Eve girdikten sonra elindeki poşetleri mutfağa bırakıp aldığı şeyleri yerleştirmeye başladı Jisung.
Tam sebzeleri yerleştirirken telefonu çaldı, elindekileri tezgaha bırakıp telefonu açtı.
"Alo?"
"Han Jisung,"
Sesinden tanıdığı üzere bu geçen ki adamdı. Ona numarasını vermediği için nasıl aradığını bilmiyordu. O an ki şaşkınlıkla cevap veremedi.
"Kapıyı açacak mısın yoksa kendim mi gireyim?"
Açtığı müzikten dolayı kapının çaldığını duymamıştı Jisung. Yine cevap vermeden hızlıca kapının oraya gidip kapıyı açtı.
"Rock seviyorsun sanırım,"
diyerek Jisung'un davetini beklemeden içeri girdi adam.
Jisung sadece onu izliyordu, ne tepki vereceğini bilmiyordu.
"Bir şey sorabilir miyim?"
dedi çekingen bir tavırla.
Etrafta gezdirdiği gözlerini ona yöneltti Minho.
"Sor,"
"İsminiz nedir?"
Üzerindeki bakışlardan rahatsız hissettiği için gözlerini kaçırıyordu Jisung.
Onun aksine Minho, gözlerini Jisung'dan hiç ayırmıyordu.
"Lee Minho."
Jisung'a korku veren, aynı zamanda da çekici gelen o kişi.
Lee Minho.
Bir süre baktılar birbirlerine öylece.
Daha sonra Jisung ayağa kalktı odasından bir paket getirdi.
"Beyaz gömlekten kahve lekesi çıkmaz, ben de yenisini aldım."
diyerek Minho'ya uzattı paketi.
"O gün çok sinirlenmiştim sana."
Ekledi.
"Toplantıya sweatshirtle gelen tek kişi bendim, kafayı yiyecektim."
"Üzgünüm,"
Üzerindeki sweatshirtü çıkarıp paketten çıkardığı gömleği giydi Minho.
Jisung onun bir köşeye attığı sweatshirtü alıp odasına götürdü.
Geri geldiğinde hala ayağa kalkmayan Minho'ya baktı.
"Gitmeyecek misiniz?"
"Hayır,"
"Ne demek hayır?"
"Ben gelmeden önce ne yapıyorsan, ona devam et."
"Siz ne yapacaksınız?"
"Seni izleyeceğim."
"Neden?"
"Keyfim öyle istiyor."
Jisung duraksadı. Evinde yabancı bir adamın olması, üstüne gitmemesi onu bir hayli geriyordu.
Tedirgin gözlerle baktı Minho'ya.
"Korkma, sana zarar verme gibi bir niyetim yok."
dedi Minho.
"Kim olduğunuzu bilmiyorum, ister istemez tedirgin oluyor insan."
"Kim olduğumu zamanı gelince en iyi şekilde öğreteceğim sana."
Jisung ayağa kalktı ve adamın tam karşısına geçti.