Uzun süredir yazmıyorum, tekrar geri geldimm
Bu şarkının benim için anlamı büyük, dinlemenizi tavsiye ederim.
Derin nefesler, durgun düşüncelerim, kontrol altında tuttuğum ellerim, beni kolaylıkla ayakta tutan dizlerim... Bazen hepsi bir nimet gibi geliyordu. Bunlar her ne kadar normal gelse de kötü bir duruma düştüğümde bunların hepsi bir hayale dönüşüyordu sanki.
Ve şuan bunların hepsi benim için uzak hayallere benzemeye başlamıştı.
Titreyen parmaklarımı avucuma batırdım. Tiz bir çığlık için ağzımı açtığım an aramızdaki mesafeyi kapattı ve elini ağzıma bastırdı.
"Tek çığlığında seni yok ederim." Titreyen gözbebekleri yüzümün her yanında dolandı. İğrenç bir durumun içindeydim, midem bulanmaya başlamıştı. Paniğim yüzünden kasıklarımda keskin bir ağrı hissediyordum.
Diğer kolu bacaklarımı sardı. Bir anda omzuna alıp bahçenin en köşesine götürdü. Sesimin çıkmaması ise ayrı bir zorluktu bana.
Yere bıraktığı saniye hiçbir şey düşünmeden çığlık attım. Boğazım acıyana kadar çığlık atmaktı planım. Sonrasında ise onu elimden geldiği kadar pataklamak. Ondan başka bir kaçışım yoktu, kimse yardımıma koşamazdı şuan.
Sırtımı sertçe arkamdaki duvara çarptı. Acıyla sızlanmam umurunda bile değildi. Onun tek isteği benden alacağı hazdı.
"ZİLAN!" Arka taraftan gelen tiz çığlık, Mete'nin bir anda yere düşmesi, Gökalp'in sinirli bağırışları, hiçbirine dikkatimi veremedim. Yere oturdum, bacaklarımı kendime çektim ve şokun etkisini atlatamadan gökyüzünü izlemeye başladım.
Ağlamamalıydım. Kimsenin önünde, yapmamalıydım. Gözüme dolan yaşları içimde tekrar ederek kuruttum. Her birini teker teker yok ettim.
Duru'ydu gelen. O tiz çığlığın sahibi Işıl'dı. Gökalp ise Mete'de surat bırakmamıştı. Bense hiçbir soruya cevap vermeden gökyüzünü izledim.
Okul camında biri dikkatimi çekti. Sesler devam ediyordu, Işıl ile Duru hala benden cevap almaya çalışıyorlardı ama ikisine de bir şey söyleyecek durumda değildim.
Oydu. Bayağı... Şizofren değilsem oydu yani. Camdan olayın olduğu yere bakıyor ve ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.
"Zilan, konuşmak ister misin tatlım?" Rehber öğretmeni Sevgi Hoca, günahını almayayım çok tatlı kadındı ama ona hiçbir zaman hiçbir şeyimi anlatmamıştım. Herkesin cici annesi gibiydi kendisi, herkes kendisine güvenirdi ama ben onunla tek kelime konuşmamıştım. Sadece günlük rutin olarak "Günaydın"larımız vardı.
Gözlerimi ondan ayırdım. Hala dikkatlice beni izliyordu.
Rehber hocasına hayır anlamında kafamı salladım. Işıl ağlamaya başlamıştı bile.
Elmalı turtam, her ağladığında bir taraflarını ısırasım geliyor.
Ayağa kalktım, toparlandığımı hissedebiliyordum. Bir kaç metre ötede oturan Mete ve sinirle onu dikizleyen Gökalp ile göz göze gelmemeye çalışarak rehberciyi solladım ve bahçe kapısına ilerlemeye başladım. Işıl ile Duru arkamdaydı ama duyduğum seslerden anladığım kadarıyla Sevgi Hoca onları durdurmuştu.
Koştum, sahile inene kadar koştum. Nefessiz kalmayı ya da bacaklarımdaki ağrıyı önemsemedim. Sahilde tek başıma bir banka oturana kadar koştum ve bankta nefesimi düzene sokmaya çalışırken denizi izlemeye başladım.
Onun ellerini hala yüzümde hissediyordum.
Tırnaklarımı yüzüme geçirdim. Kafamı aşağı doğru eğerken daha fazla kendime hakim olamadım. Yanaklarım gözyaşlarımla ıslanmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benimle Kal
Teen Fiction"Gerçekten mi?" "Ne?" "He?" "Afedersiniz ama size ne?" "Uzatsana saçlarını sen ya..." Evet, iki aptalın aşkı çok da normal olmayan bir yerde başlamıştı, iki kişinin yolları birleşmiş ve ne kadar ara sokaklara kaçsalar da günün sonunda yine birbirler...