Prolog

1.7K 52 70
                                    

Hayatım boyunca aileme hep en mantıklı kararları almakla övünürdüm. Hatta çoğu zaman bunu üstencil bir tavırla, belki de biraz ukalalıkla yapar ve onların olayları yeterince iyi yorumlamadıklarını söylerdim.

Ama ilk kez, çok da mantıklı bir karar vermediğimi düşünmüyor değildim. Menajerim bile bu kararı sorgulamış ve aptal olup olmadığımdan şüphelenmişti.

"Fenerbahçe'nin hangi takım olduğunu biliyor musun sen?" demişti küçümser bir ifadeyle.

"Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" demiştim karşılık olarak.

Babam, bana futbolu öğreten kişi, bu kulübün efsaneleri arasındaydı. Erkan Çevik bu takımda 11 yıl oynayıp kupalar kazandırmıştı. Ben ise yıllardır Chelsea ile top koşturuyordum. Ama son bir senedir içime sinmeyen bir şeyler vardı. Burada her şey... doğru bir ifade olur muydu bilmiyorum ama basit geliyordu.

Chelsea Women's Super League'in en güçlü takımlarındandı. Aynı zamanda Avrupa'da da gayet iyi işler başarıyorduk. Bir kez Kadınlar Şampiyonlar Ligi finaline bile kalmıştık. Bu sezonun yapılanması konuşulurken de en önemli şey Avrupa şampiyonluğuydu. Tabii sonrasında ben gideceğimi söylediğimde konu tamamen değişmişti.

Chelsea'de zorlandığımı hissetmiyordum. Neredeyse tüm maçlarımızı farkla yeniyorduk. Santrafor olarak yapmam gereken tek şey topa dokunmak oluyordu çoğunlukla. Bir sürü gol atıyordum, gol krallığında yarıştaydım ama bunlar beni tatmin etmiyordu.

Zorlanmıyordum, zorlanmadığım için keyif almıyordum. Keyif almadığım içinse oynayasım gelmiyordu artık.

Türkiye'ye gitmemin insanlara söylediğim sebebi buydu. İngilizlerin deyimiyle challenge arıyordum. Fenerbahçe Chelsea kadar iyi değildi, muhtemelen benim oynadığım süreçte de o kadar iyi olamayacaktı. Ama ben bu zorluğu istediğimi söylüyordum. Takım arkadaşlarım hızlı koşamayacak, yeterince iyi paslar atamayacak ve beni delirteceklerdi. Menajerim aptal olduğumu, tamamen ego tatmin etmeye çalıştığımı ve orada sıkılıp yine takım aradığımda Chelsea'nin yüzüme bakmayacağını söylemişti. Ama benim başka sebeplerim de vardı.

Babam geçen sene kalp rahatsızlığı yaşamıştı ve bu beni deli gibi korkutuyordu. Ona yakın olmak istiyordum. Bunu babama deseydim bana doktor olmadığımı ve burada olmamın bir şey değiştirmeyeceğini söylerdi. Sırf onun için kariyerimi tehlikeye atmanın saçma olduğunu söyler dururdu. Ama ben yine de yanlarında olmak istiyordum. Bunun en kolay yolu da Türkiye'ye transfer olmaktı. Gidilecek en mantıklı takım da Fenerbahçe'ydi.

Ben daha el kadar bir çocukken Saraçoğlu'nda babamla şampiyonluğu kutladığımız günler hayatımın en güzel anıları olmuştu hep. Chelsea ile kupa kaldırırken bile tüylerim o günler kadar diken diken olmamıştı. Yeni amacım ise o anları babama yeniden yaşatmaktı. Bu sefer futbolcu ben olacaktım ama.

***

Nepo falan ne anlatıyorsunuz lan, kronik sakatlığı mı var bu kızın?

Fenerbahçe taraftarı kulübe transfer olmamla nepo bebek tanımıyla tanışmıştı. Gerçekten de tam bir nepo bebektim ama. Babam sayesinde futbolcu olduğum inkar edilemez bir gerçekti. Onun gibi Anadolu'nun ücra bir köyünden dişimle tırnağımla kazıya kazıya yeteneğimi kullanarak devler arenasına yükselmemiştim. Çocukluktan beri en iyi eğitimleri alıp en iyi spor kulüplerine gitmiş, lise son sınıfta İngiltere'ye gönderilmiş ve sonraki sene Chelsea'ye transfer olmuştum. Yeteneksiz değildim ama bu imkanlar sağlanmasa bu noktalara gelemeyeceğimi biliyordum. Çocukluktan beri bunun için yetiştirilmiştim resmen. Ama yine de bu emeklerin karşılığını Women's Super League ve Kadınlar Şampiyonlar Ligi en iyi 11'ine iki sene üst üste girerek verdiğimi düşünüyordum. Keza girmeye de edebilirdim, eğer Chelsea'yi bırakıp buraya geri dönmeseydim.

Bellyache / Jayden OosterwoldeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin