Tell me I'm your national anthem

495 34 101
                                    

Bugün herkese bir heyecan hakimdi. Kimse itiraf etmese de herkes antrenmanın bitmesini ve sonrasındaki toplantıyı iple çekiyordu.

Sonunda yılın o dönemi gelmişti. Herkes heyecanlıydı, ne olacağını bilenler bile heyecanlıydı. Ben de heyecanlıydım.

Milli takım zamanıydı çünkü.

U kategorileri saymazsak 19 yaşından beri her sene milliye çağırılıyordum. Arda Güler icat edilmeden önce takımın Arda Güler'i bendim. Milli takımdaki herkesin küçük kardeşi gibi takılırdım. Hepsi beni babamın Fenerbahçe efsanesi olmasını umursamadan, takımları fark etmeksizin severdi.

Sen mi vuracaksın abi demezdim bir tek.

Severdim milli takım sezonunu. Ülkem için ter dökmek, gol atmak ve belli amaçlar için birleşmek hoşuma gidiyordu. Zaten kadın futbol ülkenin en az ilgilenilen sporu olduğundan diğer branşlarda, özellikle erkek futbolda olduğu gibi prim muhabbetlerimiz de yoktu. Milliye gelen herkes gerçekten milli duygular için oynuyordu. Sadece gruplardan çıkarsak sözü verilen ufak bir prim vardı ama kimse onun için oynamıyordu çünkü önemli bir miktar değildi.

Gökhan hoca uzun bir düdük çalıp antrenmanın bitişini ilan etti ve herkesi toplantı odasına çağırdı. Şu ana kadarki en hızlı toplanmamız olabilirdi bu. Beş dakika içinde herkes sandalyelere oturmuş bir şekilde Gökhan hocayı dinliyorduk.

"Galiba herkes milli takımları bekliyor, çok bekletmeyelim." Chelsea'deyken milli takımda olmayan çok az olurdu ve burada kalanlar sıkılırdı. Burada ise duyduğum kadarıyla milli takıma gidenler daha azdı.

Gökhan hoca listeleri okurken milli takıma alınanları kısaca alkışlayıp tebrik ediyorduk.

"Geldik ülkemize." dedi Gökhan hoca. Bu sıralar çok fazla Survivor izlediğini düşünmeye başlamıştım. Tonlamaları falan Acun'a benzemeye başlamıştı iyice.

Esila milli takıma gelsin diyorsan, Esila yazıp 1890'a gönder.

"Öncelikle, dört senedir olduğu gibi bu sene de kaptanımız Esila Çevik!" Alkışlamaya omzumu ovalayan birkaç el eşlik etmişti. Takımdan 4 kişi daha vardı benim dışımda milliye giren. Yağmur'un da çağırılmasıyla burada yaptığımız 4-4-2 taktiğinin milli takımda da deneneceğini düşünmüştüm.

Milli takımı Serdar Dursun yönetiyordu galiba.

Reis şüphelendi.

"Milli takıma seçilen arkadaşlara başarılar diliyorum. Umarım sizin için iyi bir dönem olur. Kazasız belasız gidip gelin. Sorusu olan var mı?"

"Hocam sizde tüm listeler var mı?" Yüzümdeki ifadeden Gökhan hoca nasıl bir soru soracağımı anlamış olacak ki bıkkın bir tonda konuştu.

"Var Esila. Ne oldu?"

"Yeliz seçilmiş mi?" Bu sorumla birlikte takımdan gülüşmeler yükseldi.

"Sana böyle şeyleri hiç yakıştıramıyorum, özellikle kaptan olduğun için. Biraz daha fair playe uyman lazım." Gökhan hoca ciddi bir ifadeyle konuştu. Kendimi neredeyse kötü hissedecekken devam etti cümlesine. "Ama tabii ki seçilmemiş. Yedek listenin sonlarında." Kahkahamı dudaklarımı birbirine bastırarak durdurdum. Fair playe uymam lazımdı. Ama ilahi adalet de çok hoşuma gitmişti bir yandan.

"Başka sorusu olan yoksa dağılabilirsiniz." Herkes onayladığında Gökhan hoca toplantıyı bitirdi. Ben de hemen arkasından dışarı çıktım ve Jayden'ı aradım.

Sonra bu yaptığıma kendim bile şaşırdım. Birkaç hafta önce Jayden onu yeterince aramadığımdan şikayetleniyordu. Şimdi ise babamdan önce onunla paylaşmak istemiştim bu haberi.

Bellyache / Jayden OosterwoldeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin