Beomgyu'yu gidip aldıktan sonra iki gün Huening'lerde kalmış ardından yurda geri dönmüştük. Yurttan en son ayrılışımda hayatımın en korkunç dönemini yaşıyordum. Şimdiyse her şey farklıydı. En azından artık her an saldırıya uğrayacakmış gibi hissetmiyordum.
Gerçi hâlâ tedirgindim ve bir şeyler netliğe kavuşmamıştı. Taehyun'un yaptıkları beni huzursuz ediyordu, Soobin'se tam bir bilinmezdi. Dedeme olan bağlılığının peşimden gelip beni koruyacak kadar güçlü oluşunu idrak edemiyordum. Ben cinayete tanıklık etmesem belki de hiçbir zaman bundan haberim olmayacaktı.
Taehyun bana cevaplar vermişti evet ama beraberinde getirdiği bir dizi de başka soru vardı. Ki dediklerinin yüzde yüz güvenilir olup olmadığından emin bile değildim. Bu yüzden Beomgyu'yu biraz sakinleştirdikten sonra birkaç günlüğüne de olsa dedemin yanına gitmeyi planlamıştım. Biletim hazırdı ve dedemle de konuşmuştum. İki gün sonra gidecek ve aklıma takılan her şeyi soracaktım.
"Yeonjun." Beomgyu'nun bana seslendiğini ancak saniyeler sonra farkederek boş gözlerle ona döndüm. Bir şeyler dediyse de duymamıştım. Bunu o da fark ettiğinden eliyle arkasını işaret edip "Yemekhane. Gidip yemek yiyelim diyorum, acıktım."
Başımı sallamakla yetindim. Yemekhanenin yemekleri Huening'lerde çektiğimiz ziyafetlerden sonra hiç iç açıcı gelmese de karnımızı doyurmak zorundaydık.
Düşününce şu anda buna odaklanabiliyor olmam garipti. Soobin'le karşılaşma korkusu beni deli ettiğinden kapıdan dışarı adım atmanın bile imkansıza yakın olduğu zamanlar çok da geride kalmamıştı. Hâlâ onu da Taehyun'u da görmek istemiyordum ama o ilk zamanki paranoyaklığım dinmişti.
Fazla vakit harcamak istemediğimizden Beomgyu'yla hızlıca aşağıya inip yemeklerimizi aldık ve oyalanmadan yedik. Neyseki ne Soobin'i ne de Taehyun'u görmemiştim. En azından dedemle konuşana kadar ikisiyle de karşılaşmak istemiyordum. Zaten dedeme onunla konuşması için gereken açıklamayı yapacaktım. Soobin'in beni korumasına ihtiyacım yoktu, Taehyun'u uzak tutması yeterliydi. Ben sadece eski sıradan hayatıma geri dönmek istiyordum.
Tabii, bu sadece bir dilekten ibaretti.
Geçen iki günün ardından eşyalarımı hazırlamış yola çıkmama saatler kala dedemden biletimi iptal eden o aramayı alana kadar gerçekleşmesini umduğum bir dilek.
"Soobin'le birlikte gel. Hazır olduğunda atacağım numaraya yazarsın, seni bekliyor olacak."
Dedemle aramda geçen kısa konuşmadan anlaşılan temel çıkarımlarım vardı. İlki, benim Soobin'i öğrendiğimi biliyordu. Ki bu oraya gittiğimde her şeyi en baştan anlatmak durumunda kalmayacağımı gösteriyordu. İkincisi, dedem Soobin'le gelmemi otobüse binerek gelmemden daha güvenli buluyordu. Bu da görünmez tehlikenin belki de yakınlarda olduğunu gösteriyordu. Ya da dedem ne konuşacağımızı bildiği için onun da orada olmasını istiyordu. Emin değildim.
Her halükarda, katil sandığım ama aslında 'korumam' olan hiç tanımadığım biriyle üç saatlik bir yola çıkmam gerekiyordu. Ve bunu hiç istemiyordum.
Çoktan biletimi aldığımdan istesem dedeme diretebilirdim ama yapamamıştım. Çünkü bilet aldığımı o da biliyordu ve son dakika böyle bir değişiklik talep ettiğine göre yapılması gerekenin bu olduğunu düşünüyordu. Gidene kadar işleri onun istediği şekilde sürdürecektim.
Huening ve Beomgyu ısrarla bırakmayı teklif ettikleri için onları atlatmam zor olmuştu. Soobin'le olan durumu açıklama işini şu an için ertelediğimden onları geçiştirmek durumunda kalmıştım.
Eşyalarım yatağımın üstünde hazırda beklerken tedirginlikle tırnaklarımı kemirdim. Ben bu çocuğa ne yazacaktım şimdi?
Gergince saçımı karıştırdım. Bu işlerde o kadar berbattım ki aklıma basit bir 'hazırım' mesajının gelmesi bile yarım saat sürmüştü. Cevap verene kadar oyalanacak bir şeylere bakmayı planlarken aynı dakika içinde gelen yanıtla duraksadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deep down i need you more
Fanfiction#yeonbin texting + düz yazı En büyük derdim kalmamaya uğraştığım derslerimdi. Onunla tanışana kadar.