Timur'un bakış açısı.
5 yıl sonra.
"On altıdan fazla kaybımız var çavuşum!" Er bana seslenince başımla onayladım, şehitleri bir araya toplamaya yardım etmek için diğerlerinin yanına koştu.
Elimde tuttuğum haritaya bakmak için görüş alanından uzaklaştım. Yirmi dakikada on altı kayıp. Buradan ayrılma zamanı gelmişti.
Yıpranmış su geçirmez kâğıdı üniformamın cebine tıktım ve onbaşının yanına doğru ilerledim.
"İki dakika sonra çıkıyoruz." Sözümü duyar duymaz hemen harekete geçti.
"Emredersiniz Çavuşum!" Şehitleri bir kez daha görmek için dönmeden önce savaş için ihtiyacım olan şeyleri toplayıp giyinmeyi bitirdim. Toprakta cansız yatan her adamı tanıyordum. Her biriyle konuşmuş ve her birinin eğitimine yardım etmiştim. Artık onlar tabutlara konup ailelerinin yanına gönderilecekti.
"Çavuşum, emirlerinizi bekliyorum." Onbaşı bana seslendi bir şey demeden sessizce dua edip toprağı hızla aşarak öndeki Humvee'ye doğru ilerledim.
(Humvee: Yüksek Hareket Kabiliyetli Çok Amaçlı Vasıta)
"Hadi gidelim!" Avucumu aracın metal kapısına vurdum ve yola çıktık.
--------
Marcus'un bakış açısı.
Cesur biriydi benim Timur'um. Sonunda umutsuzca ihtiyaç duyduğu adama dönüşmüştü. Onun zarafetini, duruşunu, bir zamanlar incecik olan artık kaslı vücudunu ve kollarının üzerinde gelişigüzel uzanan yara izlerini izledim.
O mükemmeldi, tıpkı hatırladığım gibi. Bir kral gibi emirler veriyordu adamlar ise sorgusuz sualsiz ona uyuyordu. Umduğum gibi değişmişti.
Ölen insanlar bakarken ifadesinde gördüğüm kadim üzüntüden pişmanlık duysam da gülümsedim ama her zaman olduğu gibi bundan ders alacak ve sonunda yoluna devam edecekti.
Güçlü, sorumluluk sahibi ve güvenilir biri olacaktı. Nihayet meclisime götürebileceğim ve benim olduğunu ilan edebileceğimden emin olabileceğim biri. Savaşına hazırlanırken onu izlemeye devam ettim. Her zaman çalışkan ve her daim hazırdı. Onu çok özlemiştim artık benimle birlikte eve götürmenin zamanı gelmişti. Ait olduğu yere.
Kendimi çatıdan attım ve bir başkasının üzerine mükemmel bir şekilde inerken eski toprağın üzerinden geçen araçları ön tarafa doğru takip etmeye devam ettim. Bu arada gözlerim yüzüne takılı kaldı; onun yüz hatlarındaki kararlılık benimkini ateşledi, daha hızlı koştum. Onu bir kez daha kollarıma almak istiyordum.
"Zamanı geldi."
----------
Timur'un bakış açısı.
"On beş mil"
Görüşe yaklaştıkça askerler daha da gerginleşiyordu onlara tam bir kaosa sürüklenmeden önce kalan zamanı en iyi şekilde değerlendirmeleri konusunda uyarmıştım.
Onlarla arkada yolculuk yapmayı seçmiştim. Gücümü ve cesaretimi sunmak istiyorum. Karşımdaki yüzlerden bazıları gerçek bir çatışmada hiç gösteri yapmamıştı, bazılarının ise yüzlerinde korkunun yanı sıra gergin heyecanı da görebiliyordum.
Pis sokaklara baktım; paslanmış çinko çatılı terk edilmiş evlere arasında kalmış cılız köpekler vardı. Bazen bir askerin parçalanmış bedeninin ya da yalnız bir sivilin boş ifadesinin yanından geçerdik onlara acıyla bakıyordum. Bir zamanlar güzel bir şehir olan bu yer, artık düşmanca bir savaş bölgesiydi.
Kaskımı düzelttim ve silahıma daha sıkı sarıldım. Askerlerimin hayatta kalmasını umduğum bir savaş bölgesine gelmek üzereydik. Arkama baktım, yüzlerine baktım ve bana bakan her birine başımı salladım.
"On mil"
Az kalmıştı.
"Tüm bunlar bittiğinde kızıma her zaman istediği o yüzüğü alacağım." Ruhi bunu söyleyince bir kaç kişi güldü çünkü bunu bir yılı aşkın süredir söylüyordu.
Her zorlu tatbikattan sonra, her sakatlandığında ama ne zaman izine çıksa yine de yüzüğü ona almamıştı.
"Bu sefer ciddiyim."
"Peki o zaman buradan çıktığımızda ona o yüzüğü vermeni sağlayacağız." Orhan sırıtarak onun sırtını okşadı. Ben de bir kez daha dışarı bakmak için döndüm.
Yaşanacak başka hiçbir şey kalmamışken böyle devam etmek zor değildi. Bazılarımız şehitlik sırasının bize geldiğine karar verene kadar bu işin içinde olacaktık. Ülkemiz için savaşırken ölürdük çünkü tek bildiğimiz buydu, sevdiğimiz tek şey buydu ve bu benim için sorun değildi çünkü ben bunun için buraya geldim ve her zaman da sorumluluklarımı yerine getirecektim.
"Beş mil"
"Hazır olduğunuzdan emin olun beyler, artık geri dönüş yok." Onlar kıpırdanırken haritayı bir kez daha cebimden çıkardım ve ellerimde defalarca çevirdim.
Beş mil, beş mil, beş mil.
Kağıdı tekrar cebime koydum ve düzelttim.
Engebeli arazide ilerlerken araç alçaldı ve sarsıldı. Askerler vücutlarının da onunla birlikte sallanmasına izin verdi. Yol boyunca daha fazla ceset ve tabii ki her zaman mevcut olan kanı gördüm.
Korkunç bir savaş alanıydı ama yıkımın doruğundayken, molozların ve karmaşanın içinde oynayan küçük bir çocuğu fark ettim. Müdahale edemezdim böyle bir zamanda kendi haline bırakmak zorunda kaldım.
"İki mil"
Ayağa kalktım diğerleri de varış noktamıza hazırlanırken başımızın üstündeki mandallara tutunarak takip ettiler.
"Onların canlarını alıp tekrar görüşeceğiz dimi çavuşum." Ruhi sorduğunda başımı salladım.
"Bittiğinde hepinizle görüşeceğim." Onlara küçük bir selam vermeden önce düzelttim, onlar da kolaylıkla karşılık verdiler.
Araçla birlikte sallandık, ayaklarımız metal zemine sağlamca bastık. Küçük alanda boyunlarımız büküldü. Tozlu hava yükseldi yüzlerimizi ve üniformalarımızı kapladı, gözlerim sulandı. Hedefimize giderek yaklaştıkça diğerlerinin konuşacak sözü kalmamıştı.
Sessizlik içinde bir kilometre daha ilerledikten sonra arazi daha da sertleşti bizi öyle bir sarstı ki kafalarımızı ve vücudumuzun diğer kısımlarını birbirimize ve aracın iç kısmına çarptık.
"Hayatta kalmak için yapmanız gerekeni yapın, birbirinizin sırtını kollayın. Hata yapmaya vaktimiz yok. Hiçbirinizin cesetini görmek istemiyorum. Eğer başarısız olursanız geri de dönmem kurda kuşa yem olursunuz ailenize bir parçanız bile gitmez." Keskin bir şekilde kelimelerimi söyledim ama elbette söyleminde gerçeklik yoktu kimseyi geride bırakmazdım.
Humvee'den ayrılmadan önce yüzlerine son bir kez baktığımda hepsinin gözlerinde ki parıltıyı gördüm, ardından aracımıza yayılan yangının şok edici ateşini iliklerime kadar hissettim.
Alevler hızla yayılırken vücudumun araçtan itilmesini hissetmeden önce gözümü kırpacak zamanım bile olmamıştı.
Bakışlarım Ruhi'nin bana korkuyla bakan gözlerine kitlenmişti. Mide bulandırıcı bir çatırtı duydum, toprağa düştüğümde acının tüm vücuduma yayıldı.
Nefes almaya çalıştım ama kendi kanımın sıcak metalik tadının boğazıma yükseldiğini ardından dudaklarımdan sızdığını hissettim. Uzuvlarımı hareket ettiremiyordum yalnızca nefes almaya çalışırken içimdeki acıyı hissediyordum. Sonra dünyam kararırken hiçbir şey hissetmemeye başladım.
YOU ARE READING
BAHİR |BxB|
FantasyUsta sınıftan bir vampir yanında bir denizciyi istediğine karar verdiğinde o denizcinin kendisine olan nefreti bile onu kendi adamı yapmaktan alıkoyamaz.