Aurora, Şara ve Lüle yolda yürüyorlardı. Sabahın güneşi yüzlerine vuruyordu. Şara, uzun okul eteğinin altındaki siyah eşofmanının paçalarını kontrol etti.
"Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya alıştınız mı, kızlar?" diye sordu.
"Tabii ki de hiçbir şey olmamış gibi davranamam," dedi Lüle.
"Niye?" diye soran Şara okul çantasının askılarının kayışlarını düzeltiyordu.
"Neden böyle sordun şimdi? Kafam karıştı..." diyerek saçını geriye attı Lüle.
"Hiçbir şey olmamış gibi davranamam sözü saçma, aklı fikri aşna fişnede olan insanların kurduğu gereksiz ve anlamsız sözlerdir... Hiçbir şey olmamış gibi davranman gerekiyorsa öyle yaparsın! Niye bi'şeyler yaşamaya çalışıyorsun?"
"Neden bana saldırdın? Jun beni sevdiği için mi?"
"Ne diyorsun Lüle sen ya(!)" Şara, sarı ince kaşlarını çatıp sırıttı. Sırıtınca hafif yüzünü buruşturduğu için sadece üst dişleri ortaya çıktı ve burun delikleri büyüdü. Siyah çok lüks bir araba yanlarında durdu. İnen camdan ortaya çıkan yüz, hiç şüphesiz Kaila Manolya'ya aitti!
"Merhaba kızlaarr... "
Şara, bakışlarını devirdi.
Güneş gözlüğünü çıkartıp onlara gülümseyen Kaila, kollarını arabanın camının kenarına yerleştirdi. "Okula gidiyorsunuz, değil mi?" Çenesini kollarının üzerine koyup gözlerini kırpıştırdı. "Size de gelin demek isterdim ama..." durup dudaklarını büzüştürerek konuşmasını sürdürdü ve doğrulup sahte üzüntüsüne son noktayı koydu."Arabada hiç yer yok..."
Gülerek camı kapattı. Hemen sonra araba oradan uzaklaşmıştı.
"Baldırı çıplak fışkiyen...ne olacak(!)" dedi Şara.
"Boş ver şunu, "diyerek Aurora adımlarını hızlandırdı.
"Ne yapacaksın Şara, hiçbir şey olmamış gibi mi davranacaksın, ha!" Lüle, Şara'ya darılmış bir ses tonuyla bağırdı.
"Aaa..." dedi Şara sesini şaşkınlık ve üzüntü dolu tonla alçaltarak. Yüzünü asınca alnı kırıştı. Hassas bir şekilde konuşmasına özen gösterdi. "Sen beni yanlış anladın Lüle."
Aurora durdu, geride kalan Lüle ve Şara'ya baktı.
"Jun denen kişi, taş bizde olduğu için bize yardım ediyor. Ayrıca başımızı da belaya soktular."
Şara, Aurora'nın sözlerini ağzı açık bir şekilde dinlemişti. "N'apıcağız Aurora? "
"Okula geleceklerdir. Onları bulup bu işten bizi kurtarmaları gerektiğini söyleyeceğiz. Saçma taşlarını bizden alsınlar ya da ondan yayılan büyüyü her neyse-"
"Aurora..."dedi Lüle.
"Evet." dedi Aurora, Lüle ve Şara ona yetişince, yürümeye devam etti.
"Taşın büyüsü gidince gücümüz de gidecek ama." dedi Lüle ve üzgün bir ifadeyle Şara'ya baktı.
Aurora biraz sinirlendi. Ama ses tonunu sakin tutarak,
"Peşimizdeki taş avcıları bizi teker teker yakalasın o zaman, tercihini yap."
"Bütün dövüşçü olma hayallerimizi yok ettin...ama...haklısın Aurora." dedi Şara üzgün bir şekilde etrafa bakarak.
"Siz de gördünüz, Jun'un yanındaki vampirin o canavarı nasıl etkisizleştirdiğini. Biz bunu yapabilecek miyiz? Ya da bize bunun nasıl yapıldığını öğretecekler midir, sanmıyorum." diyerek cevap verdi Aurora.
"Gen..." dedi Şara kaşlarını çatarak. "Jun dediğin kişinin yanında bulunan...neydi...ha,D vampir...vampirin adı Gen."
Parmağını havaya kaldırıp bilmiş bir şekilde gözlerini yumarak konuştu. "Diğer düşmanımızın da adını bilelim-" sırayla Aurora'ya ve Lüle'ye baktı. "Di mi ama canım..."
"Onlar düşmanımız değil," dedi Lüle.
"Neyimiz? Sevgilimiz mi?"
"Hayır. Sadece Jun beni seviyor olabilir..."
Lüle ve Şara, atışarak yürüyorlardı. Aurora önden gitti. Okul yolu düz ve ağaçlıklı beton bir yoldu. Sırayla yolun sağ ve sol taraflarında duran ağaçlar, okulun parmaklı geniş ve açık kapısında son buluyordu. Oradan bahçeye açılan bu giriş, okul binasını tam karşıda gösteriyordu. Bahçe fazlasıyla büyüktü. Okul binasına doğru yürüyen Aurora'yı, Lüle ve Şara takip etti.
"N'aber, ezik?"
Koridorda Kaila ile karşılaşmışlardı. Kollarına taktığı arkadaşlarına bakıp konuşmaya devam etti. "Biliyor musunuz bu tam bir E-ZİK-TİR!" Yanındaki kızlar kahkaha atarken o da onlara katılıp, Şara'ya doğru acıyormuş gibi baktı. "Sen niye okul formaları içindesin?" diye sordu Şara'yı baştan aşağı süzüp. "A..." dedi, "buldum." İşaret parmağıyla Şara'nın eteğinin altındaki eşofmanını gösterdi. "Aslında hademe...ama okul formasını çaktırmamak için böyle giyiyor. Senin gibi birinin okula gelmesine gerek yok ki zaten... " Kahkahalar içinde gülerlerken "Bence..." dedi yanındaki uzun esmer kız."O sadece ezik değil; aynı zamanda da zavallının biri..."
"Yeter be!" diye bağırdı Şara."Kendinize gelin yoksa ben getirmesini bilirim!"
Kıvırcık kızıl saçlı kız, ayakta bacaklarını çaprazlayarak durdu."Evet Fuşya," dedi. "Çünkü her şeyden belli oluyor... "
"Biliyor musunuz, sizin konuşmalarınızı sırf ne zaman pişman olacaksınız diye merak ettiğim için dinledim..."
"Ne pişmanlığı?"diye sordu Kaila, Şara'ya aşağılayıcı bir yüz ifadesi ile bakarak.
Şara, hızla Kaila'yı saçının ucundan yakaladı. Tuttuğu büyük tutamı hızla kendine doğru çekti. Kaila acıyla bağırıp Şara'ya doğru eğilince, kolundaki diğer kızlar da onunla beraber sarsılmıştı.
"Eşek sudan gelinceye kadar pişmanlığı..." Şara, kısık ve korkunç sesiyle Kaila'nın yüzüne tükürdü. Onun saçını salarken öyle bir ittirdi ki
üçünü birden yere düşürdü. Birbirlerine dolanarak düşerlerken acıyla bağırıp, çığlık attılar.
"Keşke benim gibi eşofman giyseydiniz..." dedi Şara gülerek.
"Sakin ol" dedi Lüle.
"Sus! Bu benim davam!"
Şara birden sinirlendi ve bağırdı. "AYRICA BANA Bİ'ŞEY YAPAMAZSIN AMA... MESLEKLERLE ALAY EDEMEZSİN!"
Şara, onlara çantasını savurdu. Kalkmaya çalışırlarken bir kez daha tepetaklak oldular.
"Senin gibi aciz biri böyle şeylerin değerini bilmediği için bu zor şeyler hakkında konuşmasın! Basitsin basit şeylerden konuş! Mesela fışkı yemek gibi..."
Şara, çantasını tekrardan sırtına geçirdi. Durup Kaila Manolya'nın ve diğerlerinin kalkmasını bekledi.
"Kızım, bak seni mahvederim..." dedi Fuşya. "Kiminle uğraştığını bilmiyorsun!"
"Seni kale almıyorum, Fışka. Tasman salınmış olabilir ama ben sahibini uyarıyorum... Bak, bu çok çokuyor...haberin olsun Kayla..."
Kaila Manolya, "Sen bittin..." dedi. Yanındaki kızlara bakarak konuşmasını sürdürdü. "Keyfim kaçtı. Hadi, gidelim!"
Aurora giden kızları süzdü ve tek kaşını kaldırdı."Kaila tüm olanlardan sonra hâlâ aynı, şaşırdım(!)"
Şara o sırada pet şişesini çantasının kenarından çıkarmaya uğraşıyordu. Eline aldığı pet şişenin kapağını açıp arkalarından hızlıca koşarak suyu savurdu."Ne bekliyordun!" dedi pet şişesinin ağzını kapatarak. Auroralara doğru geri yürüdü ve arkasına baktı. "Sana fışkiyen diyorum..."
Arkada bağrışıp çığlık atarak ortalığı birbirine katan kızlar, Şara'ya doğru bakıp bağırmaya çalıştılar.
Şara esnedi. Hep beraber sınıfa doğru yürüdüler. Öğretmen henüz gelmemişti. Sınıfa doğru girerlerken, birbirleriyle masanın üstünde oturup konuşan bir grup öğrenciyle, uçak uçuran sıkıcı tiplerle, gereksiz gürültü yapan şamatacılarla ve sıralarında kendi halinde oturanlarla karşılaşmışlardı.
Şara panodan sarkan kağıdı düzeltti.
"Hey," dedi öğrencilerden biri. "Kaila Manolya'yı gördünüz mü?"
"En son sınıfa gidiyordu." dedi Aurora.
Şara keyiflice sırıttı. "Eveet," dedi. "Hakikaten bize partiyle ilgili yalan söyledi, hepimizi kandırdı. Hesabını sormak gerek şundan!" dedi Şara.
"Soracağız, sen hiç merak etme!"
"Tabii..." dedi bir başkası.
"O kadar para döktüm...biliyor musunuz?" dedi kısa saçlı bir kız. Kaşlarını çatarak konuşmasını sürdürdü. "Ailemi de zar zor ikna etmiştim..."
"Neden para döktün, kıyafet için mi?" diye sordu Lüle.
Kısa saçlı kız hiç tereddüt etmeden cevap vermişti. "Evet." dedi kendinden emin bir ses tonunda.
Kıvırcık, saçları sarıya boyalı bir kız da lafa atıldı. Heyecanla, "Şu okula yeni kaydolan iki tane çocuktan falan bahsedip duruyordu." dedi. "Çok yakışıklı olduklarından falan..."
Sınıfta oje süren bir kız sesini yükselterek, "Yakışıklı mı? Yakışıklı da laf mı yani! Öyle bir anlattı ki...sanki doğa üstü yaratıklar!"
"Hadi canım siz de..." dedi oğlanlardan biri. "Sanki hayatınızda hiç erkek görmemiş gibi konuşuyorsunuz!"
"Budala oğlum bunlar..." dedi bir başka oğlan. Abartılı bir şekilde gülerek, diğerine destek verir gibi bir tavırla onun omzuna kolunu attı.
"Ne var yani, size mi bakacaktık(!)" dedi sınıfta bulunan bir başka kız. "Kıskandınız değil mi?"
"İster bak ister bakma güzelim...sadece kendinize saygınız yok. Onu diyoruz biz..." dedi ve ayağındaki futbol topunu göğsüyle karşıladı.
"Senin bikinili kızlara bakarken saygın var zaten tabi değil mi(!)" diye araya giren Şara birden bağırdı. "Sizin gibilerle konuşulması hata bi'kere!"
Şara.
"Ayrıca bizim kendimize fazlasıyla saygımız var" dedi kız, ojesini sürmeyi bitirip fırçayı yerine yerleştirirken. "İşte o yüzden..." dedi, "ben de sınıfımda, sizin gibi ayılar yerine kibar erkek arkadaşlarımız olsun taraftarıyım... Sizin gibi kıllı hanzolardan gına geldi artık..."
"Bak kızım çakarım ağzına bir tane, haa!" diye bağırdı. Topu eline alıp, göğsünü gere gere diklendi.
Kung Fu pozisyonunu alan Şara, bağırdı. "Hadi, çak da görelim! "
Aurora, Şara'yı tuttu. "Boşver, şununla uğraşmayalım. Hadi oturalım..." dedi.
Öğretmen kapının eşiğinde görüldü. "Herkes yerine otursun!" dedi yüksek sesle.
"Tam da hanzolardan beklenildiği gibi... " dedi tırnaklarına daha önce oje süren kız. Arkadaşıyla birlikte yerlerine geçtiler. "Okulda bir parti olayıdır gidiyor. Neyin nesi bu? Çabuk, içinizden biri anlatsın!"
"Bunu Kaila Manolya'ya sorun. Böyle işleri en iyi o bilir(!)" dedi kız öğretmene. "Bu ne canım, iyice sirk alanına döndü okul!" dedi öğretmen dosyaları masaya yerleştirirken. "Artık şu kızı bi' uyarmanın vakti geldi..." Sinirlenerek söylendi. Sandalyesini masaya yakınlaştırdı. "Matematik testlerinizi çıkartın-"
Pencereden sızan ışık, sınıfın tahtasına yansıyordu. Öğrencilerin bazıları öğretmenin söylediği matematik testlerini çıkartmış çözmeye uğraşırken bazıları da sadece çözüyor gibi yapıp oyalanıyordu.
Aurora, defterinden bir parça yırtıp üzerine bir şeyler yazdığı küçük kağıdı, yan sırada oturan Şara'nın masasının üzerine atarak hemen geri çekildi. Şara durumu çoktan fark etmiş, Aurora'ya hayır anlamında işaretler yapmaya çalışıyordu. Hocanın da fark etmesi olasıydı. Ama çoktan kağıt masanın üzerindeydi. Şara, etrafa şüpheli bakışlar atarak kağıdı defterinin altına sakladı. Panoda sadece Şara'nın daha önce düzelttiği kağıt asılıydı. Beton zemin tozlu ve üzerinde dışarıdan ayakkabıya takılarak getirilen taş, toprak vardı. Pencere kenarları, güneş ışığında tüm kirlerini açığa çıkarıyordu. Camların üstünde daha önceden kalmış su ve olabilecek herhangi bir şeyin kalıntısı gözle görülür vaziyetteydi. Sıralar tek kişilik ve art arda, enlemesine dört gruptan oluşuyordu. Sınıf büyüktü. Duvarların boyası da şimdilik iyi duruyordu. Rengi nude tonlarında beyazla uyum yakalamıştı.
"Hey, şu soruyu yaptın mı? " diye fısıldadı biri.
Diğeriyse, "Hayır ya..." diye söylendi.
Fısıldaşmalar artarak devam etti ve sonunda müthiş bir uğultuya dönüştü.
"Kesin şu gürültüyü!"diye bağırdı kadın. Parmağındaki altın yüzüğü evirip çevirirken önünde oturan kıza doğru dönerek, "Sen..." katı bakışlarının arasından mimiklerini çok oynatmadan, "kalk şu soruyu çöz..." dedi.
Kız ilkin bi' afalladı. Daha sonra ayağa kalktı. Elindeki kitapla birlikte tahtaya yürüdü. Tahta kalemi için etrafına bakınırken, kadın zahmetlice oturduğu yerden uzanıp elindeki siyah tahta kalemini hafifçe kızın omzuna vurdu. "Al," dedi.
Kız bi'anlık şaşkınlıktan sonra daha fazla korkmamak için bu katı bakışlı kadınla göz göze gelmemeye çalıştı. Ama sınıf dahil, öğretmen bakışlarını bir an olsun kızdan ayırmıyordu. Tahta kaleme göz ucuyla bakıp eline alırken kadının sert bakışlarına takıldı. İstemsizce yutkunup dehşete kapılmış gibi gülümsedi öğretmene. Tam dönüp elindeki soruyu tahtaya geçirecekken, öğretmen sinirli bir ses tonuyla, "Kızım, bi'dur!" diye sert çıkıştı. "Benim de aklımı aldın- Akıllı tahtadan yapacağız soruları..."
O sırada sınıfta gülme sesleri yükseldi. Kız, aceleyle akıllı tahtayı açmaya uğraştı. Öğretmen, bacak bacak üstüne atarak kahvesini yudumluyordu.
"Daha önceden söyleseydiniz ya, bayan Kutluay..." dedi Şara.
Kadın tek kaşını havaya kaldırıp Şara'ya baktı.
"Aaa... Ne dedi hocaya..." diye araya girdi daha önce Şara'yla atışan kişi ve -sanki Şara büyük bir hata yapmış gibi- nefesini içine çekerek şaşırmış numarası yaptı. Yanındakilerin de desteğini almak için sinsice işaret ediyordu. O sırada bir anda sınıfta uğultu olmaya başladı.
"Sen! Adın neydi?"diye sordu öğretmen katı bir ses tonunda.
"Niye adımı bilmiyorsunuz?" diye de sordu Şara. Kadın derin bir iç çekti. "Soruma soruyla cevap vermesene kızım!"
"Böyle davranmanız doğru değil..." dedi Şara sakin bir şekilde.
"Haddini bil!" diye bağırdı ve işaret parmağıyla sınıf kapısını gösterdi. "Çık dışarı!"
"Niye? Çıkmayacağım..." dedi Şara şaşırarak.
Kadın öfkelenerek, "Bir kez daha izin almadan konuşursan sana eksi veririm," dedi öğretmen ve sonra önüne döndü. "Sen de bir soruyu çözemedin..." dedi önündeki kağıtları karıştırırken.
Kız elinden düşürdüğü tahta kalemini yerden alırken, Şara ayağa kalkarak tahtaya doğru yürümeye başladı.
"Ben çözeyim," dedi Şara kızın yanına gelerek onun elinden tahta kalemini alırken."E, ne de olsa bu soru dünyayı kurtaracak..."
Kadın, ağzını buruşturarak, "Çöz bakalım." dedi ve arkasına yaslandı."Çözebileceksen tabi... Hem eksi aldın. Düzeltebiliyorsan düzelt..."
Kız durmuş Şara'ya bakıyordu.
"Sen geç yerine otur," dedi öğretmen. Bakışlarıyla da kızın oradan ayrılıp sırasına gidişini izledi.
"Giderken matematik defterini de alıp getirsene..." dedi Şara. "...kaçtır?" Kendi kendine soruyu mırıldanırken yazımı eksik kalan soruyu tamamladı.
"Ne demek o?" diye sordu öğretmen hayretle.
"Ya," dedi Şara soruya bakmayı sürdürürken. Başını hafifçe yan yatırıp tahta kalemini çenesine dokundurdu ve soruya bakmaya devam ederken, arkasına elini uzattı. Elinin boşlukta kaldığını fark edince istemsizce geriye baktı. "Versene defteri..."
Kız sırasına oturacağı sırada Şara'nın bu defter ısrarını daha fazla görmezden gelemeyerek defteri eline alıp Şara'ya uzattı. Uzatılan defteri hızla kapan Şara, umursamazca sayfalarını karıştırdı. Sonunda istediği sayfayı bulunca durup seri bir şekilde soruyu yapmaya başladı.
"Ne yaptığını zannediyorsun sen..."
Yaptığı işi yarım bırakan Şara, öğretmene döndü. "Siz soruyu çözün demediniz mi?" diye sordu ve parmaklarının arasındaki tahta kalemini hafifçe tahtaya vurarak, "Ben de çözüyorum işte..." dedi.
Kadın gözlerini yumup tekrar açtı."Deftere bakamazsın,"dedi ellerini beline koyarak.
"Niye?" dedi Şara kaşlarını havaya kaldırıp. Sakin bir şekilde soruya dönüp yazmaya devam etti. Soruyu çözerken konuşmaya başlamıştı. " "Tahta kalemiyle akıllı tahtadaki soruyu çözebiliyorum ama...ona bir şey demiyorsunuz... Gerçi kapağını kapalı tutmayı akıl edebiliyoruz, değil mi?" Şara sustu ve konuşmasına kaldığı yerden devam etti. Aynı zamanda da soruyu çözüyordu.
"Kaila Manolya'nın isteğiyle yoksa babası akıllı tahtanın akıllı kalemini kıllanmaya izin vermiyor mu?" dedi. "Neyse...anladım ben; sadece öğretmenler kullanabiliyor sanırım."
"Yeter artık," dedi kadın öfkeyle.
Şara, "... Zaten berbat yazıyor!" diye bağırdı. "Kesin akıllı kalem de bunun gibi kullanışsız bi'şiydir!" Kalemi öğretmenin masasına bıraktı. "Bana ince uçlu bir kalem lazım..." diye mırıldandı. "Var mı böyle afilli mafilli, renkli kalemlerinden..." diyerek sınıfa baktı. Sonra şaşkın bakışlarla karşılaşınca, oflayarak masaya bıraktığı tahta kalemi tekrar geri aldı. "Gerçekten amma kalın ha... Neyse-"
"Yerine otur! Adını söyle bana çabuk!" Kadın masasına dönüp kağıtlarını karıştırmaya başladı.
"Ya, durun bi' soruyu bitireyim!" dedi Şara acele ederek. "Siz deftere bakamazsınız diyorsunuz ama bu kuralları bulan adam...hani var ya böyle saçları havada olan...işte ona da soruyu çözmesini istemişler. Tabi formüllerini kendi bulduğu soruyu: Adam kitabını açıp bakıyor formülüne ve diyorlar ki: Aman ne yaptınız, bakarak çözdünüz! ve o da diyor ki: Ben kafadan çözecek kadar aptal mıyım(!)"
"GEÇ ARTIK YERİNE!" Öğretmen bağırarak Şara'ya doğru kızgın bakışlarla baktı.
"Adı şeydi işte..."
"MÜDÜRÜN ODASINA GELİYORSUN BENİMLE! HADİ!"
Kapı tıklatıldı ve içeriye yeşil gözlü, saçları kahverengi ama aralarında gri reflüler olan bir kız girdi.
"300, 502 ve 413 numaralı öğrenciler müdürün odasında bekleniyorlar." dedi.
Tüm gözler kızın üstündeydi. Kız sınıfın kapısını tutmayı bırakıp bekledi.
Öğretmen, "Müdür neden çağırıyor?" diye sordu.
"Bilmiyorum," dedi kız. "Müdür, sadece bu numaralı öğrencileri çağırmamı istedi."
"Hı, yürü benle bakalım!" dedi kadın Şara'ya öfkeli bir bakış atarak.
Aurora ayağa kalktı. "Öğretmenim müdür bizi de çağırıyor." dedi hem kendisini hem de Lüle'yi işaret ederek.
Kadın şaşırarak Aurora'ya baktı. "Tamam," dedi asık bir suratla. "Siz de gelin...sınıf başkanı sınıfın başında dursun..."
"Yani siz de mi geleceksiniz?" diye sordu Aurora ve Şara'ya baktı.
Lüle, "Bu başka bir şeyle alakalıdır, öğretmenim. Biz gidip ne olduğunu öğrenelim, siz Şara'yı sonra götürürsünüz..." dedi.
Aurora hızlı hızlı sınıftan çıktı. Lüle de arkasından...ve Şara da hemen onları takip ederek, nöbetçi kızı dışarıya itti ve aceleyle sınıfın kapısını arkalarından kapattı.
"Müdürün bizi niye çağırdığını gidip öğrenelim..." dedi Aurora.
Lüle, kısık bir sesle, "Ne yapıyorsun sen Şara? Başını belaya sokacaktın...iyi yırttın, ha!" dedi.
Nöbetçi kız, hızlı adımlarla koridor köşesine doğru yürüdü. Afallayan Auroralar onu takip ediyorlardı. Bir an koridor köşesinde duraklayan kız, kafasını o yöne doğru çevirdiğinde, kenarda duvara yaslanmış Glenn'le karşılaştılar. Doğrulup ellerini beline koydu. Saçı önüne düşüyordu ve kaşları çatıktı. Nöbetçi kıza başıyla git işareti yaptı. Kız koşarak oradan uzaklaşırken Glenn, Auroralara döndü.
"Görüşmeyeli uzun zaman oldu n'abersiniz kızlar? " diyerek gülümsedi.
"... Bizi çağıran sen miydin? " dedi kısık bir sesle Lüle.
"Senin dışarda olmana nasıl izin veriyorlar ya(!)" dedi Şara.
"Ne saçmalıyorsun sen." dedi Glenn Gülümsemesi gitmişti.
"Seni görmemiz iyi oldu," dedi Aurora. "Belki haberin vardır, arkadaşın bize dövüş aleti verdi. "
"Haberi vardır tabi kızım..." dedi Şara.
Glenn, Aurora'ya doğru şaşırıyormuş gibi yaparak baktı. "Yani," diyerek kaşlarını havaya kaldırdı.
"Asıl sana yani! Niye çağırdın bizi?"dedi Aurora.
"Aynen ya! Bi'de gelmişsin böyle sudan sebepten laflar..." diye bağırarak araya girdi Şara.
"Evet, söyler misin..." dedi Lüle ince bir ses tonuyla, saçını geriye atarak.
"Jun sizinle nasıl uğraşmış her ağızdan bi'ses... Bütün okula duyuracaksınız burda olduğumuzu" dedi ve eliyle işaret ederek, "takip edin beni!" dedi Glenn ilerleyerek. Ses tonu öfkeli ve bıkkındı.
Aurora Şara'ya baktı. Lüle ise hemen Glenn'in peşinden gitti.
Aurora, hemen Glenn'e yetişerek, "Arkadaşına söyle bizi bu işten kurtarsın! Biz dövüş aleti falan istemiyoruz!"
Glenn, Aurora'yı umursamayarak bir sonraki köşeyi döndü. O kadar hızlıydı ki, Aurora ona yetişemiyordu! Ağzından kelimeleri çarçabuk çıkıyordu.
Glenn, merdivenleri çıkmaya başladı. Spiral merdivenin ferforje korkuluklarını ara ara tutuyordu ve bu nedenle korkuluğun üzerinde belli belirsiz görünen elinin, serçe parmağında takılı olan hakiki gümüşten biçim kazanmış yüzüğü saklanamayacak kadar eşref bir şekilde parlıyordu.
"Sana istemiyoruz dedik anlamıyor musun! Bir şey söylesene!" diye sonunda bağırdı Aurora sinirlenerek. Glenn çoktan merdivenleri çıkmış, her bir adımından sonra yanan floresan lambaların yaydığı ürkütücü ortama sahip olan koridorda ilerlemeye başlamıştı.
"Tamam Aurora, zorlama!" diye koşarak Aurora'ya yetişen Şara, nefes nefese kalmıştı. Şara'nın kolundan yakaladığı Aurora sarsıldı. O, gözden kaybolmuştu bile! Birlikte merdivenleri olabildiğince hızlı bir şekilde çıkmaya çalıştılar. Uzun koridorun en sonundaki floresan lamba yanıp sönüyordu. Koşturup yetişmeye çalıştılar. Glenn uzakta, birden müdürün odasının kapısının önünde durakladı.
Lüle şaşırarak, "Bizi gerçekten müdür mü çağırmıştı?" diye sordu.
Oraya varan kızlara bakarken, "Sorularınızın cevapları bu odada..."dedi vampir ve aniden kapıyı açtı.
![](https://img.wattpad.com/cover/362754088-288-k870259.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okulda Tek Grup
VampireHer şey sıradandı... taa ki o büyülü kitap ve iki esrarengiz çocukla karşılaşana kadar... Hikaye devam ettikçe gizem daha da derinleşecek. Kaderine tutsak olmuş bu sıradan kızlar, büyüyü ve vampirlerin dünyasını keşfedeceklerdi: Aslında bu kadar bas...