Birileri gider, birileri gelir.
Hayat ki, gidenin gitmekte olduğunu zamanla anlarsın.
Savaşçı, kendide buralara öldüre öldüre geldiği için anlar zamanının dolmakta olduğunu.Herkesten önce sezer.Herkesten önce görür. Herkesten önce anlar.
Hayatta yükselişte aslında bir travmadır. Elde ettiğin mertebede, başarıda ezilirsin.Savaşçı kimlerle gezdiğine, kimlerle arkadaşlık ettiğine, kiminle aynı yolda yürüdüğünü, kiminle aynı timde olduğunu, kiminle aynı cephede savaştığını iyi seçer.
Eğer iyi seçmezse dipsiz bir çukura düşer.
Ve onu kimse oradan kurtaramaz.
Eğer bir mertebeye birilerini yerinden ederek gidilirse, o taht eninde sonunda yıkılacaktır.O mertebeye kanla, gözyaşıyla, korkuyla, defalarca ölerek kazanacaksınız. Elinize tutuşturulan silah, birini öldürmeniz için değil. Savaşmanız için verilir.
Önünüze her çıkana kurşun sıkmayın.
Belki de sizinle aynı cephede savaşacak, size yardım edecek kişidir o.
Sadece o silaha da güvenmeyin.Bizim en güçlü silahımız kendimiziz, içinde kurşun olmayan.
Karanlığımız, çocukluğumuz, hayatlarımız...
En güzel tarafı da mücadele sırasında sizi kimsenin o cephede yalnız bırakmaması, terk etmemesi.Biz yalnız başımıza değildik.
Yanımızda olanlar yoktu, ama bir kere bile olsun yalnız değildik.
Tek başımıza olduğumuz dakikalarda bile sanki içimizde bir şehir hayatı vardı.
Trafik, gürültü, insanlar... Her şey vardı.Biz doğduğumuzda bizim yalnız olmayacağımızı ve daima toplumun, dünyanın, evrenin içinde kaybolmuş biri olarak göründük.
Boğulduk kimi zaman o kalabalıktan, kurtulmak istedik insanlardan ve o atmosferden.
Ama mücadele etmek için o konumdan ayrılmaman gerekir bazen.Ellerimize küçük yaşta silah tutuldu bizim. Dediler ki, "Koru kendini, korun."
Biz de onlara uyduk.
İlk zamanlarda tek başımızaydık, şimdi dünyaya sığamıyoruz.Sahip olduğu tek silah kendisiydi. Ve savunması için yeterli olmak zorundaydı.
🌘Saat sabahın altısı. Eve geldiğim anda uyuya kalmışım. Dün geceden beri olanları unutamıyordum. O sesler kafamın içinde dolanıyordu. Ve ben bir noktaya odaklanmış bir şekilde bakışlarımı çekmeden sesleri dinliyordum.
Silah, baba, asker, Çağlar Özkan...
O da oradaydı. En başından beri. Beni o kurtarmıştı o piç kurusunun elinden. O benim hayatımı kurtarmıştı."Noldu lan?! Hayırdır amına koyayım, he? Bıçak çekiyordun az önce. Noldu götünde mi patladı?"
Tekrar bu cümleyi onun sesiyle duydum. Avazı çıktığı kadar bağırmıştı. Sesinde öfkeden başka bir duygu yoktu o an.
Gözleri kızarmıştı. Tek kelime etmiyordu bana karşı.Asker olduğumu biliyordu. Atak Timi'nin üyesi olduğumu biliyordu. Aynı timdeydik. Onu gördüğümde kimse şaşırmamıştı onun benim müvekkilim olduğuna.
Biliyorlardı çünkü.Haberdarlardı her şeyden. Farkındalardı. Efsun'un bildiğini biliyordum, nede olsa ikimizde aynı adliyede çalışan iki avukatız. Ve en yakın arkadaşım. Ama.. Bana niye söylemedi? Şüpheli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAVELYA
ChickLitİçinde hiç sönmemiş bir ateşin küllerini taşıyan adam ve kendi sınırlarına mahkum edilmiş bir kadının feryatlarının döküldüğü sayfalar... 🌘