Et Zayıftır

160 15 14
                                    

Marcus'un gözünden..

"Bu ismin bizim için bir anlam ifade etmesi mi gerekiyor?" Timur odaya girmiş ve sırtı kapıya dönük olarak durmuş, sorusuna bir cevap beklerken gözleri hastaya dikilmişti.

Adam ona baktı, dudakları seğiriyordu, gözleri eğlenceyle kırışıyordu. Onu biraz daha ilginç buldum.

Hepimiz onun tek kelime etmeden Timur'dan başka yöne bakıp bakışlarını sağındaki pencereye çevirmesini izlemeye devam ettik, sonra omuz silkti; gülümseme hâlâ yerindeydi.

"Sanırım hayır."

Tuhaf bir adamdı. Burada, düşmanı olarak algıladığı üç adamla çevrili bir yatakta, tam olarak iyileşmemiş olarak yatıyordu. Karşısında ki kişi her an hayatına son verebilirdi ama sanki hiç etkilenmemiş gibi içten bir gülümsemeyle gülümseyebiliyordu.

Ya çok cesurdu ya da çok aptaldı veya bizim bilmediğimiz bir şeyi biliyordu; İçgüdüm bana bunun ikincisi olduğunu söyledi.

"Devam et." Dürttüm ve adam omuz silkti. İşte hoşlanmadığım o hareket...

"Tahmin ettiği gibi... Ben özel biri değilim. Küçük bir kasabada büyüdüm; babam kasap, annem ...nasıl diyorsunuz... terzi? Ailem fakirdi, paraya ihtiyacım vardı o yüzden orduya katıldım." Düzgün konuşuyordu, sesinde bir aksaklık yoktu, kalp atışları düzenliydi, ifadesinde bir değişiklik yoktu ama yine de az önce yalan söylediğini kesin olarak biliyordum. Yüzünde bir gülümsemeyle bize yalan söyledi.

Kainer bana korku dolu, yalvaran gözlerle baktı.

İnsanı uyarmıştım ama yalan söyleyerek bana hakaret etme küstahlığını gösterdi. Bu bana sadece insan ırkından neden bu kadar hoşlanmadığımı hatırlatmaya yaradı.

"Saçmalık." Bu ses yatağa iki adım daha yaklaşan Timur'dan geldi; ifadesi tehditkardı.

"Kainer, kısa bir zamanın var. Bu zamanı arkadaşına bir dahaki sefere bana yalan söylediğinde, gülümseyebileceği kadar yaşayamayacağını hatırlatmak için kullan." dedim Timur'un kolunu tutup onu da benimle birlikte kapıya doğru çekerken.

"Ne?" Hastanın tepkisini kafa karışıklığı içinde duydum. Timur'u koridorda sürüklemeye devam ederken konuşmanın geri kalanını dinlemedim; Bu eylem elbette onun her zamanki itirazlarından ve küfürlerinden yoksun değildi.

Odasına vardığımızda gömleğinin eteğini kaldırdım ve kot pantolonunun bel kısmından mutfak bıçağını çıkardım, sonra onu kapının yanındaki sandalyeye fırlattım ve kalkmak üzereyken ona öyle bir bakış attım ki Meclisimin en azılı savaşçılarının bile bu bakışa yerinde titrerdi.

Koltuğunda doğruldu ve bir süre bana dik dik baktıktan sonra bakışlarını başka tarafa çevirdi; sandalyenin kollarını kavradığı yerde çenesi kasılmıştı, eklemleri bembeyazdı.

"Beş yıldan fazla bir süre önce bir ara sokakta kurşun yarası sonucu ölmüş bir yabancıyı bulduğunuz o geceyi hatırlıyor musun?"

"Farkına varmadıysan, ben sadece bir insanım, hayatımda olan her küçük şeyi hatırlamamı bekleme." Sesinde ki nefret tonu kısa bir an duraklattı beni.

Başka bir sandalye alıp tam önüne koydum ve oturdum. "Bu özel olayı "küçük" olarak değerlendirmen talihsiz bir durum."

Gözlerimi gözlerine diktim ama bana bakmıyordu. Bir süre sonra derin bir nefes verip bakışlarını yüzüme çevirdi. Gözlerimiz tam olarak buluşmamıştı.

"Bu konuşmanın bir anlamı var mı?" Koltuğunda rahatsızca kıpırdanarak soruyu sordu. Yanaklarındaki hafif kızarıklığı ve vücudundan artan sıcaklığı hissedebiliyordum.

BAHİR |BxB|Where stories live. Discover now