"Pencereden atlasak?"
Bu Çağrı'nın öne sürdüğü yüzüncü fikir falandı. Korkudan saçmalıyordu.
"Sonun Ayla ve Sinem gibi olsun istiyorsan buyur sahne senin."
Hala inanamıyordum. Ayla bunu nasıl kendine yapar?
"Hala çekmiyor telefon ya!"
Atakan doğru söylüyordu. Elektrik gelmişti ama hala neden çekmiyordu bu telefonlar?
"Biraz daha iyi misin?"
Tuğçe Oğuz'un söylediğine kafasını sallayarak cevap verdi.
"Bize anlatabilir misin? Nasıl oldu?"
"Ben-ben, sanırım biraz daha su içmeye ihtiyacım var. Boğazım yırtılıyor gibi hissediyordum."
Oğuz Tuğçe'nin çantasından içinde bir yudumluk su olan şişeyi çıkardı ve Tuğçe'ye uzattı. Tuğçe şişenin içinde kalan bir yudumluk suyu hızla içti. İçtikten sonra boğazını rahatlatmak ister gibi yutkundu ve ardından öksürdü.
"Ben ve Mete Sinem ile Ayla'nın peşinden gidelim dedik. Tuvaletlere bakalım dedim. Ben kızlar tuvaletine bakarken o da erkekler tuvaletine bakıyordu. Sonra bir ses geldi. Kilitlenen bir kapının sesi. Ardından biri beni kollarımdan tuttu yukarı çıkardı. Bağırdım peşimden gelin diye. Beni çatıya çıkardı. Ayla ile Sinem ordaydı. Ve o sonra onları..."
Sesi sonlara doğru kısılmıştı. Ağlıyordu.
"Tamam düşünme bunları. Şu ana odaklan."
Tuğçe Oğuz'u dinlemedi. Gözlerini kapattı ve anlatmaya devam etti.
"Onları aşağıya attı. Düştüler. Kapıyı üstüme kilitleyip gitti. Beni onların cesetleri ile tek başıma bıraktı."
Benim aklıma takılan tek bir şey vardı. Kapı dışarıdan kilitlenmişti. Ama Tuğçe tam tersini söylüyordu. Yalan mı söylüyordu? Diğerlerine baktım. Anahtarı sadece ben mi görmüştüm? Bakışlarım tek tek yüzlerinde gezindi. Gizem donmuş bir ifade ile duvarı izliyordu. Orhan, Murat ve Mert pencereden aşağıdaki Sinem ve Ayla'ya bakıp kendi aralarında fısıltıyla konuşuyorlardı. Hakan zaten dağılmıştı. Bir duvarın dibine çökmüş bizden gözyaşlarını saklamaya çalışıyordu. Çağrı telefonu ile uğraşıyordu. Oğuz Tuğçe'ye sakinleştirici bir kaç söz söylüyordu. Atakan'da sözleriyle ona yardım ediyordu. Aylin Burak'ın koluna yaslanmış hüngür hüngür ağlıyordu. Göz yaşları Burak'ın beyaz gömleğini ıslatıyordu. Burak'a baktığımda onunda bana baktığını gördüm. Gözlerimin içine bakıp hafifçe başını salladı. O da biliyordu.
Peki sadece biz mi görmüştük? Şimdilik diğerlerine bunu söylemek pek mantıklı olmayacaktı. Söylesek bile biz bile tam olarak ne olduğunu bilmiyorduk. Belki o adam Tuğçe'den bunu söylemesini istiyordu? Ya da başka bir şey. Aklım korkunç senaryolar ile doluydu. İçinden birini seçip ona tutunmak istiyorum ama benden kaçıyorlar. Mantıklı fikirlerimin hepsi zihnimin en karanlık noktasına çekilirken en kanlı senaryo belirdi gözlerimin önünde.
Ya Tuğçe onları aşağıya attıysa?
Bunu yapmış olabilir mi? Saçmalama Kardelen! O kadar da değil! İç sesim haklıydı. Bayağı bir saçmalamıştım.
Burak Aylin'i bırakıp bana doğru geldi.
"Güvendiğin birini seç. Olayı anlatalım."
Bir fısıltı halinde söylediklerine başımı sallayarak cevap verdim. Aylin'in yanına döndüğünde Aylin bana öldürücü bakışlar atıyordu. Altında ezildiğimi hissettim. Bakışları çok kuvvetliydi. Bir tek Aylin'in gözlerine uzun uzadıya bakabiliyordum. Ve hep altında kalıp boğuluyordum.