Kısa Hikayelerimin Toplandığı Kitap.
Her kitabın türü o bölümün başında yazmaktadır. Hikayelerin kısaca konularına kitap hakkında yazdığım bölümden ulaşabilirsiniz.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"𝓚𝓸𝓻𝓴𝓾𝓷𝓬̧ 𝓘̇𝓿𝓪𝓷 𝓞𝓰̆𝓵𝓾𝓷𝓾 𝓞̈𝓵𝓭𝓾̈𝓻𝓾̈𝔂𝓸𝓻."
-Bir Eylül Günü-
İnsan, bir kâğıt ve bir kaleme ne sığdırırdı? Kimisi mutlu olduğu anları satırlara dökerken kimisi bir başarısını resmederdi. İnsanı, insan yapan duygular; bir şekilde, bir yerlerde, bir zamanda kâğıtla buluşurdu.
Elime kalemi aldığımda, sabah kırılan camın arasından esen rüzgâr hücrelerime doldu. Hatırımda olmayan bir sinir krizi ile fırlattığım parfüm şişesi cama çarpmış ve odamı mis bir kokuyla doldururken camın ve şişenin kırılmasına neden olmuştu.
Üşüyordum.
Bir önemi yoktu ama üşüyordum. Bu üşüme havanın soğukluğundan kaynaklanmıyordu. Birkaç saniye önce kollarımda duran bedenin soğukluğu, önce ellerimi, sonra tüm bedenimi sarmış, en sonunda kalbimi buza çevirmişti.
Oysa kalbimin, acı alevler içinde korken buz tutması anlamsızdı. Anlam aradığım her olayın, bu derece anlamsızlaşması hayatın yıkıcı hamlesiydi.
Elime kalemi aldığımda ilk pişmanlığımı yazmak için kâğıdı önüme çektim. Titreyen, kırmızıya bulanmış ellerimden bir damla kan kâğıdın üzerine düştü ve aynı noktaya bir damla gözyaşım kendini bıraktı. Bu, kanın kâğıda daha da yayılmasına neden oldu. Umursamadım.
En büyük pişmanlığım arkamda dururken ben, ilk maddeye, yazacağım pişmanlığım için kalemi oynatmaya başladım. İlk cümlem, kaçtığım gerçeklerin bir kanıtı gibi karşımda duruyordu. Oysa aklımdaki çok farklıydı. Sadece kaçmıştım. Gerçeklerin, kalemimden akıp beni yeniden delirtmesinden korkmuştum. Gerçeklerin bile bizi delirttiği bir dünyada, akıllı kalmak ne kadar da zordu.
Cümlemi tamamladığımda gözlerim harfleri takip etmeye başladı. Aynı anda dudaklarım, yazılan her harfi telaffuz ediyordu. Belki de bağırıyordum ama önemi var mıydı? Söylediğim cümleyi anlayamıyordum bile. Dilimin söylediği, gözlerimin gördüğü zihnimde hiçbir şey oluşturmuyordu.
Yeniden okudum. Anlayana kadar, bıkmadan...
1- Keşke camı kırmasaydım.
2- Keşke parfüm şişesini kırmasaydım.
Aptalca iki cümleydi. Kalemi, kâğıdın üzerinden kaldırıp gözlerimi kapattım. Zihnimde dönen o cümleden kaçmaya çalıştım. Kaçtıkça her harf önüme set kurmaya devam etti ve ben daha fazla yorulmadan teslim oldum. Keşke oğlumu öldürmeseydim...
Bir titreme yokladığında hıçkırarak ağlamaya başladım. Anlayamadığım cümle gerçeklerin üzerine örtülmüş bir örtüden farksızdı. Oysa örtü, beyazlığını göstermeyecek kadar şeffaftı. Kırılan cam, ölen bir bedenin kanıtı olarak karşımdaydı. Birkaç saat önce benimle olmayan, her şeye uzaktan uzağa şahit olan aklım şimdi tam olması gereken yerdeydi. Bana acı vermek için yerini koruyor, birkaç saat önce yaptıklarımın acısını yüzüme vuruyordu. Yaptığım hatanın günahını acı çekerek ödüyordum ve bunu telafi etmemin bir yolu yoktu. Duyulan hiçbir pişmanlık, çürümeye başlayan bir bedenin nefes almasını sağlayamazdı. En samimileri bile...