Ceyda hoca gülümseyip bana yaklaşır gibi yaptıktan sonra, "Zannettiğin hiçbir şey olmayacak, hiç oraya bakma" dedi.
Bu sefer gülen taraf bendim. Ama bu, buruk bir gülümsemeydi.
"Peki beni neden çağırdınız?" Dedim. Sorumun ardından uzun bi' konuşma başlayacak gibi görünüyordu. Ve yanılmadım...
Sözlerine "bak Kaan!" Diyerek başladı ve "Hocaların senin diğer kız arkadaşlarına çok farklı baktığını söylüyorlar. Bir iki derken tüm hocaların bunu söyleyince seninle konuşmak istedim. Normal arkadaşlıklar edin ve ileri boyuta götürmemeye çalış. Geçen gün sınıftan ders bitiminde elinden tutup götürdüğün kızla aranızda geçenleri kızdan dinledim. Kız hayranlıkla anlatmış olsa da, bu doğru bir şey değil. Sana bir sorumluluk vermek istiyorum." Diyerek tamamladı.
Kendi isteğim dışında bir şeyin sorumluluğunu almaktan nefret eden ben, ne olduğunu merakla "ne gibi?" Diye sordum.
"18 Mart yaklaşıyor. Senin Çanakkale ile ilgili bir şiir okumanı istiyorum." Dedi.
Şiir yazmayı ve gazel okumayı çok sevdiğim için Ceyda Hoca'nın dedikleri beni fazla sinirlendirmemişti.
"Tamam" dedim ve odasından çıktım. O yaşta siyasetle ilgili çok fazla kitap okuduğum için, Türk-Kürt olaylarına ve halkın ezilmesine televizyondan şahit olduğum için, bilinen bir şiiri okumak yerine kendi yazdığım şiiri okumak istedim.
Düşünceme göre sanat halk için vardı ve hep halk için olmalıydı.
Eve gider gitmez elime kalemi aldım ve Grup Yorum'un "Devrim Yürüyüşümüz Sürüyor" isimli fon müziğini açtım. Gözlerimi birkaç dakika kapattım ve açtığımda yazmaya başladım.
Ceyda Hoca'nın okumam için verdiği şiir umrumda değildi. 18 Mart'ın bir gün öncesinde bana bu sorumluluğu verdiği için, şiiri de alelacele verdiği belliydi.
Ve sabah oldu...
Elime kağıdımı alıp okula gittim.
Konu şiir olduğu zaman, aklıma asla birini etkilemek gelmezdi.
Sıram gelince, şiirimden ve kendimden emin bir şekilde kürsüye çıktım.
Fon müziğim çalmaya başladığı an, gözlerimi kapatıp, hiçkimseyi umursamazcasına şiddetli ve vurgulu ses tonuyla yazdığım şu dizeleri okumaya başladım.
Prangalarından kurtulmuş mahkum gibi,
Yarına umutla bakan çocuğun gözleri gibi,
Hevesle emeklemeyen bebeğin gülüşü gibi,
Durma! İlerle! Hangi engel durdurabilir ki seni?
Bugün İzmir'sin, yarın İstanbul, ileride Ankara!
Bolu'da Köroğlu gibi, Anadolu'da Nene Hatun gibi!
Susma! Haksızlık karşısında susma!
Savun hakkını Çanakkale'deki süngü gibi,
Sırtla milyonların hakkını Seyit Onbaşı gibi!
Belki zamanındakiler bilmeyecekler seni!
Ama unutma!
Tarih elbet hatırlatacaktır seni!
Nasıl ki yarından ümit kesmiyorsa doğan güneş,
Sen de umutlarını hapsetme,
Çöken karanlığa inat, yeşert hayallerini...
Kaan konuşur, Meftun dinler, kalem yazar!
Nakşedilen her kelâma bak ve gör kendini!
Gözlerimi açtığımda tüm hocalar ve öğrenciler beni ayakta alkışlıyorlardı.
Seks dışında iyi olduğum bir şeyi o gün keşfetmiştim. Kalemim...
Ama seks, yine de aklımdan çıkmayan tek şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZLİ GÜNLÜĞÜM +18
NonfiksiBu kitaptaki her şey gerçektir! Cinselliğin, cinsel bağımlılığın ve çocukluk travmasının bir arada olduğu bu kitapta, küçük yaşlarda ailemin yaşattıklarından dolayı yaşadığım travmalar, psikolojik baskınlık ve içe kapanıklık, cinsel bağımlılık, porn...