Mesajda bahsedilen saat yaklaşırken Jisung evden çıktı. Minho'ya haber vermemişti, küçük şeyler yüzünden onun işinden etmek istemiyordu.
Parka yaklaştığında etrafın boş ve sessiz olması Jisung'u germişti ama rahat bir tavırla etrafta gezdirdi gözlerini.
"Memnun oldum Han Jisung,"
Duyduğu sesle arkasını döndü ve kendine doğru sırıtarak bakan adama gözlerini çevirdi. Tanımadığı simayla birkaç adım geriye gitti.
"Sen kimsin?"
diye sorduğunda adam ona biraz daha yakınlaştırdı adımlarını.
"Baban nasıl, diyeceğim de... Ölmüştü, değil mi?"
Yüzündeki gülümsemesi artarken Jisung'a yaklaşmaya devam ediyordu.
"Sen kimsin, dedim."
"Nasıl tanıtsam kendimi?"
Düşünüyormuş gibi yapıp yüzündeki sırıtışı tekrar dudaklarına yerleştirdi.
"Babama Bay Kim derdiniz mesela?"
Jisung duraksadı. Etraftaki her şey durmuştu sanki. Birkaç adım geriye gitti yeniden.
"Tanıdığını düşünüyorum,"
diyerek ona yaklaştı Seungmin.
Jisung hiçbir şey söylemiyor, yalnızca yere bakıyordu. Babasını öldüren adamın çocuğuyla karşı karşıyaydı. İçinde nefret vardı, bu nefreti kusmak istedi. Karşısındaki adamın yakalarından tuttu öfkeyle.
"Orospu çocuğu,"
diyerek bir yumruk geçirdi onun yüzüne. Seungmin geriye doğru sendelediğinde Jisung tekrar ona vuracaktı fakat kollarından tutan iki adamla durmak zorunda kaldı.
Seungmin öfkeyle cebinden çıkardığı silahı onun çenesinin altına dayadı ve göz göze gelmelerini sağladı. Jisung şu an o kadar sinirliydi ki ne silah umrundaydı ne de başka bir şey.
"Sonun baban gibi olacak Han Jisung."
dedikten sonra, Jisung'u tutan adamlardan biri onun boynuna bir iğne sapladı. Jisung vücuduna giren sıvıyla dengesini kaybederek duraksadı.
Birkaç dakika sonra tamamen bilinci kapanmış haldeydi.
---
Minho eve geldiğinde ceketini çıkararak seslendi.
"Han,"
Karşılık olarak cevap gelmeyince evi dolaşmaya başladı. Hiçbir yerde yoktu. Yatak odasına girdi, orası da boştu. Adımlarını banyoya yöneltti ve kapıyı tıklattı birkaç kez.
"İçeride misin?"
Ses yoktu yine.
"Bebeğim?"
Kapıyı açtı ve boş banyoya baktı. Endişesi öfkeye dönüşmeye başlamıştı. Telefonunu çıkarıp onu aradı ama telefonu kapalıydı.
Hızla korumaların baş görevlisi olan adamı çağırdı.
"Jisung nerede?"
Kafasını yere eğmiş ve ellerini önünde birleştirmişti karşısındaki adam.
"Efendim, saat beş gibi çıktı evden. Haberiniz var zannediyorduk,"
Minho sinirle nefes aldı.
"Haberim var ya da yok, siktiğimin işini düzgün yapın bir kere de!"
"Haklısınız efendim,"
"Defol git, herkesi topla. Her yeri aratın, bakmadığınız yer kalmasın."
"Emredersiniz efendim,"
---
Gözlerini açtığında başı deli gibi ağrıyordu. Yattığı yerden doğrulup etrafa bakındı. Tamamen siyah döşenmiş bu odada yalnızca kendi yattığı yatak beyazdı.
Daha nerede olduğunu kavrayamazken kapı açıldı ve içeri giren adama baktı kaşlarını çatarak.
"Günaydın Han Jisung,"
Jisung ayağa kalkmaya yeltendiğinde bir şey onu durdurdu, elleri yatağa bağlıydı.
Seungmin ona sırıtarak yaklaşırken cebinden telefonunu çıkardı.
"Özledin mi biricik sevgilini, arayalım mı?"
"Sikik,"
diye bir küfür mırıldanırken ellerine bağlı olan ipten kurtulmaya çalıştı.
"Ağzın çok bozuk senin, ayıp ediyorsun Jis."
Seungmin telefonunu çıkardı ve Minho'yu aradı. Jisung'un yanına oturdu, ona gülerek.
"Alo?"
Jisung Minho'nun sesini duyduğu anda içini bir huzur kapladı ve derin bir nefes verdi.
"Ah, merhaba Minho."
"Kim Seungmin,"
"Hemen de tanıdın, aferin."
"Uzatma, ne istiyorsun?"
"Sevgilinin ölümünü bizzat izlemeni istiyorum Lee,"
diyerek gülerken Minho öfkeyle nefes verdi.
"Jisung'a elini sürersen seni yaşatmam orospu çocuğu!"
"Minho, sakın sinirlenip kendine zarar verme. Ben iyiyim,"
Seungmin konuşacakken Jisung onun sözünü kesmişti. Ağlamamak için kendini tutmaya çalışsa da sesi titriyordu.
Sevgilisinin sesini duyan Minho, sakinleşmeye çalışmıştı.
"Korkma güzelim, geleceğim ben."
"Geleceksin, biliyorum. Gelirsin sen,"
"Gelirim,"
"Sizin o aptal aşk konuşmalarınızı duymak istemiyorum. Konuya gelecek olursak,"
Jisung'un yanından kalkarak konuştu Seungmin.
"Sana göndereceğim adrese yalnız gel, aksi takdirde güzel sevgilin daha çok acı çekebilir."
"Orospu çocuğu, onun saç teline zarar verirsen sikerim seni."
"Ben de seni seviyorum Lee,"
Minho telefonu kapatıp gelen mesaja baktı ve adamlarına haber verip hızla evden çıktı. Kendisi bir arabayla tek başına gidiyor gibi gösterirken arkadan gelen sivil araçlar da ona aitti.
Kim Seungmin'in karşısına yalnız çıkacak kadar saf değildi.
Mekana geldiğinde kapıdaki adamlar onu içeri almıştı. Diğer adamları ise henüz o tarafa varmamış, doğru zamanı bekliyorlardı.
Kapıdaki adamlardan biri Minho'nun üstünü ararken Minho sinirle onu itti.
"Kim Seungmin nerede?"
dediğinde aniden büyük ve boş odadaki tüm ışıklar kapandı. Bir süre sonra adım sesleri duyuldu ve ışıklar tekrar açıldı.
"Hoş geldin Lee,"
Minho sesin geldiği yöne dönünce Jisung onu görmenin verdiği rahatlığı yaşadı.
"Minho,"
diyerek onun yanında koşacakken Jisung'un kollarından tutan iki adam buna engel oldu.
Minho bakışlarını yumuşatıp Jisung'a baktı ve gülümsedi.
"Buradayım,"
Jisung da ona karşılık olarak dolu gözleriyle gülümsedi.
"Buradasın."
Seungmin derin bir iç çekti ve göz devirerek elindeki silahı Jisung'un saçları arasında gezdirdi.
"Çok sıkıcısınız,"
Minho'nun gözleri yeniden eski halini alırken bir adım yaklaştı Seungmin'e.
"Yavaş ol Lee, her adımında bir kurşun yiyebilir sevgilin."
selamkizlar