Koyu gri rengindeki duvarlar, şık beyaz mobilyalar ve karşılarında duran koyu ahşap masa odayı dolduran ögelerin bir kısmıydı. Masanın yanında duran yeşil yapraklı bitkinin çiçeği yoktu. Ama o da odaya şıklık katan diğer ögeler gibi bu odanın harika parçalarından biriydi ve muhteşem görünüyordu. Kaila, müdürün koltuğuna oturmuş, bilgisayar ekranına bakıyordu. Klavye tuşlarına ince uzun parmaklarıyla hızlı bir şekilde basıyor, yüzüne yansıyan mavimsi mor ışık, onun ne kadar ciddi bir iş üzerinde olduğunu, yüz hatlarına yansıyarak gösteriyordu. Saçları yanlarından arkaya alınmış, başının arkasındaki kocaman pembe kurdeleyle sıkıştırılmıştı. Kalan saçları salık, sırtına uzanıyordu. Alnının sağ tarafını kaplayan yoğun gür saçı arkaya doğru toplanmışken önünde çok hoş bir görünüm kazanmıştı. Saçları -sarıya çalan gri renk olan- bej rengindeydi ve doğaldı. Jun, masanın yanlarındaki beyaz güzel koltukların birinde oturuyor, bacak bacak üstüne atmış elindeki dergiyi okuyordu.
"Geldiniz mi? " dedi onlara hiç bakmadan.
Salına salına odanın içine giren Glenn, Kaila'nın, koltuğuna oturduğu müdür masasının önlerinde bulunan ve diğer sol tarafında Jun'un oturduğu, hemen sağında kalan öbür şık beyaz koltuğa geçti. Rahatça koltuğa kurulurken saklı gümüş kolyesi göğsüne çarparak ortaya çıktı. Bir bacağı öteki bacağından bir adım daha öne uzanmış, topuğundan hafifçe destek alarak fayanslı zemine sabit duruyordu. Kollarını koltuğun iki yanına saldı.
"Siz müdürün odasında n'apıyorsunuz ya ?!"diye sert çıkışan Aurora, Jun'un karşısına dikilmiş, katı bakışlarla bakıyordu. Saçları oldukça gür ve dolgun, kat kat beline doğru uzanıyordu. Bu sarı saçlarının yanında mavi gözleri de uyumla ışıldıyordu. Ama delice bakışları korkutucu bir biçimde alev almış, ateş ediyordu sanki! Kabarık saçlarının bir yanı daha yoğun, alnından uzayıp gidiyordu.
Jun, hiçbir şey söylemedi. Durup, bakmakta olduğu elindeki dergiyi, önündeki camekânlı masanın üzerinde bulunan diğer dergilerin yanına attı. İç çekerek ayağa kalktı. Dikleşince Aurora'nın bakışlarını yakalamak için siyah derin göz bebeklerini aşağıya kaydırarak, belli belirsiz başını eğdi. O denli ustaca bakıyordu ki -siyah, gözlerine yakın kavisli hoş kaşlarını çatıp çatmadığı, sinirli olup olmadığı ya da sakin- sanki ifadesiz yüzünde hapsolmuş tüm duygular emilmiş gibiydi! Aurora Jun'dan on yedi santim kısaydı.
"Merak etme izin alındı..." diye yanıtladı Jun onu. Ses tonu sitem ederkenki , kızarkanki, bunalmışkanki ya da alay ederkenki gibi olduğundan çok daha güzeldi ve oldukça da etkileyiciydi.
"Lütfen otur." Kalktığı yeri eliyle işaret etti ve daha sonra Kaila Manolya'nın yanına doğru yürüdü."...ve şu an müdür velilerle meşgul. Okul binasının restore edilmesi için düzenlenen geziye ait izin kağıtlarını hazırlıyoruz..."
Kaila'nın baktığı bilgisayar ekranına bakarken, "Tamam," dedi. "Gerisini ben hallederim..."
Açık mavi gözleriyle ona bakmak için can atan Kaila Manolya, kendisine fazlaca bir mesafe bırakarak ona geçmesi için izin veren vampirin yanında kalmak istediği için elinden geldiğince, çaktırmadan orada oyalanmaya çalıştı. Pembe rujlu ağzı kulaklarına varıncaya değin gülümsedi. Ancak vampirin zifiri siyahtan kırmızıya dönen irislerini fark edince, bu mesafeye şükrederek aniden can havliyle oturduğu yerden zıpladı.
Aurora, Jun'un kalkıp ona bırakıp gittiği boş koltuğa şaşkınlık ve öfkeyle baktı. Glenn'in bakışları arasında hızlıca geçip giderken, hışımla Jun'un kolunu yakalayıp çevirdi. "Ya, sen şaka mı yapıyorsun(!) Bu ciddi bir olay, hemen dediğimi yap! Bilmiyorum artık kitabından bi'şey mi yapıyorsun...ne yapıyorsan yap! Uzak durun bizden!" Jun'un kolunu kabaca iterek bıraktı.
Lüle, Aurora ile Jun'un arasına girdi ve bağırarak, "Aurora kendine gel!" dedi Aurora'yı omzundan ittirirken.
"Eeh!" diye bağıran Aurora, sertçe Lüle'yi göğsünden Jun'a doğru itti. Lüle savrulurken alnındaki gür kâhkülü dağılmıştı. Biraz ileride duran Kaila Manolya, ağzında yarım kalmış sırıtışıyla birlikte donuk bir şekilde olanları izliyordu.Yeni manikür olmuş, uzun bakımlı tırnaklarını dişlerinin arasında öylece tutup bekliyordu.
Jun, kibarca Lüle'yi arkasına alıp önüne geçti."Neden böyle davrandığını açıklar mısın? Benimle bir derdin mi var?"diyerek hafifçe Aurora'nın dirseğine doğru uzandı. Aniden Aurora ondan önce davranıp öfkeli bir şekilde kolunu çekti. Şara ağzı açık bir şekilde, şaşkın bakışlarla o da Kaila gibi olanları izliyordu.
"Bana bak," deyip bakışlarını başka bir yöne çevirerek yutkunup sakinleşmeye çalışan Aurora, Jun'a bakarken yumruğunu sıktı. "Benim derdim seninle falan değil. Yanlış algı yaratmaya çalışma! Ben sadece Lüle'yi, Şara'yı hatta Kaila'yı bile senin bize zorla bir şeyler yaptırmaya çalışmandan kurtarmaya çalışıyorum..."
Jun ciddiyetle Aurora'yı dinlerken birden gülmeye başladı. Kusursuz beyaz dişleri ortaya çıkarken baş döndürücü gülümsemesi, onun her zamanki ifadesiz ve katı suratından dolayı hayran verici bir etki bırakıyordu.
"Yani benim zorba olduğumu mu söylüyorsun?" diye sordu Jun ona hayret içinde başını bir sağa bir sola sallarken. "Ben kimseyi bir şeye zorlamıyorum. Aksine size yardımcı olmaya çalışıyorum. Takipçiler peşimizde..."
Glenn,"Dikilme orda..." eliyle göstererek, "otur lütfen rahat ol." dedi Şara'ya ve bacaklarını çaprazlayarak, bir ayak bileğini diğer dizinin üzerine koydu. Bu fazlaca özgüvenli görünen oturma pozisyonunda oturuyorken, Şara cesaretini toplayıp vampire baktı ve bağırdı. "Sana ne Gen!" Şara kaşlarını çattı. "Yoksa 'Gen Amca' mı demeliyim(!) Ben araştırdım vampirlerin yaşı bin küsür oluyormuş. Sen kaç yaşındasın ha, iki bin mi(!)"
Glenn şaşkındı.
"Saçmalama!" dedi Jun. "Biz de sizler gibi on sekiz yaşında olan birer lise öğrencisiyiz..."
"Vampirsiniz siz, vampir!" diye bağırdı Şara.
"Ne güzel işte görmüş geçirmiş kişileriz. Bizim dediklerimizi yap... " dedi Glenn ve inatla bastırarak, "Şara" dedi.
Jun, yüzüne ekşi bir gülümseme ekleyip göz devirdi. "Glenn onunla kafa bulma... Biz Mistik Vampirleriz."
Aurora Şara'ya bakıyordu. "Bi'de başımıza 'mistik' çıktı. Hiçbir şey söylemiyorum artık..." dedi ve kollarını kavuşturup küskün bir şekilde odadaki en uzak köşeye gidip oturdu.
Lüle, tereddütlü bir şekilde müdürün koltuğuna otururken Kaila'ya baktı. "Bizi sadece izin kağıtları için mi çağırdınız?"
Kaila, müdürün masasına elini koyup Lüle'nin yanında durdu ve çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi bir tavırla eğilerek odadaki herkesin yüzüne birer birer baktı. Kaşlarını çatarak, "Bu izin kağıtları aslında gezi için değil..." dedi. Belki de hayatında ilk kez ciddileşebilmişti. Ama bu an çok kısa sürdü. Birdenbire doğrulup gülümseyerek Jun'a baktı. "Yani o öyle dedi..."
"Gezi için olmadığını biliyoruz zaten..." dedi Aurora ve onlara bakmayarak, "yok gezi yok parti..." diye söylendi.
"Bu sefer ikisi de var aslında..."dedi Glenn.
"Ne istiyorsunuz işte!Ne güzel uzun bir süre okula devam zorunluluğumuz olmayacak!" dedi Kaila Manolya önüne düşen saç tutamını parmağına dolarken ve ardından gözlerini kısıp siyah kirpiklerinin arasından Şara'ya baktı. "Hem böylelikle Şaracık da birazcık sosyalleşir... "
Şara hiç beklemeden Kaila'ya doğru koşturdu ve onun saçına atılırken Jun araya girip Şara'nın önünde durdu. Şara'ya, çatık kaşlarının arasından bakarken, "Eğer aranızdan herhangi biri sorun çıkarırsa o kişiyi... "
Başka yöne odaklanmış olan Aurora kafasını çevirip sert sert Jun'a baktı. "Konseyin karşısına çıkartırız." dedi Jun kararlı bir ses tonunda.
Şara bir boğa misali durduğu yerde burnundan abartılı abartılı solurken arkadaki Kaila'ya kısık bir sesle bir şeyler mırıldanıyordu. Parmağını sallayarak ölümcül bakışlar atmaya devam ediyordu. Lüle şaşkın şaşkın etrafa bakarken Glenn'in bıkkın suratına denk geldi.
"Okul çıkışı Jun'la beraber ders çalışacaksınız..." dedi Glenn.
"Sen de orda olacaksın." dedi Jun Glenn'e dönüp.
"Orda olmak istediğimi pek sanmıyorum," deyip göz devirdi Glenn.
Lüle tatlı bir ses tonuyla, "Ne dersi?" diye sordu. "Derslerinin iyi olduğunu bilmiyordum Jun..."
Glenn tek eliyle saçlarını karıştırdı. Yüzü ifadesizdi. Ardından yan ağzıyla sırıtırken güzel gülüşünü ve gamzesini saklayamadı.
Jun göz ucuyla Glenn'e baktı, "Dersleri gerektiği gibi takip eden biriyim. Ama bu dövüş sanatları dersi olacak ve yanınızda dövüş aletlerinizi getirmeyi unutmayın."
"Ben zaten dövüş kursuna gidiyorum. Denemelik gelirim okuldan sonra. Hangisi daha verimli bakarım." Şara bunları söylerken birden bağırdı. "Rakibimin bu olmasını istiyorum ama!" Kaila'ya doğru bir kez daha atılırken Jun tekrar araya girdi. Sinirlenmişti.
Saçları önüne düşmüş Glenn bir oğlan çocuğu gibi sessizce oturuyordu. Kapı yavaşça açıldı.
"Çocuklar izin kağıtları hazır mı?" içeri giren müdür, arkasında başını kapının eşiğinden uzatmış öğretmeni geride bırakarak hızlı adımlarla ilerledi. Lüle müdürü gördüğünde korkuyla yerinden sıçrayarak müdürün masasından uzaklaştı.
"Evet," dedi Jun. İlerleyerek dimdik, odanın içinde yürüdü. Kapı eşiğindeki öğretmenin yanından geçerken, "Size iyi günler." diyerek gözden kayboldu.
"Ha, siz yeniydiniz değil mi?" diye sordu müdür odadan çıkan Jun'un arkasından baktığı sırada önündeki koltukta oturan Glenn'e doğru bakışlarını çevirerek.
Glenn ayağa kalktı. "Evet, biz okulun yenileriyiz."
Kırışan okul formasını düzeltirken gömleğinin yakalarından sarkan kırmızı kravatını eline alarak, Jun'un arkasından gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okulda Tek Grup
VampireHer şey sıradandı... taa ki o büyülü kitap ve iki esrarengiz çocukla karşılaşana kadar... Hikaye devam ettikçe gizem daha da derinleşecek. Kaderine tutsak olmuş bu sıradan kızlar, büyüyü ve vampirlerin dünyasını keşfedeceklerdi: Aslında bu kadar bas...