bölüm 16

812 98 246
                                    

"Hey, Vi!"

Adımlarımı kesip sesin geldiği yöne, arkama, döndüğümde bana doğru adımlayan Pablo Torre'yi gördüm.

Uh, onu görmeyeli uzun zaman olmuştu.

"Hey!" dedim gülümseyerek. Ne kadar inandırıcı duruyordu bilmiyordum ama parıldayan yeşilleri bana yaklaştıkça yüzümün halini gördüğünden söndü. "İyi misin?"

Bana bu soruyu sorma inceliği gösterdiği için her an gözlerim dolacakmış gibi hissederken iyi olmadığımın bu kadar ortada olması yüzümü makyajla saklayamadığımı hatırlattı.

"İyiyim." dedim sanki bu soruyu sorması garipmiş gibi numara yaparken. "Kötü mü görünüyorum?"

"Hayır, çok güzelsin ama..." diyerek lafının devamını getirmeyi bıraktığında beklemediğim iltifatı karşısında kaşlarım havalandı. Fazla mı nazikti? Böyle birçok kızın kalbini çarpıtabilirdi.

Bende hiçbir değişimin olmaması kalbimin çoktan kapıldığı anlamına mı gelirdi?

"Ama?" diyerek lafının devamını getirmesi için topu ona tekrar attığımda yeşilleri gerçekten endişe içerisindeydi. "Çok bitkin görünüyorsun."

Öyleydim.

Kaç gündür uyku uyuduğum yoktu ki iyi görünecektim. Üstelik dün ağlamaya başladıktan sonra bütün gece kendimi durduramamıştım bu yüzden sabah aynaya baktığımda karşılaştığım görüntü tam anlamıyla rezillikti. Gözlerimin şişini gizlemek için buz koymuştum aslında ama pek işe yaramamıştı belli ki.

Dün geceden sonra sabahına nasıl çıkabildiğim bir muammaydı ama pek derli toplu çıkmadığım her halimden belliydi.

Sonuç olarak buradaydım çünkü topçumun maçı vardı. Menajerlik tanımını çoktan aşmış olduğumu biliyordum ama malumdu ki asıl işim topçumun skandallarını onu öperek örtmek değil, maçlarını takip edip hatalarını göstermekti.

Umarım beş karış havada olan aklım ve sağlığından emin olamadığım zihnim birkaç gün içerisinde tesislere gidip gelirken bunu hatırlarlardı. Çünkü gerçekten yardıma ihtiyacım vardı.

Ayrıca her an çıkabilecek başka bir skandal için diken üstündeydim.

Aslında skandalın sabahın erken saatlerinde bomba gibi bırakılacağını düşünmüştüm ama maç saatine çok az kalmışken hâlâ hiçbir ses seda yoktu. Tabii ki acaba Juan haber yapmaktan vaz mı geçti diye düşünüp boş bir beklentinin içine girmemiştim ama bir tarafım iptal etmesi için hâlâ dua ediyordu.

Sanırım maç günü olduğundan ilginin bölünmesini istememişti. Yine de güvenmiyordum. Maç başladığı an da yayınlanabilirdi, maç bittikten sonra da, hatta şimdi de.

Eve gittikten birkaç saat sonra Louis ile konuşmuştum. Bana her şeyi hallettiğini bu yüzden gevşeyebileceğimi söylemişti. Tabii ki ona güveniyordum, bu yüzden sözüne inanmıştım. Yine de beni asla rahat bırakmayan bir tarafım vardı ki o hâlâ emin olamıyordu. O tarafım bana hiç huzur vermiyor, gevşememe engel oluyor ve beni uyutmuyordu. Ve bununla ilgili kimsenin yapabileceği bir şey yoktu.

Gavi ile görüşmekten de korkuyordum ama dediği gibi kaçabileceğim bir yer yoktu. Gavi de benim kürkçü dükkanım sayılırdı. Gelmek zorundaydım. Bu yüzden tıpış tıpış soyunma odasına gidecek ve burada olduğumu bilmesini sağlayacaktım.

Dalıp gittiğimi Pablo'nun gözümün önünde elini sallamasıyla fark edip boş gözlerle ona baktığımda kaşları havalanmıştı. "Sana seslendiğimi duymadın mı? Gerçekten pek iyi görünmüyorsun."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 13 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

set fire to the rain ᥫ᭡ p.gaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin