"Gelmene gerek yok, diyorum."
Oflayarak konuştu Jisung.
"Sen neden beni hiç dinlemiyorsun Han?"
"Çünkü sinirlerimi bozuyorsun,"
"Öyle mi?"
Minho Jisung'u belinden tuttuğu gibi kendine çevirdi.
"Hm?"
Jisung evinin önünde olmanın telaşıyla etrafına baktı. Biri görse hiç iyi şeyler olmayacağını biliyordu, komşulardan gelecek dedikodulara katlanabileceğini sanmıyordu.
"Minho bak, eve geçip konuşalım."
"O eve girdiğin zaman çıkmamak için inat edeceğini ikimiz de biliyoruz."
"Biri bizi bu şekilde görürse, çıkacak dedikoduları tahmin bile edemezsin."
"Son kez söylüyorum Han,"
Ekledi.
"Ya sen gelirsin ya da ben seni götüreceğim."
"Ama-"
"Soru sordum."
Jisung kafasını zaten dibinde olan adamın omzuna yasladı ve derin bir nefes verdi.
"Tamam, pes ediyorum."
"Güzel, ben de öyle düşünmüştüm."
Minho kollarını Jisung'un belinden çekti ve arabaya yöneldi.
"Çok sinir bozucusun,"
Jisung da onun arkasından oflayarak arabaya bindi.
Oldukça büyük olan eve geldiklerinde, Jisung evin dışında duran silahlı adamlardan korkmuştu.
Minho'nun kolundan hafifçe tutmuş ve onun arkasına geçmişti.
"Korkma,"
dedi Jisung'un elini tutarak.
"Sana zarar veremezler,"
"Ama silahları-"
"Silahlarınızı kaldırın, misafirim burada olduğu sürece onun yanında silah kullanmayacaksınız."
"Emredersiniz efendim!"
Adamların cevabına karşın tatmin olmuşcasına bir bakış attı onlara Minho.
İçeri girdiklerinde Jisung, Minho'nun elini bırakıp rahatlarcasına bir nefes aldı. Her ne kadar o adamların kendine zarar vermeyeceğini bilse bile, korkuyordu. Elinde olan bir şey değildi bu.
Jisung, oldukça büyük olan ve çok iyi dizayn edilmiş, siyah ve grinin hakim olduğu evi gezmeye başladı.
"Tek başına mı yaşıyorsun burada?"
Şaşkınlığını gizleyemeden sordu.
"Evet,"
"Ailen yok mu?"
Sorup sormamakta çok kararsız kaldığı o soruyu sonunda sormuştu Jisung.
"Yoklar, hiçbir zaman da olmadılar."
"Nasıl?"
"Yoklar işte Han, üsteleme."
"Tamam, sen bilirsin."
Saat ilerledikçe Jisung'a uyku çöküyordu. Sabahtan beri çok yorgundu, buraya gelmeden önce ki amacı eve gidip uyumaktı.
Ayağa kalkıp telefonla ilgilenen adamın yanına gitti.
"Eve girdirmedin beni, pantolonla uyuyabileceğimi mi düşünüyorsun?"
Minho telefonu kapatıp gözlerini ona çevirdi.
"Gel benimle,"
dedikten sonra kendi odasına doğru ilerlemeye başladı, Jisung da onun arkasından geliyordu.
Dolabı açıp bir şort verdi Minho, ona.
"Dalga mı geçiyorsun?"
"Hayır, eşofmanlarımın sana olacağını düşünmüyorum sadece."
Onun yüzüne bakmadan üzerindeki gömleği çıkarmaya başladı Minho. Jisung odadan çıkıp banyo olduğunu düşündüğü yere girdi ve Minho'nun ona verdiği şortu giydi.
Tekrar içeri geçtiğinde, üzerinde hiçbir şey olmayan yarı çıplak adamı görmesiyle kafasını çevirdi.
"Niye üzerine bir şey giymedin ya?"
"Evde böyle dolaşırım ben, beğenemedin mi?"
Yavaş yavaş adımlarını ona yaklaştıran adam, onun bu şirin haline gülümsedi.
Kafasını çevirmesiyle dibinde olan bedenle geriledi ve bu az önce çıktığı odaya girmesine sebep oldu.
Onunla birlikte içeri giren Minho, ardından kapıyı kilitledi.
"Beğenemedin mi, hm?"
Duvarla kendi arasına aldığı çocuğun yüzüne doğru eğilerek konuştu.
Jisung gözlerini kaçırdı ondan, aralarındaki mesafe bu kadar azken heyecanı konuşmasına engel oluyordu.
"Şey,"
"Gözlerime bak,"
Tek eliyle onun çenesinden tutup hafifçe kaldırdı ve kendisine bakmasını sağladı.
"Dinliyorum şimdi,"
"Çok şeysin,"
"Hm?"
"Uykum var, nerede uyuyacağım ben? Göstersene,"
dedikten sonra Minho'nun kolunun altından geçip içeri gitmek için kapıya yöneldi. Kapının üzerinde olan anahtarla kilidi açıp içeri gitti.
Minho onun arkasından gülerek içeri geldi.
"Şuradaki odada uyuyabilirsin,"
Eliyle bahsettiği odayı işaret etti.
"Tamam, iyi geceler."
"İyi uykular, bir şey olursa gel yanıma."
"Gerek yok,"
deyip odaya girdi ve direkt kendini yatağa attı.
Bir anda ne olmuştu, hayatı nasıl bu kadar değişmişti? Her şeyin bu denli hızlı olması ve bu adamla arasındaki ilişkinin neden böyle olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu.
Evet, bazen hayat umduğumuzdan hızlı ilerleyebilir. Hiç beklemediğimiz anda, hiç tanımadığımız insanlar hayatımıza girebilir.
Duygusal olarak sevgiye muhtaç olduğumuz zamanlar, bize ilgi gösteren insanlara çok çabuk bağlanır ve onları tam olarak hayatımızın merkezine koyarız. Yokluğunda çok özlediğimiz birine benzeyen biriyle karşılaşınca bu süreç daha da hızlanır. Yaşamımız boyunca yanlış yaptığımız bir şeydir bu aslında.
İşte Jisung da bu yüzden Minho'nun kendisine yakınlaşmasına izin veriyordu. Çünkü Minho, babası gibi hissettiriyordu. İstemese bile psikolojisi hızlıca bağlanmıştı ona.
Düşüncelerini bir kenara bırakıp kendini uykunun kollarına bıraktı Jisung.
Minho ise ilk defa birine karşı böyle hissediyordu. Sanki onu her şeyden koruması gerekiyormuş gibi hissettiriyor, en ufak canı yansa dünyaları yakası geliyordu.
Normalde herkesle gönül eğlendirirdi, kimseye itaat etmez, canını sıkanı öldürürdü. Fakat bu kez, Han Jisung'a yeniliyordu.
Lee Minho, bir orduya meydan okurken bir kişiye esir düşmüştü.
anlatmak istedigimi neden bazi seylerin hizli ilerledigini umarim anlatabilmisimdir
okudugunuz icin tesekkur ederim😔✊🏻