Daddy's gonna buy you a mockingbird

752 36 15
                                    

Bugün babamı akşam yemeğine çıkartmıştım. Türkiye'ye geleli yaklaşık bir hafta olmuştu ve koşturmacası yeni yeni bitiyordu. Onunla güzel bir baba kız zamanı yaşayamamıştık. Bugünkü maçıma gelince de sonrasında dışarı çıkmaya karar vermiştik birlikte. Aslında Semih abi de ilk maçımda beni yalnız bırakmamıştı ama o yemeğe gelmemişti bizimle.

İlk maçımın yüzü suyu hürmetine olmasa da babamın ve Semih abinin destekleriyle olsa gerek tribünler doluydu. Hatta kızlar normalde böyle kalabalık olmadığını söylemişlerdi. Maç sonu tüm taraftar gruplarının atkılarıyla tek tek fotoğraf çekmiştik.

"Kaptanlık nasıl gidiyor? Hiç söylemiyorsun bize."

"Ben de bilmiyordum ki. Bir baktım formamın yanına bırakmışlar. Bir an yanlış sandım hatta, elime alıp Yağmur'a baktım. Gözlerini kaçırıp uzaklaştığında anladım kaptan olduğumu." Kaptan olmuştum ama henüz tam bir onay alamamıştım takımdan. Bunu demeseler de hissediyordum.

"Kızım seni kaptan yapmayacaklar da kimi yapacaklar? Buraya geldiğin için stadı falan üstüne yapmaları gerekiyor." Babam ve evlat şımartıları...

"Orası öyle. Ama henüz kabullenemediler tabii. Onların gözünde babasının torpiliyle bir yerlere gelmiş bir kızım. Umrumda mı? Değil. Önce onlar İngiltere'de oynayacak kapasiteye gelsin sonra bakarız. Dzeko'ya nasıl verdilerse kaptanlık bana da aynı şekilde verdiler." Kaptanlığı en doğru şekilde yerine getirebileceğimi bilmesem o bandı koluma takmazdım. Ama biliyordum, yapabilirdim bunu. Yeterince kendimi kanıtlamıştım.

"İki antrenmanla çıkmana rağmen takımın en iyisi sensin. Gol de attın. Kabullenecekler." Gülümsedim ve kafamı salladım. Yemeğimizi yemeye devam ederken masamıza biri yaklaştı.

"Hakim!" dedim kafamı çevirip gelen kişiye bakınca. Ayağa kalkıp sarıldım eski takım arkadaşıma. Onunla gelmeden önce konuşmuştuk ve onunla gelmediğim için trip atmıştı.

"Essy." dedi sarılmama karşılık verirken. "Nasılsın bebek?" Babam onun rahat konuşmasından biraz sinir olmuş gibi bakmıştı ama bu Hakim'in genel rahatlığıydı. Chelsea erkek futbol takımı ve kadın futbol takımı birlikte çok zaman geçirirdi. Hakim de samimi olduğum insanlardandı.

"İyiyim." Sonra ona sahte bir kızgınlıkla baktım. "Sana Galatasaray'a transfer olmamanı söylemiştim."

"Öyle gerekti. Artık rakibiz." Güldüm.

"Evet, artık kork benden." Sonra yanımızdaki boş sandalyeyi gösterdim. "Otursana. Babamla tanış." Oturdu ve babamın da elini sıktı. Babam İngilizce çok bilmese de kısaca konuşabilecek durumdaydı.

"Bu arada geçen Ben aradı, seni soruyor." Hakim bunu dünyanın en basit cümlesi gibi söylemişken benim duyduğum isimle içtiğim su boğazımda kalmıştı ve öksürmek durumunda kalmıştım.

"Helal kızım, helal." demişti babam sırtıma hafifçe vururken.

"İyi misin Essy?"

"İyiyim, teşekkürler." Ben Chilwell adını tamamen Londra'da bıraktığımı düşünüyordum ama o her yerde karşıma çıkmaya devam edecekti anlaşılan.

"Ben..." dedim. İsmini söylemek bile bende pek iyi hisler uyandırmıyordu. "Ne dedi?"

"Seni birkaç kere aramış ama açmamışsın. Taşındığın için meşgul olabileceğini söyledim. Seni görürsem onu aramanı söylememi istedi."

"Tamam, ararım." dedim. Aramak gibi bir planım yoktu ama eğer bunu dersem Hakim sebebini sorardı. Ama sebebini kimseye açıklayamazdım.

"Neyse, ben arkadaşlarımın yanına döneyim. Sen de görürsen Dusan'a selam söyle. Size iyi akşamlar."

Bellyache / Jayden OosterwoldeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin