All my tears have been used up

260 33 28
                                    

Bir günde tüm hayatımın dağılıp tüm ailemin yıkılacağını söyleseler babam varken böyle bir şeye asla izin vermeyeceğini söylerdim. Babamın yanımızda olmayacağı aklımın ucundan bile geçmezdi.

Artık o yoktu. Annem kimseyle konuşmuyordu, yemek yemiyordu, odadan bile çıkmıyordu. Tam iki hafta olmuştu. Artık akrabalarımız evlerine gitmişti ve bizi acımızla birlikte bırakmışlardı. Teyzemler buradayken işler biraz daha kolaydı. Annemle ve Ata'yla biraz olsun ilgileniyorlardı. Ama onlar da gidince tüm sorumluluk bende gibi hissetmeye başlamıştım ve bu sorumluluk bana çok fazla geliyordu. Öyle ki altında eziliyor gibi hissediyordum her an.

Neyse ki Jayden ve Ferdi vardı, Semih abi de vardı. O günden beri kendi evime hiç gitmemiştim, hep annemlerdeydim. Jayden da hep benimle kalıyordu. Bir nebze olsun kendimi toparlamama yardım etmişti onun varlığı. Ferdi de her sabah Ata'yı okula götürüyor ve boş olduğu her an yanına geliyordu. Semih abi ve Pınar abla her akşam bizi kontrol etmeye geliyordu. Pınar abla annemle konuşmak için çaba sarf ediyordu ama onda hiç ilerleme yoktu.

Acımız hâlâ içimizdeydi ama benimki yavaş yavaş bir boşluk hissine dönüşüyordu. Babamın yokluğunun yarattığı bir boşluğa. Her gün telefondan numarasını açıyor ve aramak istiyordum, sanki açacakmış gibi. Ama telefonu benim diğer elimdeydi ve açamayacağını biliyordum. Onun yerine her gün onu arayan insanların telefonlarına cevap verip tekrar tekrar beni öldüren gerçeği söylemek zorunda kalıyordum.

Onun dışında aniden gelen ağlama krizleri, bitmeyen kabuslar ve diğer şeylerle uğraşıyordum. Birkaç gün önceye kadar antrenmanlara bile gitmiyordum. Ta ki Ata ile olan konuşmamıza kadar.

"Abla, bak ben okula gidiyorum, sen neden antrenmanlarına gitmiyorsun?" demişti. Bu dediğine bir süre cevap verememiştim.

"Gideceğim ablacığım." Doğrusu gitmeyi düşünmüyordum. Futbolu bırakmayı kafama koymuştum. Bu saatten sonra bir şey yapmak, başarılı olmak, ilerlemek mantıklı gelmiyordu. Sadece ailemle bir arada kalmak istiyordum.

"Geçen gün de böyle dedin abla. Hâlâ gitmedin." Cevap verememiştim, haklıydı çünkü. Ben cevap vermeyince sarılmıştı bana. "Ferdi abim dedi ki, okula gitmeseymişim babam çok üzülürmüş. Babam hâlâ bizi görüyor. Sen antrenmana gitmediğin için üzülmesini istemiyorum. Sen de istemezsin bunu."

Bu sözler yeni bir pencere açmıştı benim için. O andan sonra babam nasıl mutlu olur diye düşünerek devam etmeye başlamıştım. Evden çıkıyordum, antrenmanlara gidiyordum. Hatta bu hafta maça bile çıkacaktım. İçimdeki o boşluk hâlâ geçmemişti ve asla geçmeyecekti ama devam etmeye çabalamak zorundaydım. En azından o mutlu olsun diye. Çünkü ben hiç mutlu değildim ve asla da olamayacaktım.

Anma töreni için hazırlanırken de kafamda bu düşünceler vardı. Ben gitmek istemiyordum ama babam böyle bir töreni hak ediyordu. Daha doğrusu biz ona bu töreni borçluyduk. O yüzden gitmek zorundaydım.

Üstümde babamın eski formalarından biri vardı, bir de elime gelen, rengine bile bakmadığım bir pantolonum. Jayden da çıkmadan üzerime zorla bir hırka giydirmişti. Bunu neden yaptığını dışarı çıktığımızda gördüğüm kapalı havadan anlamıştım.

Babam gittiğinden beri sanki güneş hiç açmıyordu.

Şükrü Saracoğlu'nda boş bir koltuk bile yoktu. Herkes babama veda etmek için gelmişti. Bu görüntüyle tüm tüylerim diken diken olmuştu ve gözlerim dolmuştu. Gözyaşlarımı saklamak için elimi yüzüme bastırdım. Jayden'ın omzumdaki kolu sıkılaştı ve beni kendine çekti.

Babamla maç sonu sevindiğimiz, kupa kaldırdığımız ve taraftarların onun adını haykırdığı sahada onun ölümü için toplanmış olmak ağır geliyordu. O anıların böyle sonlandığına inanamıyordum.

Bellyache / Jayden OosterwoldeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin