Saat gece ikiydi.
Gelen mesajdan sonra yorganın altına girip saatlerce ağlamıştım. Hayatta en korktuğum şeylerden biri dahil olmadığım bir olay yüzünden başıma bela açmaktı. Ben sadece defterimi geri istemiştim. Dersten kalıp büte girmekle uğraşmamak için. Dedemi ziyarete hemen gidebilmek için. Gözlerim yeniden dolunca ses yapmamaya özen göstererek yaşlarımı silip burnumu çektim.
Beomgyu işten yorgun geldiğinden çoktan düşüp yatmıştı ve benim de uyuduğumu sanıyordu. Ama ben bundan sonra belki de hiç uyuyamayacaktım. Hatta burada bile kalamayabilirdim. Bir cinayete tanık olmuştum. Katil olayı gördüğümü biliyordu ve beni öylece bırakmayacağını göstermişti.
Nefes alamadığımı hissedince kafamı yorgandan çıkarıp yatakta doğruldum. Beomgyu tam karşımda horluyordu. Daha düne kadar ben de böyleydim. Bundan sonra rahat bir uyku uyuyabilir miydim? Bu ihtimal bana o kadar uzak geldi ki sıkkınlıkla iç çektim.
Ayaklanıp pencereye doğru yürüdüm ardından hafifçe aralayıp derince nefeslendim. Mantıklı düşünemiyordum. İzlediğim filmler dışında kimsenin ölümünü görmemiştim. Ortaokuldaki balığım Nemo'nun öldüğünü söylediklerinde bile odaya girememiş annemden alıp gömmesini istemiştim. Bu yüzden tüm yaşananlar benim için çok fazlaydı.
Bir süre başımı ellerimin arasına alıp düşündüm. En akla yatan ihtimal sabah erkenden polise gidip her şeyi anlatmaktı. Beni tehdit edip zora sokmuştu, bu şekilde yaşayamazdım. İçimi yine sıkıntı kaplayınca kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Polise gitme fikri beni rahatlatmıyordu.
Aptal olduğumu düşündüm. Oda arkadaşının tedirgin tavrından anlayıp işi orada bırakmalıydım. Bahçede onu arayıp herkese sormamalıydım, gördüğünü söyleyen çocuk ormanı işaret ettiğinde ilerlememeliydim. Tartışan o iki silueti gördüğümde müdahale etmek için yaklaşmak yerine arkamı dönüp gitmeliydim. Oradaki varlığım bela getirmek dışında hiçbir işe yaramamıştı. O, her kimse kurtaramamıştım.
Tek yapabildiğim boğuşmalarının arasında bir anda yere düşen çocuğu izlemek olmuştu.
Ne yardım edebilmiş ne de yoluma bakabilmiştim.
Ellerimin arasındaki saç tutamlarını çekiştirdim. Katili net bir şekilde görmüştüm. O da beni görmüştü. Karanlıkta o mesafeden beni nasıl seçebildiğini ya da numaramı anında nereden nasıl bulduğunu bilmiyordum. Yaptığı her şey korkudan kafayı yememe sebep oluyordu. Beomgyu'ya bile hiçbir şey anlatamamıştım. Olanları bilmesi onu da tehlikeye sokmaktan başka işe yaramazdı çünkü.
Gözlerim etrafta dolanırken duraksadım. Bir anda vuran farkındalıkla bedenim titredi. Kendi derdime düşmekten asıl olayı göremiyordum.
Bugün gerçekten biri ölmüştü.
Belki de sabah herkes gibi hiçbir şeyden habersiz işe ya da okula giden, arkadaşlarıyla vakit geçiren, sevdikleri için kıymetli olan bir insanın hayatı gözlerimin önünde son bulmuştu. Bugün bu kişinin son günüydü. Buna tanık olan da bendim ama o kadar bencildim ki sadece kendime odaklanmıştım.
Bedeni şu an ormanda mıydı? Yoksa alıp başka bir yere mi götürmüştü?
Aklıma gelen ihtimaller tekrar okları bana çevirirken ayağa kalktım. Olanları polise sabah anlattığımda tüm izler çoktan yok olmuş olabilirdi. Sabahı beklemek iyi bir fikir değildi ama gece vakti yurttan çıkamazdım. Cesaret edemiyordum.
En azından bana attığı mesajın ekran görüntüsünü almalıydım. Numarayı engellesem de mesajı hâlâ duruyordu. Yatağa dönmeden önce pencereyi kapatmak için ayaklanıp kulpunu kavradım. Çalılıkların arasından gelen ses sıçramama sebep olurken korkuyla bakışlarım oraya indi.
Biri vardı.
Ağacın yanında duran simsiyah gölge bacaklarımın titremesine sebep oldu. Hiçbir şey görmesem de üzerime ağırlık yapan bakışları hissettim. Ruhumun en derinliklerine işledi. Vücudum titriyordu, hareket edemiyordum. Görüşüm bulanıklaşırken zorlukla yere çöktüm. Çok geçmeden telefona gelen bildirim sesini duydum.
Ben mahvolmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deep down i need you more
Fanfic#yeonbin texting + düz yazı En büyük derdim kalmamaya uğraştığım derslerimdi. Onunla tanışana kadar.