Babam ve annem hayatımı mahvetmek için elinden gelen her şeyi yapıyorlardı. Onlar varken başka düşmana ihtiyacım yoktu.
Ruhumda binlerce yara kalbimse binlerce parçaydı.
Derince nefeslenmeye çalıştım. Boğazımı sıkıca saran eller varmışçasına boğuluyordum. Aldığım nefesler yetmiyor, gözlerimden yaşlar bir akarsu misali dökülüyordu. Başımsa dünden beri ağladığım için çatlıyordu. Yine de bu sessiz hıçkırıklara boğulmama engel olmuyordu.
Annemden de babamdan da bıkmıştım. Artık onları görmek bile beni rahatsız ediyor sanki nefesim daralıyormuş gibi hissediyordum. Bu hislerim son zamanlarda anneme karşı çok artsa da üstüne düşünmemeye çalışıyordum.
Annem kendi hayatını mahvediyor bu da yetmezmiş gibi beni de yanında sürüklüyordu. Babamınsa yine bir şeylerin peşinde olduğundan emindim.
Artık böyle yaşamaya daha fazla devam edemeyecektim. Annem için değil kendim için mücadele edecektim. On sekiz yaşındaydım ve geriye dönüp baktığımda bu yaşıma kadar kendim için yaptığım hiçbir şey yoktu.
Ne çocukluğumu doyasıya yaşayabilmiştim ne de bunun karşılığında bir şey elde edebilmiştim. Annelerin çocuklarıyla ilgileneceği yaşlarda ben hem kendime hem anneme bakmıştım. Elbiselerini ütüler, akşam eve gelince babamla yine tartışmasın diye yemekleri yapardım. Her kıskançlık krizi geçirip evi mahvettiğinde bir köşeye saklanır, o bayılıncaya kadar içtikten sonra çıkıp evi temizlerdim sessizce ağlaya ağlaya.
Böyle ve daha birçok anlarda babamsa yine yoktu. Hep çıkar gider sonra hiçbir şey olmamış gibi dönerdi.
Babam, hiç yoktu. O, bir yabancı gibi bana sahte bir ilgiyle yaklaşır sonra beni hatırlamazdı bile. Kendi hayatı öylesine yoğun ve kaotikti ki sıra bana hiç gelmemişti.
Sıranın bana hiç gelmeyeceğini anladığımda sert bir tokat yemiş gibiydim. Onun hayatında hiç öncelik olmayacaktım hiç beni bağrına basmayacaktı. Hiç diğerleri gibi bir baba-kız ilişkimiz olmayacaktı. Ben hiç babama gönlümce sarılamayacaktım. Hiç derdimi anlatamayacak hiç o şefkati tadamayacaktım.
Çok bekledim babamın beni bağrına basacağı günü. Sürekli onlara yaranmak için çabaladım kendimden defalarca ödün verdim. Onlar için çırpınıp durdum.
Ağlayışlarım yerini sessiz iç çekişlere bıraktığında yavaşça ayağa kalktım ve internetten yakınlarda güvenle kalabileceğim otellere baktım.
Uygun fiyatlı bir yer bulduğumda bir taksi çevirip otele gittim ve birkaç günlüğüne bir oda tuttum.
Ne yapacağıma karar verene dek burada kalacaktım. Ne Feza'ya ne de başka birine yük olmak istemiyordum.
Babamla annem boşandığından beri her ay babam banka hesabıma yüklü bir miktarda para yatırıyordu. Bunu vicdanını rahatlatmak için mi yapıyordu bilmiyordum ama o paraya hiç dokunmamıştım. Çünkü annem her an işten çıkabilir ya da taşınmak isteyebilirdi. Sağı solu asla belli olmuyordu ve o paraya ihtiyacımız olabilirdi.
Fakat artık bunların hiçbir önemi kalmamıştı.
Sınava iki hafta vardı ve ben üniversiteyi kazanıp beni asla bulamayacakları bir şehirde yeniden başlayacaktım her şeye.
Gözlerimi otel odasında gezdirdim ne büyük ne de fazla küçük bir odaydı. Hiç yoktan bizim evden huzurluydu. Banyoya girip elimi yüzümü yıkadım ve saçlarımı sıkıca topladım. Kaç saat o parkta oturup ağladım bilmiyordum ama akşam olmak üzereydi. Telefonu komodinin üstüne bırakıp yatağa uzandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİSE DRAMASI
ChickLit[TAMAMLANDI.] "Beni öptün." dedim ondan bir adım uzaklaşıp. "Beni öpen sendin?" "Ama ben-" "Ama sen ne?" dedi açtığım mesafeyi kapatıp beni duvarla arasına tekrar sıkıştırırken. "Sen beni o saçma lise dramana alet edip öptün, ben de görevimi yerine...