3.BÖLÜM: YALANLARIN PİYESİ

12 3 3
                                    

Bu bölüm biraz kısa oldu kusura bakmayın, keyifli okumalar...

Gözlerimin sarsılmaz inancı,

Kanarsa böyle bir yalana, ateş olsun gözyaşlarım

Ve yaşlar içinde çoğu kez boğulup da ölemeyen bu gözler,

Yakılsın günahkar gibi cehennem ateşinde.

-Romeo ve Juilet-

İkimizde sustukça sanki içimdeki acı daha da büyüdü ve büyüdükçe verdiğim her bir nefes bana zehir oldu. Sessizlik iyi gelmiyordu son günlerde. Heleki bir yabancının yanında. Bu yüzden rahatsızlıkla, başımı bile kaldırmadan konuşmaya başladım. "Tanışıyor muyuz?" Dediğimde sesim o kadar soğuk ve pürüzlü çıkmıştı ki kendi sesimi ben bile tanıyamamıştım. Belki de bunun nedeni bir yabancıyla konuşmam değildi, acı çekmemi. Acı insanı tepeden tırnağa değiştirirdi.

Saniyeler geçtikçe beklediğim cevap bir türlü gelmiyordu. Rüzgarın soğuk uğultusundan ve rüzgarla birlikte hışırdayan ağaçlardan başka ses yoktu etrafta. Mezarlığın kasveti ve derin sükuneti insanı istemsizce içine çekiyordu belki de ondandı bu hissettiklerim ve içinde bulunduğumuz suskunluk.

"Belki. Burada tek başınıza durduğunuzu görünce gelip bakmak istedim. İyi görünmüyorsunuz." Ses tonu adeta ağaçlara eşlik eden bir fısıltı gibiydi. Rahatsız olduğumu anlamış mıydı? Yoksa mezarlığın kasvetli havası ona da mı bulaşmıştı? Ölüm mü sinmişti üzerimize?

Gözlerimi Nilüfer'in adının yazılı olduğu tahta parçasından ayırmadan tekrar konuşmaya başladım. "Ben gayet iyiyim. Bence gitseniz iyi olur. Yalnız kalmak istiyorum gördüğünüz gibi az önce bir yakınımı toprağa verdim." Yanımda bir hareketlilik hissettiğimde başımı çevirdim. Kaç gündür rastlantı sonucu karşılaştığımız bu yabancı adam şimdide öylece yanıma oturmuştu.

Rahatsız olduğumu anlamasını umarak ters ters baktım ama oralı bile olmayınca nasıl olsa gider düşüncesiyle sinirle soluyarak önüme döndüm.

"Rahatsızlık vermek değil amacım. Nilüfer, sevdiğim bir arkadaşımdı. Yazık oldu, mutlu olmayı hak ediyordu." Sakin bakışlarla ona döndüm. Nilüfer'i nereden tanıyordu bu adam? Mutlu olmayı hak ettiğini nereden biliyordu? Her insan mutlu olmayı hak ederdi.

"Siz tanışıyor muydunuz yani?"

"Evet neden olmasın?"

Yanıma gelen bu yabancının Nilüferi tanıması beklediğim bir şey değildi. "Ben... Sadece... Nilüfer'in pek çevresi yoktur. Olanları da tanırım zaten ama sizi daha önce hiç görmedim." Yanıtım üzerine alaycı bir gülüş işittim. Niye gülüyordu bu herif? Komik bir şey yoktu ki tersine madem arkadaşıydı Nilüfer, ağlamalıydı o zaman o da benim gibi ama böyle gülmemeliydi.

"Hiç görmediğiniz konusunda yanılıyorsunuz. Defalarca karşılaştık Nilüfer'in yanında. Ayrıca son günlerde de sık sık karşılaşır olduk" Demek beni hatırlıyordu. Oysa saniyelikti bakışlarımızın buluşması. Nilüfer'in yanında gördüğüm konusunda da yanılıyor olmalıydı öyle bir şey olsaydı mutlaka hatırlardım ve Nilüfer de tanıştırırdı zaten. Benden saklaması için bir sebep yoktu. Tabii işin içinde başka bir durum yoksa.

"Sanmıyorum. Mutlaka hatırlardım sizi.Ayrıca evet, rastlantı sonucu karşılaşmamızı hatırlıyorum ve oldukça tuhafıma gitti açıkçası." Sıkılmıştım bu muhabbetten. "İzninizle gitmem gerekiyor. Hava da iyice soğudu zaten." Diyerek kollarımı önümde bağlayıp ayağa kalktım. Çamurlu yolda arkamı dönmüş ilerlerken seslendi. Beni durdurmayı sağlayan seslenmesi değil, adımı biliyor oluşuydu.

Shakespeare Cinayeti Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin