Hiç bilmediğim bir yerdeydim.
Soobin'in yanında gördüğüm çocuk zayıflığımdan faydalanarak beni ıssız bir depoya sürüklemişti. Yolu nasıl geldiğimizi bile hatırlamıyordum. Her şey o kadar silikti ki. Uyku sersemi halimle ona karşı çıkamamıştım. Soluduğum gazın getirdiği sersemlik de hâlâ üzerimdeydi.
Durmaksızın çalışan beynim beni ayakta tutan tek şeydi. Dedikleri zihnime bomba gibi düşmüş ve beraberinde farklı şeyler düşünmeme sebep olmuştu. Aklımdan geçen düşüncelerin hızına yetişemiyordum.
Mesela Huening şu anda neredeydi? İyi miydi? Zarar görmüş müydü? Nasıl en başından beri benimle mesajlaşan kişi bu çocuk olabilirdi? Eve saldıranlar kimdi? Bu çocuk korumalı bir eve tek başına saldırabilir miydi? Bana ne yapacaktı? Soobin de gelecek miydi? Ner-
"Fazla dalgınsın."
Olduğum yerde sıçramama sebep olan ses düşüncelerimin arasına bıçak gibi girdi. Depoya ilk geldiğimizde bana zarar vermeyeceğini ama önlem amaçlı ellerimden birini bağlayacağını söylemişti. Direnme çabalarım sonuçsuz kaldığı için sağ bileğimi koltuğun demirine bağlayan bir kelepçeyle oturuyordum. Ne söyleyip söyleyemem gerektiğini bilmiyordum. Kafam çorbaya dönmüştü.
"Eve saldıran sen miydin?"
"Hayır."
"Arkadaşım iyi mi bilmek istiyorum."
"Bence kendine odaklanmalısın."
"Bana zarar vermeyeceğini söyledin." Elbetteki bunu lafına inandığımdan dememiştim. Sadece şu an zıt gitmenin bir anlamı olmadığının bilincindeydim.
"Arkadaşın iyi. Babası sandığınızdan daha sağlam biri. Saldıranlar her kimse şimdiye yakalanmışlardır." Sözleri bittiğinde köşedeki sandalyeyi tek eliyle kavrayıp önüme çekti. Artık karşılıklı oturuyor gibiydik.
"Hiçbir şey anlamıyorum."
"Çünkü kimse sana bir şey anlatmadı. Bu yüzden bugün burdayız Yeonjun. Konuşacağız. Sadece ikimiz."
Fazlasıyla tedirgindim. Uzun zamandır kaçtığım şey beklemediğim bir anda başıma gelmişti. Karşımdaki Soobin değildi belki ama en az onun kadar korkutucuydu işte.
"Beni neden kandırdın?"
"Kandırmadım."
"Soobin'in ağzıyla konuştun bunca zaman. Beni tehdit ettin. O mu istedi bunu senden? Neden böyle bir şey yaptın anlayamıyorum."
"Soobin benden hiçbir şey istemedi. Yaptıklarımdan haberi yok."
Verdiği cevaplarla daha çok kafamı karıştırıyordu. Soobin'in nasıl haberi olmazdı? Amacı neydi bu çocuğun da böyle bir şey yapmıştı o zaman?
"Şimdi her şey daha karmaşık geliyor değil mi?" Güldü ama yanılsama sayılabilecek kadar kısa sürdü.
"En başından anlatayım o zaman." Derin bir nefes vererek sandalyesini biraz daha yaklaştırdı. Bana zarar vereceğini düşünmüyordum, dediği gibi bana dokunmayacaktı. Yine de içimde engelleyemediğim bir tedirginlik vardı. Neler olup bittiğini deli gibi öğrenmek istesem de her an Soobin çıkıp bir yerden gelebilir ve kötü şeyler yapabilirmiş gibi geliyordu.
"Huening'in dedesi zengin değilken babasının bu denli varlıklı oluşu sana garip gelmedi mi hiç? Kendi başına elde etmek için ciddi bir başarı."
"Her zaman çok çalışıyordu."
"Doğru kişilerle çalışıyordu diyelim. Bir zamanlar deden de onlardan biriydi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deep down i need you more
Fanfiction#yeonbin texting + düz yazı En büyük derdim kalmamaya uğraştığım derslerimdi. Onunla tanışana kadar.