4.Bölüm

250 31 27
                                    

Birkaç gün sonra yine aynı rutine girerek soğuk ile sıcak olduk birbirimize. Günler geçiyordu ve hiçbir şey değişmiyordu, ben ona haber vermeden iş yerine giriyor, iş görüşmeleri yapıyordum. Böyle evde, yaşamımın en güzel yıllarını çürütemezdim.

Bugün yaptığım son aramadan sonra iyi bir yerde deneme için çağıracaklarını söyleyip kapatmışlardı. Ne kadar doğru bilmem ama o zamana dek yine bakardım herhalde. Güzel sanatlardan mezun olup tam olarak başlayamamıştım iyi gitmeyen hayatım yüzünden. Sonra evlilik de araya girerek iyice arayı açmıştım. Evde çizimlerime devam ederdim her zaman, hatta kötü bir ruh halindeyken daha çok odamda gözüme kestirdiğim tek renk, sıkıcı mobilya-süs eşyası tarzı şeyleri boyayarak vakit öldürürdüm.

Bugün daha açık tondaki renkleri seçerek çalar saate plaj havası verdim, çok tatlı olmuştu.

Yavaşça çalınan kapı sesi eşiğinde Hoseok'un geldiğini anlamıştım. Açık bıraktığım fakat izlemediğim televizyonu kapatıp koltuktan kalktım. Kapıyı açtığımda yorgun görünen, ceketini omzuna atıp tutmakta olan Hoseok boşluktan geçerek içeri girdi. Kendimi bugün biraz özgür ve biraz mutlu hissediyordum. Bu durum yüzüme de yansımış olacak ki Hoseok,

"Bir şey mi oldu? Mutlu gördüm seni."

"Yani... Evet sayılır."

Biraz merak et ve sor, belki konuşur birlikte mutlu oluruz.

"İyi bari, sevindim adına."

Ceketi askılığa asıp boğazını sıkan düğmeleri açarak salona doğru yürüdü ve odaya girdi. Ardından yürüyerek odaya adımladım. Üzerindeki siyah gömleği çıkarıp yatağa düzgünce koydu. Boynundaki ters donmuş kolyeyi düzelterek saçlarını geriye doğru iki eliyle itti.

"Yoongi bana ince bir tişört çıkarsana, ben alınca bozuluyor."

Üst üste dizdiğim tişörtlerinden en alttakini bir anda çekersen tabii bozulur.

İstediği üstü bozmadan alarak ona uzattım. Elimden alıp beklemediğim şekilde yanağımı öpüp çekildi. Tişörtünü başından geçirirken kasılan karnımla onu izleyebildim. Aklımda sorular oluşmaya başladı anında. Kendi isteği ile mi öptü yoksa buradan önce annesine uğradı da annesi mi söyledi? Aklında bir çıkar mı vardı? İçimden son geçirdiğim soruyla kendime kızdım, Hoseok menfaati için bana yakın davranmaz; neyse odur onun için. Nefesimi dışarı salarak arkamdan geleceğini bilmemle mutfağa ilerledim.

"Çorba yaptım ve et kızarttım. Aç olduğunu söyle ve ye Hoseok."

Yüzünü tatlı bir tavırda ekşitip,

"Mmh, pek değil..."

Oflayarak başımı çevirdim, birkaç nefes içime çekip dışarı bıraktım.

"Tamam. Tatlı yaptım? Yer misin?"

"Bir şeyler yedirip durma artık, aç değilim ellerine sağlık."

"Onu yemem, bunu yemem... Ya ne yersin? Kilo veriyorsun farkında mısın?"

"Uzatma Suro-"

Söylediği ve daha önce birkaç kez duyduğum isimle aniden sustu, gözleri kocaman açıldı. Hızlanan nefesimle gözüm dolacak gibi olmuştu. Suron. Çalıştığı yerde çokça denk geldikleri bir kadın. O kadar orada vakit geçiriyor ki artık adları karıştırıp bana başkasının ismiyle sesleniyordu.

"Tamam. Yeme, boş ver ya."

Sonlara doğru tizleşen sesimle arkamı dönüp odaya doğru yürüdüm. Arkamdan gelip beni durdurdu.

"Özür dilerim ağzımdan kaçtı, Yoongi gerçekten istemeden oldu."

Yüzüne bakmamaya özen göstererek ondan uzaklaştım, bakarsam ağlayacağımı biliyorum. Titrek bir nefes alıp,

"Hmhm, sorun değil zaten."

"Gerçekten çok özür dilerim-"

Ona dönüp sözünü kestim hızla.

"Tamam! Sorun yok dedim sen neyi uzatıyorsun asıl? Evinden çok oradasın Hoseok, normal değil mi zaten?"

Dudaklarımı yalayıp,

"Neyse ya. Sen böyle yapmaya devam et, elindekileri de kaybedeceksin yakında."

Anında geri çekilen göz yaşlarımla yüzüm fazlasıyla düz ve sesim gayet net çıkmıştı. Bu sefer o şaşkın ve ne demek istediğime dair soru işaretleriyle bakıyordu. Umursamadım ve onu orada bırakıp hızlı adımlarımla odaya girip kapıyı ardımdan kapattım. Biraz da o düşünsün, korksun, üzerime düşsün. Elinde olduğumu bilerek bu kadar sert, umursamaz tavırları canımı sıkmaya ve yakmaya çoktan başlamıştı.

Kendimi daha fazla tutamayarak sinirden olsa gerek ağlamaya başladım. Sessiz olmaya çalışmadım, yüzümü ıslatan yaşları silip kendimi yatağa bıraktım. Hızlı hızlı nefesler alıp verip tavanı seyrettim.

Birkaç gün sonra...

Araba camını hafif aralayıp temiz havayı içime çektim. Hoseok'un zoruyla müdürlerinin düzenlediği tanışma ve kaynaşma için yaptığı yemeğe gidiyorduk. Eşlerin gelmesi zorunlu olduğu için Hoseok binbir dil dökerek beni inka etmişti. Asla gitmek istemiyordum, ne o kadını ne de o ortamla yakınlaşmak bana azap gibi geliyordu. Ama bir yandan da çok küçük bir yanım istiyordu Hoseok'u bu kadar orada tutan ne düşüncesiyle. Hoseok demişken istemsiz ona dönüp baştan aşağı süzdüm. Takım elbise giymiş, saçlarını hafif yana taramış arabayı sürüyordu. Tek elle sola viraj yaptı. Gösterişli bir restaurant gözlerime çarptığında Hoseok boş bir yer bularak park etti. Arabadan indik ve Hoseok yanıma gelerek kolunu gösterdi. Bir süre yüzüne öylece baktım.

"Yoongi, lütfen..."

Sessiz çıkan söyleyişi ile onu kırmamak için koluna girdim. Sakın adımlarla içeri girdik. Hoseok'un gözleri patronunu ararken yanımıza gelen garson bize masanın numarasını söyleyerek yanımızdan ayrıldı. Hoseok tanıdık yüzleri gördüğünde selam vererek eğildi. Onunla birlikte ben de eğilirken masaya gelen gereğinden fazla şık kıyafet giymiş Suron ikimize -daha çok Hoseok'a gibi- ,

"Hoş geldiniz." Dedi.

Ağzımda geveleyerek karşılık verdiğimde Hoseok çekinmeden,

"Hoş bulduk. Çok şık olmuşsun."

Kadın utanarak gülümsedi. Hiç de bile şık değildi ayrıca bu bir iş yemeği değil miydi? Bu kadar şık ve parıltılı giyilmemeli diye biliyorum. Biri bu kadına sırf birilerini etkilemek için disko topu olmasına gerek olmadığını söylesin.

Ve hem! Hoseok ne demişti öyle? Kolunu cimcikleyerek onu uyardım.

"Çok teşekkür ederim bay Hoseok, siz de öyle, çok şıksınız."

Hoseok nazikçe gülerek koluna attığım ikinci cimcikle bana döndü. Gözleri uyarıcı bakıyordu ama gözümün önünde bu şekilde olmaları hiç hoşuma gitmemişti.
Tekrar Suron'a döndü sonrasında.

"Çok naziksiniz bayan Suron."

"Pekâlâ! Sizi burada görmek ne hoş Jung Yoongi."

Hoseok'un patronunun sesini duyduğumdan gülümseyerek teşekkür ettim.

"Hadi oturun artık," diyerek sandalyeleri gösterdi. Hoseok'un kolunu serbest bırakıp duvar kenarı sandalyeme geçerken ince bir ses,

"Oturacağım da... Sandalyemi çeken bir beyefendi yok ki."

Gözleri masadaki iki erkekte -ben dahil değildim- gezinirken Hoseok'ta durdu. İçimi saran kıskançlık duygusuyla tuttuğum sandalyeyi sıktım. Hoseok şaşkın bakışlarını ortamda gezindirirken bana bakmıştı. Yapmamasını söylemek adına kaşlarımı kaldırdım. Aptal kocam sözümü dinlemeyerek usulca Suron'a istediğini verdi sandalyeye oturması için çekti. Kadın bana saniyelik bakıp sinsice gülümsedi.

Şimdiden eve gitmek istiyordum. Gece zehir olacak gibiydi.

Divorce|SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin