0.8

18 4 81
                                    

Tekrardan merhabaa

Bölümü uzun tutmaya çalışacağım şimdiden iyi okumalar

"Zilan hadi be, gerçekten tüm paramı sana vereceğim!"

"Ha." Gerçek bi HA çıkardım ağzımdan. Uyanamıyordum. Dün gece üçümüz de koltuklarda kıvranmıştık ve koltuk boynumu güzelce öpmüştü.

"Hadi beraber okula gidiyoruz." diyerek tekrardan dürttü beni Duru. 

"Hepsi senin yüzünden Zilan! Yanıma kıyafet almadan geldim hepimizi uyuttun kızım şimdi bu kıyafetlerimle okula gitmek zorundayım Ömer hoca ne der biliyor musun sen!" Işıl'ın tek nefeste söylediği cümleyi umursayacak halde bile değildim. Boynum kafamı dik tutamıyordu!

"Boynum s-"

"KÜFRETME!" Işıl'ın sert ikazı beni susturdu.

"Tamam fıstık bir şey demedim..." Doğruldum ve aptal aptal ikisine baktım. Onlar da bana bakıyordu. Birbirini gösteren Spiderman'lere benziyorduk.

Güzelce hazırlandım. İçimde hala bir korku vardı ama Duru ile Işıl'a ve beni mutlu etmek için yaptıkları esprilere oldukça güveniyordum.

Acaba Rüzgar ne haldeydi?

Kes sesini Zilan, çocuk sana ulaşmaya çalışmadı bile. Hala onu mu merak ediyorsun?

Onu merak eden tarafımı susturdum ve çantamı koluma taktım. Duru ile Işıl'ı da peşime takarak okula gittim.

(1 Saat sonra, Rüzgar'ın ağzından)

Zilan'ı bulmalıyım.

"Tekrar söyle validem, hangi sınıf dedin?"

"Oğlum ne yapacaksın kızcağızı?"

"Yahu söyle işte!"

"11/B diye hatırlıyorum yavrum. Ama yine de üstüne gitme tamam mı?"

"Haşa sultanım. Emrinize amadeyim efendim." diyerek annemi dalgaya aldım. Annemin kızışmalarından sonra ona veda ettim ve telefonu kapattım.

Çantamı sınıfa fırlattığım gibi bir aşağı kata indim. En son peşinden geldiğimde -evet, bunu yaptım- okula erken geldiğini fark etmiştim. Yine öyle yapmış olmalıydı.

11/B yazısını gördüm. Kafamı içeriye doğru uzattım ve gözlerim onu aradı.

Evet, oradaydı. Gözlerinden yorgunluk akıyordu ama bir yandan da arkadaşlarına gülüyordu. Kısa saçlarına parmaklarını geçirdi ve saçlarını karıştırdı. O sırada gözleri karşısındaki kızdan ayrıldı ve bana baktı.

Garipsedi, burada olmamı.

Gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Anlaması gerekeni anlamış olmalı ki ayağa kalktı ve kızlara bir şey söyledikten sonra yanıma geldi.

"Günaydın." diyerek konuşmaya başladım ama ben zaten çok konuşan biri değildim ki... Bu kıza ne diyebilirdim?

"Günaydın."

Sessizce bana baktı ama ben naz yaparcasına yeri izlemeye başladım.

Gerizekalı angut konuşsana kız seni bekliyor!

Tamam, bu sefer haklıydı.

"Dün gece için çok özür diliyorum. Gelmek için çabaladım, ama olmadı işte."

"Sorun değil, zaten gelmek zorunda değildin."

Gözleri çok güzeldi.

Hiçbir şey diyemedim. Deri ceketimin cebinden küçük bir gofret çıkardım ve ona uzattım.

"Sana. Özür olarak kabul et." dedim ve gözlerimi arkasındaki duvara çevirdim. Çikolataya baktı ve gülümsedi.

"Gerek yoktu. Yine de teşekkür ederim." Küçük parmakları çikolatayı sardı.

"Ne demek. Her neyse. Gitmeliyim. Görüşürüz."

Gözlerinde oluşan boşluğu fark etmeme rağmen bir şey diyemedim. Arkamı döndüm ve cevabını beklemeden ilerlemeye başladım.

Biraz daha karşısında kalsaydım onu süzmekten kendimi alamayacaktım.

Neden ona bu kadar hızlı kapılıyordum?

Güzel bir gün başlangıcı olarak, ideal bir öğrenci olduğum için okulu seçtim. Bu da bok yolu demekti.

Saatler geçti, bok yolunu bitirdim. Telefondan arkadaşıma bir mesaj bırakırken okuldan çıktım. Evin tam tersi yönünde, babamın yanına ilerlemeye başladım. Yolum uzundu ve motoru yanıma almamıştım.

Hızlı adımlarla ilerledim. Ağaçlar arasında saklanan mezarlığın paslı kapısını araladım ve içeri girdim. Ezbere bildiğim patikada ilerlerken çocukluk anılarımı yaşatıyordum içimde.

"Baba hadi uçak oynayalım!"

"Annen de oynarsa çok güzel olmaz mı oğlum?"

Annemin bakışlarını hatırlıyorum. Babama büyük bir sevgi ve özlemle bakıyor. Bir anda ayağa kalkıyor ve babama sarılıyor. Bir yandan yaşlı gözlerle beni de yanına çağırıyor.

"Babanla doyasıya oyna oğlum." dedi annem. Babam kollarıyla bizi öyle bir sarıyordu ki kafamı kaldırıp ona bakmaya çalışsam da onu göremiyordum bile.

O gün babamla en güzel oyunlarımı oynadım. Herkesin bir sonu vardı, babam da ölecekti bir gün, ama kendiyle beraber oyunlarımı da götüreceğini hiçbir zaman düşünememiştim.

"Ben geldim baba, Rüzgar." Mezarlıkta koca bir sessizlik vardı. Bu önceden beni korkuturdu ama şimdi aklıma kazınan o cümle bu korkuyu engelliyordu.

Sessizlik, ölülerin en acınası çığlığıdır.

Adamın sesi bir kez daha aklımda yankılandığında çenem kasılıyordu.

Hiçbir şey diyemedim. Sadece mezarın yanında oturdum ve babamın altında olduğu toprağı izledim.

"R-Rüzgar?"

Bu, hiç planımda değildi. Arkamdan gelen titrek ses, oldukça tanıdıktı.

Yavaşça kapanan gözlerim onun sayesinde fal taşı gibi açıldı. Arkamı döndüm ve şaşkınlıkla ona baktım.

Çantası bir kolunda, diğer elinde gofretiyle beni izliyordu. Lakin benim nutkum tutulmuştu. Buraya gelmesini beklemiyordum. Çünkü bildiğim ve gördüğüme göre burada yaşamış ya da burada mezarı bulunan hiç kimsesi yoktu.

__________
Uzun süre sonra tekrardan geldimm.

Bu bölümü biraz daha kısa tuttum. Rüzgar'ın ağzındam yazdığım yer beni benden alsa da, devam etmek istesem de pek vaktim yok. Umarım anlayışla karşılarsınız.

Okuyan herkese teşekkürler

Benimle KalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin