Marcus'un gözünden...
"Görünüşe göre ondan bu kadar kötü sakladığın eşinin farkına varmış. İkinizle de görüşmek istiyor."
Eğer küfürbaz bir adam olsaydım sözlerine edilecek güzel namelerim vardı. Ama onu sadece izledim, çenem kasılmıştı.
"Sen her zaman aptaldın ama tüm meclisin bunu bilmesini beklemeden Thames'e eşinden bahsedecek kadar ileri gittiğine pek inanmamıştım."
"Kainer çantaları topla." Gözlerim hala kardeşimin gözlerindeyken konuştum.
"Şu anda şanslısın baban eşinin insan olduğunu bilmiyor. Şansın varken bu meseleyi şimdi halletmeni öneririm çünkü senin insan eşini gördüğü an mahkeme bir çıkmaza girecek. Kargaşalar peş peşe gelecek." Bunu Marlan söyledi.
"Mahkemenin canı cehenneme, babam bekleyebilir, kusura bakmazsan daha önemli işlerim var..."
O ana kadar farketmediğimiz Kandane uçağın kapısından içeri adım attığında hepimiz donup kaldık. "Buraya sizin eşlik etmenizi rica etmek için gelmedik. Siz ve insan bize katılacaksınız. Artık bu saçmalığı bırakın ve gidelim."
Sesi sertti, gözlerindeki bakış mutlak itaat gerektiriyordu. Eğer daha fazla direnirsem durum daha da kötüleşecekti. Yumruklarımı sıktım, az önce geldiği yoldan çıkmak için dönmesini izlerken hiçbir şey söylemedim. Diğer ikisi ise başka bir şey söylemeden onu takip etti.
Bu sefer küfrettim ve şaşırtıcı bir şekilde hala uykuda olan eşime baktım.
"Kainer"
"Evet efendim?"
"Malik'i pansiyona götür. Fırsat buldunca seni çağıracağım."
-------------
Timur'un gözünden...
Dürüst olmak gerekirse neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu ama her ne olursa olsun iyi bir şey olamazdı. Kainer'ın beni sertçe sarsmasıyla uyandım, kaşlarım endişeyle çatılmıştı.
İndiğimizi görünce şok olmuştum, genellikle uykum hafifti; Öyle olmalıydım, beni bu kadar derinden uyutan şeyin ne olduğunu anlayamadım, yere indiğimizi bile fark etmemiştim.
Daha da tuhaf olan ise Marcus'un davranışları ve başka bir lüks aracın arkasında tamamen sessizce oturuyor olmamızdı.
Ağzımı bir kez açtığımda, bana uyarı niteliğinde bir bakış atmıştı ki bu bakış ağzımı hemen kapayıp ondan uzaklaşmama neden olmuştu.
İçgüdülerim bana burada bir şeyler olduğunu söylüyordu; Marcus'un bile kontrol edemediği bir şey.
Yaklaşık bir saattir etrafta dolaşıyorduk ama nerede olduğumuz veya nereye gittiğimiz hakkında kesinlikle hiçbir fikrim yoktu. Pencereler zifiri karanlıktı, bu yüzden soluma baktığımda görebildiğim tek şey kendi yansımamdı, ama Marcus'un cama bakışından, onun arkasını gayet iyi görebildiği izlenimini edindim.
Bir başka tuhaf şey de Kainer'ın bizimle olmamasıydı ve anladığım kadarıyla Kainer, Marcus'un yanından hiç ayrılmazdı. Henüz tek kelime etmemiş olan Marcus'a bakarken hissettiğim huzursuzluk hissini dağıtmak için kollarımı ovuşturdum.
Orada öylece oturdu, bacak bacak üstüne attı, kollarını kucağında kavuşturdu ve gözleri pencereye dikildi. Sert duruşu bana gergin olduğunu söylüyordu. Onu daha önce hiç böyle görmediğimi fark ettim. Genellikle güven saçıyor ve güçlü duruşu ile size de güç veriyordu.
Tüm bunların ne anlama geldiğiyle ilgilensem mi, yoksa bu ilginç yeni gelişmeden keyif mi alsam bilemedim. Sonunda aramızda ördüğü kalın sessizlik duvarında boğulmak yerine beklemeyi seçtim.
YOU ARE READING
BAHİR |BxB|
FantasyUsta sınıftan bir vampir yanında bir denizciyi istediğine karar verdiğinde o denizcinin kendisine olan nefreti bile onu kendi adamı yapmaktan alıkoyamaz.