna gidiyordu. Ve başarıyordu da. Aras gerçekten çok sinirlenmişti.
"Kumsal'ın yerini söyle hemen!"
"Of bu kızda para dışında ne buluyorsun anlamıyorum. Kumsal ile konuşacağım eğer tamam derse onu bırakırım. Ama hayır derse onu veya ailesinden birisini öldürürüm." Aras ne yapacağını bilemedi. Her şekilde birisi ölecekti. Kumsal'ı bir an önce babası dediği o adamdan kurtarmak istiyordu. Telefonu kapattı. Telefonunu yan koltuğa koyacağı sırada mesaj gelmişti. Telefonu açıp mesaja baktı. Serhat Dinçer'den yani babasından mesaj gelmişti. Bir fotoğraf göndermişti Serhat Dinçer. Aras fotoğrafı açtı. Kumsal'ın fotoğrafı vardı. Elleri, ayakları bağlıydı. Ve ağızını da bantlamışlardı. Kumsal hâlâ ona yapılan iğnenin etkisinde olduğu için baygındı. Aras, Kumsal'ı bu halde görünce daha da sinirlendi. Kumsal'ı her şeyden ve herkesten korumak istiyordu. Kumsal'a olan duyguları değişmeye başlamıştı. Bunun nedenini kendisi de anlayamıyordu. Telefonu kapatıp arka koltuğa fırlattı. Ve gaza bastı. Emniyete gidip telefon sinyalinden babasının yerini bulmayı planlıyordu.
Merhaba arkadaşlar bölüm bu sefer daha geç geldi. Sizden özür dilerim. Benim de okulum var. Ama bir şekilde yetiştirmeye çalışıyorum. Umarım beğenmişsinizdir. Yorum yapmayı ve kitabı oylamayı unutmayın. 🥰
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Komşuluk İlişkisi
Novela JuvenilEvine yeni taşınan Kumsal, bir moda tasarımcısıdır. Yan komşusu Aras ile tanışır. Aras da başkomiserdir. Kumsal'ın başı bir gün belaya girer. Aras Kumsal'a yardım etmeye başlar. İlerleyen zamanlarda Kumsal ile Aras birbirlerini sevmeye başlarlar. Am...