keyifli okumalar...
***
Taehyung seslenmesi ile "jimin-ah bizde gelelim seninle sana yalvarıyorum. Yalnız kalmanı istemiyorum" girdiğim kapıyı açık bırakarak içeri girdim, onlar için gelin demekti. Annemin odasına yönelip sanki içerdeymiş gibi kapıyı çaldım ne kadar ses gelmeyeceğini bilsem de annemi orada hissetmiştim. Yavaşça kapıyı araladım gıcırtı sesi evdeki sessizliği bozmuştu, oldukça ürpertici ses çıkmıştı. Odaya girdiğimde yatağının bozuk hali, komodindeki çerçeveli fotoğraflarımız ve her hafta sonu aldığım papatyaları gördüğümde içimdeki burukluk büyüyordur. Ona her zaman aldığım çiçekler etrafta seriliydi. Yatağına geçip oturdum, sanki hala sıcacıktı. Sağıma taehyung oturmuş soluma ise jungkook.
"özür dilerim" fısıltıyla kaşlarım çatılmıştı kooka dönüp "ne dedin?"
"her şey için özür dilerim, ben sadece öfkemle hareket ettim. Önümde eriyordun jimin, nedenini bilmemek beni mahvediyordu. Arkadaşın olarak bilmek hakkım diye düşündüm ama sen hala susuyordun. Köpek gibi pişmanım bunu bilmeni istiyorum. Affetmemek hakkın." ağlamaları arasında cümlelerini kurmaya çalışıyor ama hıçkırıkları buna izin vermiyordu.
Derin nefes alarak " seni çok seviyorum jiminie sen benim için ilk göz ağrımsın kimse benim gibi çelimsiz birini arkadaş olarak görmese bile sen gördün. Beni korudun, bir derdim olduğunda yanımda oldun. Hayatımın aşkının peşinden gitmeme yardım ettin. Ben ne yaptım peki seni acılarınla bırakıp gittim." dedi. Annem ile olan son resmimizi elime alıp camdan dışarı baktım. Yağmurun yağmasıyla odaya toprak kokusu sardı.
" iki yıl önceydi... " anlatmaya nasıl başlayacağımı bilmiyordum tek istediğim içimdeki sıkıntıları götürmekti, daha doğrusu rahatlamak istiyordum omuzumdaki yükler bana çok ağır geliyordu. "... Telefon geldiğinde neye uğradığımı şaşırdım annemin yoğun bakımda olması sonrasında doktorun artık komada olduğunu söylemesi daha dün gibiydi. Yanımda olmanızı isterdim. Seni o akşam aradığımda telefonlarıma bakmanı mesaj attığımda geri dönmeni isterdim. Geri dönmedin bende sonrasında mesajları sildim. Annemi evde tek bırakamazdım, hayatım cehennemken onu kaybedemezdim. Akşam uyuyamıyordum tek istediğim annemin yanında olmasıydı, zarar görmemesiydi. Sabahları ise kalkamıyordum. Çok yorulmuştum, tanrıdan tek istediğim canımı almasıydı. Hayatım bu kadar berbat haldeyken size yetişmeye çalışıyordum. Söylesenize benim suçum nerede, herkese ne yaşadığımı anlatamıyordum."
" iyi de hiç mi bay park sana yardım etmiyordu" göz yaşlarımın arasında dalga geçerek gülümsedim. "yaptığı şeyleri neden üstlensin"
"nasıl yani.. Bunları baban mı yaptı"
"yapmayacağına inanıyorsun, daha doğrusu inanıyorsunuz" hemen bana dönüp sarıldı. Bu kucaklaşma için ne zamandır bekliyordum kimse beklemezdi. Ayağa kalkıp cama doğru ilerledim, gözlerimi kapatıp toprak kokusunu içime çektim. Koku bana huzuru veriyordu, o toprağın kokusu ah o güzel koku özlediğim bir hissi hatırlatıyordu.
" ben hep sizi sevdim, seveceğim, bana ne yaparsanız yapın ama affetmeyeceğim tek şey sadakatsizliktir kook. Benden ayrılır ayrılmaz başkasının koynuna giden yoongiyi üzgünüm ama affedemem. Beni kendi yerine koy ve düşün kook sen sevgilinden ayrılıyorsun bir hafta geçmeden başka biri ile kol kola geliyor ne düşünürsün. Emin ol daha fazla anlatamam dilim varmıyor. Tae sana anlatır."
"neden veda ediyormuş gibi konuşuyorsun"
"çünkü ediyorum" arkamı dönmem ile ikisine baktım. Jungkook telaşla yerinden kalkmış yanıma gelmişti. Sarıldığında ağlaması daha da şiddetlendi.
"bunu bize yapma lütfen jimin. Aramızdaki soğukluklar geçip gidecek ama bizi böyle cezalandırma. Yoongi seni sinirlendirmek için yaptı o sevgiliyi bence, yapma bize bunu"
"gidebilirsiniz, işlerim var"
Bir an önce babamla konuşmam gerekiyordu. Taehyung ve jungkooku odamda bırakıp babamın odasına yöneldim. Arkadan duyulan ağlama seslerini umursamadım. Kapının önünde durmuş olanları düşünüyordum Karısı ölse de onun için işleri daha önemliydi. Odaya girdiğimde bakışları bana yöneldi "senin ne işin var burada arkadaşlarının yanında olman gerekmiyor mu" başımı iki yana salladım.
"konuşmamız gerekiyor" sesim ağlamamdan dolayı kısık çıkıyordu. Aklımda binlerce soru geziyordu. "annem öldüğünde bile nasıl olurda kafanı işlerinden kaldırmazsın bunu anlayamıyorum bay park" sinirimden odanın içinde dolanıyor. Beni tatmin edecek bir cevap bekliyordum. Kendisi ısrarla susuyor beni izlemeye devam ediyordu.
" hayatımda başka biri var" tahmin etmiştim. Son zamanlarda eve gelmemesi, gelse bile fazla durmadan gitmesi hepsi bunları kanıtlıyordu.
" evlisin ama sen başkalarının koynuna gidiyorsun. Söylesene annemin aniden ölümü sence de çok tesadüf değil mi?"
" kabul etmesem de sen benim oğlumsun jimin, biliyorum ki tahminlerin var. Sence de anneni o yatağa daha fazla uzun süre tutmak ona acı vermek değil midir?" Dedikleri üzerine alayla baktım. Gerçekten karşımdaki şahıs benimle ciddi mi konuşuyordu yoksa dalga mı geçiyordu.
" sen ciddisin yani. Komaya sen sokan değilmiş gibi şimdi de kenarı çekilip iyi koca rolünü mü oynuyorsun, sen..?!" masanın üzerinde ne varsa yere sermiş öfkemi sunuyordum. "annemi aldatmanı yüzsüz gibi karşıma gelip söylüyorsun. Ne zaman evleniyorsun peki annemi öldürdükten sonra mı? Tabi buna cevabın varsa" sözcüklerimin hiç bir onu etkileniyordu.
Arkasına yaslanıp sinirimi ve hıncımı güzel bir keyifle beni izliyordu. Demek ki artık onun istediği gibi oynamalıyız oyunları. "ben park jimin artık senin gibi birini tanımıyorum"
"öyle mi peki park jimin ne yapmayı planlıyorsunuz?" alayla gülümsemesi sinirlerimi daha çok alt üst etse de, sakin kalmaya çalışıyordum. " paran mı var yoksa seni destekleyen bir yakının mı?" şerefsiz tam da istediği yerden vuruyordu.
" Mi capisci molto, Mr. Park ( Beni çok yanlış anladınız bay park)" kaşlarını çatmasıyla iyi yolda olduğumu anlamam zor olmamıştı. "O non mi capisci, scusa ho dimenticato che sei un essere miserabile. Ops (Yoksa beni anlamıyor musunuz pardon sizin sefil bir varlık olduğunuzu unutmuşum. Ops)" gülerek yüzündeki dehşet ifadeye bakıyordum.
"annemin yarı İtalyan olduğunu ne çabuk unuttunuz. Peki size bir soru bilirseniz ödül vereceğim . İtalyanın neyi meşhurdur?" beklentiyle gözlerine bakıyor ama herhangi bir cevap alamıyordum. "size yardımcı olmamı ister misiniz italyanın mafyası meşhurdur bay park. Ailesi onu reddetse de beni dışlarlar mı zannediyorsunuz" herhangi bir tepki vermesini istiyordum, böyle daha da sıkıcı oluyordu.
"Nutriti nella tua discarica, topo sporco. Perché sei secolare ad esso (Çöplüğünde beslen seni pis fare. Çünkü sen buna laiksin)" kapıya yönelmiş son kez arkamı döndüm. Tahmin ettiğim gibi çaresizliğin içine düşmüştü. İstediğim gibi korkuyu empoze etmiştim, yapması gereken tek şey beklemesiydi. Odasından çıktığımda derin nefesler alıp veriyordum. Kapının önünde durup sakinleşmeye çalışıyordum. Annemi geride bırakıp ölümüne sebep olmasını sağlayan o kadını da mahvedecektim. Sinirden böyle düşünüyor olabilirdim ama babamı elini kolunu sallayarak gezmesine izin vermezdim. Evli bir adamla ilişki yaşayan o kadını asla unutamazdım.
Telefonu cebimden çıkarıp yıllardır aramak istediğim ama hep ertelediğim numaraya tuşladım. Nasıl bir tepki vereceğini de bilmiyorum. Konuşmak istesem de konuşamazdım, ya benimle konuşmak istemezse sonuçta beni hiç görmemişti. Numarayı tuşladığımda çalma sesleri kalbimi yerinden çıkaracak kadar hızlı atıyordu.
"Pronto, chi parla? ( Alo, Alo kimsiniz?)" kalın, hırıltılı bir erkek sesi duymam ile ne diyeceğimi unutmuştum.
" Incontro con Vincenzo Casosano. ( vincenzo cassano ile mi görüşüyorum.)" konuşmam ile bir duraksama yaşadığının farkındaydım. Telefonun kapanmasıyla konuşmak istemediğinin farkındaydım. Bu günde yanımda olmasını isterdim. Kız kardeşinin cenazesinde olmasını, bana destek olması gerekirdi.
YOU ARE READING
Delphinium -Yoonmin-
Fanfiction" benim acılarımı hiç bir zaman fark etmedi. Öptüğünde neden boynumun mosmor olduğunu, resim çizmediğimi, bel ağrısından doğrulamadığımı, sevdiğim halde neden saçımı uzatamadığımı hiç sormadı. Yanına zar zor gittiğimde ilaç kullanmaktan gözlerimin b...