-9-
❝Ebru❞
Bavullarla eve gelirken bende ufaktan bir bayram havası, belki de hayat ışıltısı vardı. Belkıs anne gelmişti. Birkaç gün burada kalacaktı. Zamanlaması kötü olsa da Belkıs anneyi severdim ben. Oğlu Akel'in tam tersiydi. Sıcakkanlı, anaç, anlayışlı, affedici... Gülen bir yüzü vardı her zaman. İnsana hayat enerjisi depoluyordu sanki. Bu yüzden onun gelişine istemsiz de olsa sevinmiştim.
Sağ olsun, duygularımız karşılıklıydı. Belkıs anne de beni pek severdi. O da beni gördüğüne çok mutlu görünüyordu. Eve gelip rahatça salona geçtiğimizde sıkı sıkı sarılıverdi bana. "Kızım... Ne uzun zaman oldu, özlemişim."
"Belkıs anneciğim..." Başımı omzuna koydum beni kızı gibi gören kadının. "Hep gel diyorum gelmiyorsun."
"Fırsat mı oluyor be yavrum? Anca." Bakışları gölgelendi ayrıldığımızda bana bakarken. "Sen iyice zayıfamışsın. Hasta mısın yoksa?" Kızar gibi baktı ve beni azarlamaya hazırlandı. "Yoksa sen de o zayıflama meraklıları gibi diyet yapıp aç mı bırakıyorsun kendini?" Daha cevap vermeme gerek kalmadan savunmaya geçti. "Biblo bebek gibisin çocuğum, ne gerek var öyle şeylere? Sakın bak, sakın."
Güldüm yumuşacık. "Yok anneciğim, öyle bir şey yapmıyorum merak etme." derken omzuna dokundum. "Sadece son günlerde biraz yoğun çalışıyorum." sözüyle geçiştirdim. Yaşadığım korkunç şeylerle kadıncağızın da yüreğine indirmek istemedim. Oğlunun ne haltlar karıştırdığını öğrenseydi hücceten giderdi maazallah.
Belkıs annenin bakışları oğluna döndüğünde duvara yaslanmış sırasının gelmesini bekleyen Akel ellerini iki yana açtı. "Sonunda bir oğlun olduğunu hatırladın Belkıs Hanım."
Kadınsa sarılmadan önce "Karına iyi bak hergele! Bak, görmüyor musun erimiş bitmiş kızcağız." diye fırçaladı oğlunu.
Hâlinden gayet memnun olan Akel'se gözlerini devirdi. "Hiç de kıyamaz gelinine."
"Sensin gelin! O benim kızım, kızım. Dış kapının mandalı olan sensin."
Gülüştük. Hemen Belkıs annenin çantalarını kenara alıp pardesüsünü çıkarmasına yardımcı oldum. "Sen hemen geç anne. Salonda biraz dinlen, ben iki dakikaya masayı hazırlarım." Sabah gün aydınlanmadan kalkıp Belkıs annenin sevdiği şeyleri yapmıştım. Biraz aceleye gelmişti ama umarım beğenirdi.
"Ne ara yaptın çocuğum? Zahmet etmeseydin, zaten çalışan kadınsın."
"Yok canım, hemen bir çabuk yapıverdim öyle işte. Hadi sen geç otur, biraz soluklan."
Her işe burnunu sokan Akel'se bu konudan da geri kalmadı. Annesinin yanında erkeklik yapacak ya, böbürlenerek "Yapacak tabii anne, her gün mü geliyorsun bana? Kırk yılın başında." deyiverdi. Sanki o söylemese ben yapmayacaktım, onun küçücük beyniyle hareket ediyordum.
Ama Belkıs anneye bu içi hava dolu laflar söker miydi? Sökmezdi tabii. Hemen bir "Hoşt, eşşoğlusu!" çekti oğluna. "Çok biliyorsan kalk sen yap. Öğretmenlik şirket yönetmeye benzemez. Kızcağız iki işi birden götürüyor. Hem çocukları öğretmek, hem ev işleri kolay mı da boş teneke gibi tıngırdıyorsun?"
Onun bu sözlerine gülmeden edemedim. Akel'se biraz bozulmuştu ama sezdirmedi annesine. "Aşk olsun anne ya."
"Aşk olmazsa meşk olsun. Senin böyle karın varken onu el üstünde tutman gerekir, ezdirmemen gerekir."
"Ne yaptım ki ben şimdi?" Annesini koluyla omuzlarından sararken salona doğru ilerledi. "Gel bakalım Belkıs Hanım, yıllık fırçanı da attığına göre baş köşeye otur da rahatına bak biraz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Yıldızlar
Ficção GeralDoğu Karaçay, rakibini bitirmek isteyen hırslı ve gizemli bir adam. Ebru Akyel Çelik; en yakınının ihanetine uğramış, masumiyetini bir kenara bırakıp tamamen değişmeye hazırlanan canı yanmış bir kadın. Bu hikâye, iki yabancıyı bir araya getiren kade...