-4-
Gömleğini iliklerken masaya yaslanıp kıyafetinin fermuarını çeken kadından saatine çevirdi bakışlarını. Kolundaki saate bakarak "Geç olmuş, eve geçmeliyim." dedi Akel.
Suratında keyifli bir ifadenin hüküm sürdüğü Yeşim ise davetkâr bir ifadeyle "Benim evde devam edebilirdik." teklifini yaptıysa da Akel pek istekli görünmüyordu.
Aklı karman çorman düşüncelerin esiriydi. Sadece "Ebru merak eder, aramıştır şimdi bir sürü." demekle yetindi. Bir yandan karısını aldatırken diğer yandan onun merak etmesini önemsemesi nasıl bir tezattı bilmiyordu. Öte yandan başka bir kadınla olduğu için de suçluluk duyuyordu ama kendini durduramıyordu.
Yeşim'se ona tepesinde duran vicdan azabı gibi davranmaktan imtina etmiyordu. "Aldattığın karını düşünmen ne ince." dedi kinayeli bir sesle.
Aksi bir ses tonuyla "Ne saçmalıyorsun sen Yeşim?" diye söylenirken kravatını bağladı. Sabah karısı Ebru'nun bağlayıp koyduklarının arasından seçip aldığı kravatı öğlen Yeşim'in çözmesine izin verirken bu kadar rahatsız olmamıştı. "Sana gidersek eve gecikirim, Ebru şüphelenir. Kaç gündür geç gidiyorum zaten eve."
Alayla tısladı gülerek. "Onun bir şeyden şüphelendiği yok, aşkından kör olmuş bir aptal gibi merak etme." Gözlerini devirdi. "Dünyadan haberi yok."
Bakışlarını az önce şehvetle seviştiği kadına çevirdi. "Karım hakkında düzgün konuş Yeşim." Ne olursa olsun karşısındaki kadının karısı hakkında ileri geri konuşması sinirlerini bozmuştu.
Yeşim de altta kalmayıp zehirli dilini sokmak için fırsatını bulmuştu. "Ne oldu Akel Bey, karını benimle aldatırken sesin böyle çıkmıyordu? Kapımda Mart kedisi gibi dolanıp dururken böyle dayılanmıyordun, ne oldu? Birdenbire kıymete mi bindi karın?"
"Adı üstünde Yeşim, karım. Elbette onun bir farkı var." Yüzüne baka baka bunu söyleyebilmişti Akel.
O an bu sözler çok kanına dokunmuştu Yeşim'in. Öfkeden kızaran gözlerini karşısında dikildiği adamın gözlerine çevirdi ve işaret parmağını salladı. "Bir daha sakın kapıma geleyim deme, piç kurusu." Hızlı adımlarla kapıya doğru yürürken son kez arkasına baktı. Akel'in engel olmasını bekliyordu ama olmadı. Daha da hırslanarak dudaklarını birbirine bastırdı ve kapıyı çarparak çıktı.
Onun peşinden gitmek ya da durdurmak Akel'in içinden gelmemişti. Belki de böyle bitmesi iyi olmuştu. Tabii eğer gerçekten bittiyse. Çünkü Yeşim'in gelgitlerine alışmıştı. Ne zaman Ebru hakkında bir konu açılsa, onun hakkında olumlu bir şey söylese çıldırıyordu Yeşim. Ama söylediklerinin hiçbiri yalan değildi ki. Ebru onun karısıydı. Elbette laf söyletmeyecekti. Tamam, iyi hoş eğleniyorlardı ama... Sapla samanı karıştırmamak gerekti. Akel Yeşim'e hiçbir zaman ciddi sözler vermemişti.
Ebru'yu seviyordu. Sevmişti. Onunla yaptıkları tam anlamıyla aşk evliliğiydi. O her zaman anlayışlı, iyi kalpli, onu mutlu etmek için çabalayan uysal bir kadındı. Onu bir gün olsun kırmaz, kırıcı tek bir söz etmemeye çalışırdı. Arkadaşlarının, birlikte iş yaptığı insanların parmakla gösterdiği dört dörtlük biriydi. Tüm bunların farkındaydı. Ancak onları bu noktaya tam olarak hangi olayın getirdiğini bilmiyordu.
Ebru'yu hâlâ sevdiğini iddia etse de bazı şeyleri batıyordu sanki ona. Alışık olmadığı bir düzenin parçası gibiydi. Her zaman anlayışlı, alttan alan, iyilik timsali bir kadındı. Ondan tek bir an bile şüphelenmezdi mesela. Hiçbir zaman yalan söyleyeceğini düşünmezdi. Hep sessiz sedasız, uysal biri olması, iyilik meleği gibi etrafta gezinmesi canını sıkıyordu. Hiç gerçek gelmiyordu ona. Bir kadın bu kadar iyi kalpli olabilir miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Yıldızlar
General FictionDoğu Karaçay, rakibini bitirmek isteyen hırslı ve gizemli bir adam. Ebru Akyel Çelik; en yakınının ihanetine uğramış, masumiyetini bir kenara bırakıp tamamen değişmeye hazırlanan canı yanmış bir kadın. Bu hikâye, iki yabancıyı bir araya getiren kade...