11. Bölüm

193 28 49
                                    

Nasıl sabah oldu bilmiyorum. Saatler geçmedi sanki, sabah hiç olmayacak gibiydi yemin ederim ki. Güneşin sıcak ışınlarını görene dek ayın beyaz, soğuk görünümünü izledim. Düşündüğüm çok şey vardı bunlardan en ağır basanları; doktora gittiğimizde neyle karşılaşacağım, bir ihtimal gerçekten karnında bir bebek olursa ne yaparım, her şey bittiğinde tek başıma yaşayabilecek miyim?..

Hoseok'a tamamen bağlı bir hayatım oldu yarından sonrası bana imkansız ve gelemeyecek gibi geliyordu. Defalarca kendimi aynada kontrol ettim, karnım göze batmıyordu. Ona ne olacaktı peki? Bir bebeğin ölümüne sebep olacaktım belki de. Hoseok'un soğukluklarına sabretmeyip çabalamayı bıraksaydım şimdi böyle bir durumda olmazdım.

Şafağın söktüğü vakit soğuk soğuk terlemeye başlayıp hemen kendimi banyoya attım, ılık bir  duş alıp çıktım. Yatağa biraz dinlenmek için yatmış olsam da saatler sonra mide bulantısı ile uyandım. Ne zaman geçecekti bu sabah bulantıları? Midemde bir şey yoktu, öğürdüm sadece birkaç defa. Ardından hazırlanıp banyodan çıktım. Açtım ama bir şey yiyecek gibi değildim. Ağzıma bir şey götürme ihtimali yeniden midemi bulandırıyordu bu yüzden sert bir kahve hazırladım kendime. Hoseok öyle sessizdi ki -ya da mahçup(?)- bazen aynı ortamda olduğumuzu unutuyordum, o da yemek yiyemiyordu. Tabağına aldığı tektük yiyecekleri izliyor, çatalıyla bir ileri bir geri götürüyor, oflayıp pofluyordu.

Hiç göz göze gelmedik, konuşma zahmetine bile girmedik. En iyisi bu sanırım, hem daha kolay bitirmeyi de sağlar bu şekilde.

Güç bela kahvaltıyı bitirdik ve çıkmak için hazırlandık.

"Yoongi bunu üzerine al hava soğuk gibi. Bu aralar çok da solgunsun."

Bana verdiği hırkadan sonra ellerini yanaklarıma koyacağı sıra başımı eğip bir adım yana kaydım. "İstemiyorum sağ ol." Tekrar asıp kapıyı açtım. Adımlarımı hızlandırmaya çalışarak yürüdüm. Arkamdan geldiğini bilerek arabanın önünde durdum, anahtar sesini duyduğumda hızlıca bindim.

Yol boyunca camlar açıktı karnıma vurup ağrıtmaya başlayınca kapattım kendikimi Hoseok'un penceresinden içeri giren soğuk hava karnıma sancıların girmesine sebep oluyordu, kapatmasını istesem de demedim bir şey. Ona soru sorma gibi bir düşünce aklımdan taşarken dudaklarım açılmıyordu bunun için. Ellerim benden bağımsız karnıma gitti ve ovdum sertçe. O daha çok küçüktü ama ya ona da dokunuyorsa? Umarım ona etkisi yoktur.

"Karnın mı ağrıyor senin?"

Hoseok'un sorusu ardından elini karnımda hissettiğim zaman derimin yandığını ve midemin kasıldığını fark ettim. Bakışlarımı yavaşça ona döndürdüğümde gözleri yolla benim aramda gezinip duruyordu. Direksiyonu tutan tek eli pencereyi kapatırken diğer elini üzerimden usulca çektim.

"Ağrımıyor."

Yerimde doğrulup boğazımda toplanan tuzlu suyu sildim elimin tersiyle. "Emin misin?" Kısa bir baş sallamayla aramızdaki muhabbeti kestim. Ağrım devam ediyordu hâlâ ama hiçbir şey belli etmemekte ustalaşmıştım artık.

Bitmeyecek gibi gelen yol nihayet sona ermişti. Hoseok telefonundan izleyerek bulmuştu hastaneyi, çok kuytu bir yerdeydi ilk defa görüyordum burayı ve hastaneyi. Kadının kendisini emanet ettiği yer bile tekin değildi ki, nasıl güvenebiliyordu böyle yerlere? Neyse, umrumda değil ne haline varsa görsün. Gerçekten bir bebeği varsa ona bir şey olmasın ama.

"Yardım edeyim mi?"

Hoseok'tan gelen ses ile ona döndüm, neyi kastettiğini anlamadım. Cevap vermeden adım attığım anda ayağımın burkulması bir oldu, bir yere tutunmaya çalışırken Hoseok koluma girdi. "Seçe seçe burayı mı seçti gerçekten?" Yol düzgün değildi ki. Zorlanarak nihayet orası atlatmıştık. Hasteneye girdiğimiz zaman Hoseok doktorun oda numarasını aldı. Odaya vardığımızda kapıyı tıklatıp içeri girdik. Adını dahi anmak istemediğim o kadın ve saçları hafif seyrek, göbekli ve gözlüklü bir doktor vardı.

Divorce|SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin