"Acı dolu umuda tutunan yıkılmış bir ruh."Karanlık, bir perde gibi indiğinde şehre tüm ışıklar bir bir kayboluyordu. Korku tüm sinesini sarmışken titreyen ellerine mani olamıyordu. Kaç kez vurulurdu insan? Kaç kez sevdikleriyle sınanınırdı? Berzan defalarca sınanmıştı, önce dostunu kaybetmiş sonra ailesini tehlikeye atmıştı. Şimdiyse ona emanet edilen canın korkusu sarmıştı ruhunu. Hem nefret hemde şefkatle sınanıyordu adam. Direksiyonu sıkmaktan beyazlaşan parmaklarını zorlukla serbest bırakırken Mardin'e çoktan girdiğini idrak etti.
Yolunu bildiği evine sürerken yüreğinin telaşla çırpınışı göğüs kafesini hunharca zorluyordu. Berçemin adını duyduğu an konağı nasıl terk ettiğini, nasıl yola çıktığını dahi anlamamış kendini Mardin topraklarında bulmuştu. Kardeşinin açıklama yapmadan kapattığı telefon yüreğine korku salarken öfkesini biliyordu bir yandan. Ağabeyi azad ise çoktan onu takip ediyordu. Beyninde dönen onlarca senaryoyu bir kenara atıp acı bir frenle durdu konağın taşlı yollarında. Düşüncelerin kuşattığı bedenini bir türlü atamıyordu arabadan. Zira karısına doğanı kaçırdığını nasıl söyleyecekti, üstelik öcünü almaya yemin etmişken?
Bilmem kaçıncı defa aldığı derin nefesini son kez alıp sonunda arabadan attı bedenini. Telaşını gören korumalar ona yol açıyor, korkudan bir bir dağılıyordu. İki kanatlı devasa kapı daha yarım açılmışken berzan telaşlı adımlarını içeriye soktu. Ancak onun önünü kesen rojbin hanımın bedeni olmuştu. Yaşlı kadın yere göğe sığmayan öfkesi ve çattığı kaşlarıyla oğlunun karşısına dikilmişti. Berzan annesinin öfkesini anlasa da artık buna dur demek istiyordu. "Git o karına sahip çık berzan ağa! Burası babasının konağı değil, gecenin bir vakti kimin yasını tutuyor?!" Şehadet parmağını oğluna yöneltip bir bir kustu öfkesini rojbin hanım.
Berzan ise imalı dolu cümlesinin ardında yatanı anladığı anda şakaklarını öfkeyle sıktı. Adamın gücü yaşlı kadını durdurmaya yetmeyecekti. "Yade hiç zamanı değil lütfen beni zora koyma." Derken beklemeden merdivenlere doğur koştu ancak arkasında nefretini bileyen annesini daha da öfkelendirdiğini bilmiyordu. Adım sesleri konakta yankı buluyor, adam endişesi ile bir bir çıkıyordu basamakları. Ona seslenen ağabeyini görmezden gelerek kapıya ulaştığında bir el daha kulpa uzanmadan tuttu kolundan. Hareleri önce o ele sonra ise yavaşça onu tutan simaya kaydı. Ağabeyi azad, kara kaşlarını olabildiğince çatmış adım dahi atmasına izin vermiyordu.
"Berzan bak sakın kızın üstüne gitme, sakince yaklaş." Dedi parmaklarını çekip adamı serbest bırakırken. Berzan ne dediğini anlamamış olsa da kısa bir baş onayı ile odaya attı bedenini. Gözünün önüne gelen o görüntü ile çatık kaşları düzeldi, bir adım dahi atmaya güç bulamadı genç adam. O zaman anladı ki yıkılmak bir binaya özgü değildi, bir insanda yıkılıp enkaza dönüşebilirdi. Berçem yengesi dilşadın kucağına yıkılmış yarı baygın gözlerini yere dikmişti. Boynundaki derin çiziklerden sızan kanlar daha taze olduğunu gösteriyordu. Dağılmış saçları yere serpiştirilmiş, acıyı haykıran yeşilleri ise kızıla çalıyordu. Parmak uçlarındaki saçlar ciğerini kül ediyordu adamın. Bu kadın bu denli kendine zarar vermek için ne yaşamış olabilirdi sorusunu istemsizce geçirdi içinden.
Onu arkadan iten ağabeyinden güç alarak donuk bedenini silkeleyip karısının yanında diz çöktü. Kardeşi Zelalin suçlu gibi boyun eğmesini bir kenara yazıp buz kesmiş ellerini berçeme uzattı. Dilşad onu güvenli kollara bırakıp bir adım gerilerken berzan sanki kırılacakmış gibi özenle kucağına çekip aldı karısını. İnci taneleri gibi süzülen göz yaşları esmer tenini ıslattıkça ızdırap çekiyordu kadın. "Berçem ben geldim bana bak gözlerime bak." Cılız çıkan ses tonu kulaklarına ulaştığında bir çift kırık yeşil hareler berzana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dildade (eşsiz mücevher)
Ficção GeralAğıtlar bir ailenin üzerine yıkılırken berçemi yüreğinden hançerlemişti, sevdiği adamın ihanetinde kavrulurken öte yandan hayatını mahvettiği adamın nefreti cehennemin en kötü yanını gösteriyordu ona. Ağızlardan tek bir çığlık yükseldi ve adam kadın...