Jun ve Glenn, kızları taşıyarak ormanın derinliklerinde ilerliyorlardı. Devasa ağaçların dallarından hızla atlarken, birbirlerini, kollarının altındaki kızları sıkı sıkıya tutarak takip ediyorlardı. Zifiri karanlık onları yutuyordu. Hareketleri belli belirsizdi. Hızlarından dolayı anında görünüp kayboluyorlardı. Bu devasa ve uzun ağaçların tepesindeki dallarda ilerlemek, çığlık ve haykırışları daha da güçlendiriyordu. Bulutsuz siyah gökyüzünün altında sonlanan yolculuk, kızlar için oldukça zor geçmişti. Düz beton bir yolda kızları bıraktılar.
"N'apıyorsunuz, ya?" dedi Şara öfkeyle.
Lüle, dağılmış saçlarını geriye attı.
Aurora, Glenn ve Jun'a baktı."Kuvartzçılar da ne?"
"Ne olacak(!)" dedi Şara umursamaz bir tavırla ve bağırarak konuşmasına devam etti. "BUNLARIN UYDURDUĞU Bİ'ŞEY!"
Jun, bakındığı manzaradan gözlerini kaçırıp kızları süzdü.
"Geri dönmek istiyorum!" diye bağırdı Lüle. "Kuvartzçı muvartzçı her neyse çok korkunçtu..."
Kaila Manolya hâlâ durduğu yerde titriyordu. Bir anda bağırarak koşmaya başladı. "İMDAAT! İMDAAT! YARDIM EDİN! KİMSE YOK MU?!"
Şara, telaşla yerden büyük bir taş alıp en yakınındaki vampire doğru attı. Taş, Jun'un kafasına isabet etmişti. "YETER!"diye bağırdı Jun. Sesi o kadar hırıltılı çıkmıştı ki dış görünüşüne aldırış etmeyen herhangi biri onun bir yaratık olduğunu düşünebilirdi! Üst damakları ortaya çıktı ve köpek dişleri dışarı fırladı. Siyah çatık kaşlarıyla sert sert etrafına bakındı. Okul forması olan ceketinin içinden kahverengi-antika bir kitap çıkardı. Kitap oldukça kalındı ve orta boyuttaydı. Kitabı havaya kaldırarak kapağının ortasındaki boş yeri gösterdi.
"Acaba burada olması gereken taş şimdi nerde?" diye alaylı ve abartılı bir ses tonuyla sordu.
Glenn sadece durup, ifadesiz bir yüzle, Jun'un konuşmasını bitirmesini bekledi.
"Sana bir tane taş vereyim," dedi Şara. "Bizim evin orda bir sürü var..."
Aurora, istemsizce güldü.
"NE SAÇMALIYORSUN SEN?" diye bağırdı Jun ona. Şara'nın ona attığı ayağının dibindeki koca taşı eline alıp sinirlerine hâkim olmaya çalışan ama bunda pek başarılı olamayan biri gibi konuşmaya çalıştı. "İçinizden biri şuna atsın..."
Hayretler içerisinde kalmış Aurora'dan sonra Lüle'ye bakan Jun, onun da şaşmış kalmış bir hâlde olduğunu görünce aniden çok soğukkanlı bir şekilde konuşmaya başladı. "Arkadaşınıza bir zarar gelmeyecek..." dedi ve kararlı bir ses tonuyla, "tıpkı bana gelmediği gibi..." Ortama sessizlik hâkim oldu. Glenn olduğu yerde görünmüyordu. Kaçmaya çalışan Kaila'yı geri getirmişti. Kaila, oradakilerin önüne düşerek mahcupça etrafına bakınmıştı.
Jun, "Hadi at taşı," dedi Kaila'ya doğru bakarak. "Ne taşı..." diye endişeli bir şekilde mırıldandı Kaila. "Sıkıldım," dedi Glenn etrafına bakınarak. "Kuvartzçılar falan var ya hani, artık bizi değil sizi arıyorlar, ben gidiyorum Jun..."
Glenn hızlıca gitti. Şara, Glenn'in arkasından bakıyordu.
"Hah," Kaila'nın attığı taş Şara'ya çarptı. Korkuyla geriye sıçrayan Şara, üzerine bile bakınamadan, uzakta kararlı ama biraz da titrek bakışlı Kaila'yı fark etti. Parmakları istemsizce taşın vurduğu yerde gezindi. Omzunda herhangi bir ağrı yoktu. Kaila kıkırdadı ve daha sonradan bocalayıp ifadesizleşti.
"Daha önce de..." dedi Şara bakışlarını Auroralardan ayırıp vampire odaklayarak.
"Başınız dertte," dedi Jun. "Bundan sonra beraber hareket etmeliyiz."
"Hepsi sizin suçunuz. Aptal bir taş yüzünden olanlara bak!" Aurora sinirlenmişti. "Başka bir seçeneğimiz yok zaten, kesin beraber hareket etmemizi istemende de bir çıkarın vardır. Yoksa bize niye yardım edesin ki(!)"
Jun elindeki kitabın sayfalarını karıştırmadan, direkt açtığı sayfaya elini daldırdı. Eli kitabın içine giriyor, zifiri karanlıkta siyahımsı bir dalgalanmayla içinden uzun, orta kalınlıkta bir sopa çıkıyordu. Önce ucu ve biraz sonra da tamamı çıktı. Jun'un elinde duran sopanın etrafındaki siyah karartı, duman şeklinde dağıldı. Sopayı havada savurdu. Bu fazla keskin ve güçlü bir manevraydı. Tek seferlik de olsa oldukça etkiliydi.
"Sopa basit bir sopa değil," dedi Jun. Sesi tok çıkmıştı. "Ne kadar iyi kullanılırsa o kadar güçlüdür..." Aurora'ya doğru uzattı. "Canını ona borçlu olacaksın..."
Şara'nın hayran dolu bakışlarının önünden geçirilmekte olan o muhteşem şey maviyle ışıldayarak Aurora'nın eline geçti.
"Bana..." Şara gibi bakışlarını sopadan ayıramayan Kaila Manolya, ciğerci kedisi gibi kitaba baktı. Yerinde duramayacak kadar çok hevesliydi. Sopayı almaya yeltenirken, Şara engeline takıldı. Öfkeli bir şekilde birbirlerini ittirdiler.
"Bize de vermen gerekiyor, öyle değil mi?" Lüle Jun'a baktıktan sonra kıskanç bir şekilde Aurora'ya baktı.
"Hepinize vereceğim bir dövüş aleti olacak tabi..." Jun elini tekrardan kitaba daldırdı. Avucunun içindeki parlayan şey, karanlıkta pek seçilemese de, Jun çektikçe uzayan ve eğilip bükülen bir şey olduğu aşikârdı. Çıkardığı şıngırtı sesi ve kalınlığı gittikçe merak uyandırmıştı. Jun, kitabı parmaklarının arasında sıkıştırarak sağ koluna o şeyi dolamaya başladı. Çekildikçe çekiliyor, dolandıkça dolanıyordu.
Kitabı kapattı ve ceketinin içine geri soktu. Kolundan bu zincir halatını hiç bozmadan öylece çıkarıp elinde tuttu. Dağılan karartı, elindeki şeyin tamamıyla görünmesini sağlamıştı. Çelik zincirin halkaları kalındı ve kancaları vardı.
"Senin gibi herhangi birinin taşıyabileceği türden bir şey değil bu...iki metre uzunluğunda. " Jun zincirin her iki ucundan da sıkıca kavradı. "Bu salıncak zinciri gibisinden...ve..." dedi Jun. "Asma zincirin tutacaklarından tutabilirsin." diye de ekledi. Gülümseyerek konuşmasına devam etti. "Çok eğlenceli bir yanı var..." Geriye doğru bir adım attı ve daha sonra elindeki koca zincir halatını etrafına doğru savurdu. Havada kıvrak bir şekilde dönen zincir, bir anlık parlayıp gökyüzünü delecek gibi keskin bir sesle harika bir manevrayla geri dönerek Jun'un başının etrafında dolanıp yay misali elinde itaatkâr bir şekilde toplandı.
"Zincirler istenilince nasıl da esnek olabiliyor görüyorsun..." Jun, gözlerini elindeki zincirden ayırıp etrafta ışıldayan maviliğin kayboluşunu izledi.
"Teşekkürler Jun" dedi Lüle. Kur yapar bir şekilde Jun'un elinden zinciri aldı.
"Taşıyabilecek mi?" diye soran Kaila, kıskanç bir şekilde Jun'la Lüle'yi süzdü.
"Taşır," dedi Jun bakışlarını Lüle'den Kaila'ya odaklayarak ve daha sonra yüzünde anlamsız bir sırıtışla, "Çünkü artık normal değilsiniz..." dedi. Ellerini pantolonunun ceplerine soktu.
"Sayende(!)" Aurora başka bir tarafa bakarak homurdanmıştı. Jun'un verdiği sopa da elinden sarkıyordu.
Jun derin bir iç çekerek, omuz silkti."Evet,"dedi. Kitabını eline alıp aynı sayfayı tekrar buldu. Eline aldığı yelpaze ışıldayarak tekrardan siyah dumanı dağıtmıştı. Mavi renk, Jun'un yelpazeyle yaptığı havalı bir hareketle solup yok olmuştu. Yelpaze standart ebatlarındaydı. Karanlıkta tam seçilemeyen bu aletin, ışıldayarak belirmesi onun, pembe, çiçek desenli olduğunu göstermişti. Ardından Jun, ondan bir tane daha çıkardı. İki eline de aldığı yelpazeleri Kaila Manolya'ya uzattı."Al. Bunlar da senin..."
Kaila, çığlık atarak Jun'un boynuna atlayacakken, Jun, çapraz tarafa geçip kitaptan bir sonraki aleti çıkarmak için acele etti. "Ha, bu arada-" dedi arkasını dönerek. O yelpazeler büyülü..."
Kaila, gözlerini kısarak baktı. Elindeki yelpazeler muhteşem göründüğü için bu olayı çok abartmayacaktı.
Lüle, Jun'un yanında duruyordu. Hava atarak daha da yakınlaştı -sanki Jun'un yardımcısı gibi- Saçlarını arkaya itti ve kollarını kavuşturdu.
"Yelpazeleri Wushu tekniğiyle kullanmalısın. Yani Tai Chi Fan Karate ve Wushu Chinese Style Kung Fu." Jun elindeki kitaptan çıkardığı aleti, etrafına yaydığı siyahımsı karartıdan kurtulana dek tutmaya devam etti. Duman misali yayılan karartı, gecenin zifirisine sarıldı. Jun kitabı tekrar ceketinin içine koydu ve elindeki mınçıkanın her iki ucundan da tutup Şara'ya doğru gösterdi. Çelik nunchaku karanlıkta parladı. Jun mınçıkalardan(nunchaku) birini koltuk altına saklamıştı. Anlık yaptığı sallama hareketi kusursuzdu. Hızlıca bir mınçıka diğer bir mınçıkayı takip ederek döndü. Jun'un salladığı mınçıkalar hiç durmayacakmış gibiydiler! Şara, şakın gözlerle onu izliyordu ve daha sonra Jun, mınçıkaları birbirine takıp havada tek eliyle yakaladı. Mavi ışıltılar soluklaşıp gözle görülemeyecek bir hâl almıştı.
"Bunlar Uzak Doğu dövüş sanatlarına-"
"Vaay," dedi Şara araya girerek. "Bu ne biçim...güzel bi'şey böyle." Heyecanla, "Ver, çabuk! Ver! Ver!"diye bağırdı.
Jun, mınçıkaları Şara'ya doğru attı. Onları hevesle havada kapan Şara, hayranlıkla inceledi.
Jun, bir eliyle kapağı kapalı kitabı tutarken, diğer elini de siyah gecenin karanlığında kamufle olan siyah pantolonunun cebine sokarak bekledi.
"En zor dövüş sanatı Krav Maga 'dır." dedi kaşlarını çatarak ve hafifçe başını -onların bu durumun ciddiyetini anlamalarını istiyordu- öne doğru eğdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/362754088-288-k870259.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okulda Tek Grup
VampireHer şey sıradandı... taa ki o büyülü kitap ve iki esrarengiz çocukla karşılaşana kadar... Hikaye devam ettikçe gizem daha da derinleşecek. Kaderine tutsak olmuş bu sıradan kızlar, büyüyü ve vampirlerin dünyasını keşfedeceklerdi: Aslında bu kadar bas...