GİRİŞ

1.1K 125 925
                                    


"Dünya bir deniz idi, ne gök vardı, ne bir yer,

Uçsuz bucaksız sonsuz sular içindeydi her yer."

Altay Yaratılış Destanı


Son ve Başlangıç

Ay en tepeye seyre çıktığı her vakitte, soğuk bahar rüzgârları, ıssız gecelere karışarak Derin Deniz'in dipsiz sularını savurur, taşkın öfkesini kükretirdi. Öyle ya, sanki gece ve deniz bir maraza tutuşmuştu. Arada yaşananlar ise karanlığın altında kalan yere ve göğe olmuştu. Bu davanın kazananı kim olurdu bilinmez ama bu deniz öyle kudretli bir denizdi ki, eski dünyayı tek bir nefesiyle yutmuş, nice hikâyelere umulmadık bir son oluvermişti.

Aslında her şeyin en başında, hikmetli toprakla kutsanmış olanlar İnsan Soylarıydı. Bereketli hayat öylece önerine serilmişti. Ucu bucağı da yoktu bu coşkun yaşamın. Ama bu soy, dünyada ilk adımlarını attığından beridir değer bilmez ve nankör olagelmişti. Aç gözlülükleriyle taşan kalpleri onlar adına konuşur ve her bastıkları toprak parçasının onlara ait olduğunu söylerdi.

Böylece İnsan Soyları toprağın hayatın kaynağı olduğunu unuttu. Kibirlerinin yolundan gidip özlerinden uzaklaştılar. İnsanlarının kalpleri gibi üzerine dökülen betonlarla taşa dönen dünyada ise yaşam, yavaş yavaş bitti. İşte o zaman, toprağına aşık deniz, tek çareyi tüm dünyayı sarmakta buldu. Üzerindeki ruhların lanetli izlerini silmek istiyordu.

Hayatın tekrar doğması için önce yok olması gerekiyordu. Ama Derin Deniz'in dalgaları öyle acımasızdı ki onlardan kurtulanlar bile öfkesini bir daha unutamayacaklardı. Birinci Dünya ardında soluk bir gölge bırakıp gittiğinde, geride kalan ruhlar buraya İkinci Dünya diyecekti.

Bir olmak yerinene düşman olmayı yeğ gören İnsan Soyları, hayatın dönme vakti geldiğinde birbiriyle yarıştı. Son toprak parçalarından biri olan Takım Adalara konanlar ise, kendilerini Ark Ulus'u olarak yeniden yarattı. Bu insanlar atalarının hatalarını tekrarlamamak için tamamen doğaya dönmeye ve topraklarını korumak için yaşamaya karar vermişlerdi. Kalan son kara parçalarının her zerresi onlar için kutsaldı ve bunu paylaşmak, her şeyin nasıl sona erdiğini unutmak demek olurdu. Bu da İnsan Soyları'nın gözlerini yine hırsla parlatabilirdi. O yüzden Adalarını korumak için bir ordu kurdular ve Ark dedikleri vahalarının çevresinde bu donanmayı dört döndürdüler. Kimse giremez ve izni olmadan kimse de bu adalardan çıkamazdı.

Dünyanın kalan bir kısmında ise aşılmaz dağların neredeyse zirvesine gelen Derin Deniz oracıkta durmuş, eskiden tepeyken şimdi ova olan kayalara da kalan insancıklar sığınmıştı. Böylece onlar da Kaya Halkları oldular. Evlerini taşlara oyup yaşayan bu insanlar küçücük bir parça olan topraklarıyla hayattan uzaklardı ve Ark'ın merhametine mecburlardı. Ama İkinci Dünya'da hiçbir merhamet bedelsiz gelmezdi.

Geride bırakılan diğerleri ise buldukları tüm gemilerle bir oldular ve kendi Kayalarına Gezgin Şehir dediler. Onları aralarına almayan Ark'ın, Kaya Halklarına gönderdiği erzakları yağmalayarak yaşadılar ve gözlerini bereketli Takım Adalardan hiç ayırmadılar. Böylece Gezginler ile Ark hiç bitmeyecek bir savaşa tutuşmuş oldular.

İşte bu anlattıklarım kumlara yazılmış çok çok eski bir hikâyeden hatırımda kalanlar. Uzakta, sivri mızraklar tarafından öldürülmüş bir devi andıran, taşlara oyulmuş şehirin tepesinde yaşanacak olanlar ise çok yeni bir hikâyenin başlangıcı. Ama bu yeni hikâye cesaretiyle ünlü bir kahramanın hikâyesi değil. İyilerin kazanacağı ya da ilahi adaletin yerini bulduğu bir dünyada da geçmiyor. Bu hikâyenin kahramanlarına şiirler yazılmayacak ve anaların çocuklarına, onların da torunlarına anlatacağı bir masala da konu olmayacaklar. Çünkü gerçek hayatta iyiler ödüllendirilmez ve kötüler de öylece cezalarını bulmaz. Gerçek hayatta her şey acı da olsa, tatlı da olsa, yaşanır ve unutulur. O yüzden bu hikâye de bittiği gibi kumlara yazılacak ve Derin Deniz'in tek bir hırçın dalgasıyla silinip gidecek. Yine de devam etmek isterseniz ben kimim ki size engel olacağım.

HAİNİN MÜHRÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin