𝙼𝚒𝚍𝚜𝚞𝚖𝚖𝚎𝚛 𝙱𝚕𝚞𝚎𝚜

125 36 18
                                    

🎧 Charlie Puth - Attention 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🎧 Charlie Puth - Attention 




Yaşamın bir döneminde insan hayatı yepyeni bir biçime girer, bazı olaylardan bazı durumlardan öyle etkilenir ki insanoğlu buna dönüm noktası derdi. Bir durumdan bambaşka durumlara evrilir kendini olduğu noktanın ötesinde, zikzak bir çizgide bulurdu.


Wooyoung için yaşamda dört evre vardı. Aile , kariyer , ilişki ve evlilik. İlk basamağı kuvvetle aşmış şimdiyse ikincisine tırmanıyordu. Bugün onun hayatının dönüm noktasıydı. Her insanın bu gibi durumlarda yaşadığı, yaşayacağı temel duygular vücudunu resmen ele geçirmişti. Elleri terliyor, nefesi kesiliyor ve yüzündeki aptal tebessümü silemiyordu.


Aynadaki yansımasını kontrol ederken bunun son olmasını umdu. Gözü saatle telefonu arasında mekik dokurken San'dan gelecek aramayı bekliyordu. Beklemek onu her zaman germişti. Bugünün özel bir anlamı olması ise telaş yapmasına sebep oluyordu. Yatağının üzerine fırlattığı telefonunu eline alarak mutfağa geçti.Ada tezgahın üstünde duran şarap şişelerinden birini alıp kendine bir kadeh doldurdu.Eve gelirken gece kutlama yapmak için almıştı şarapları. San'la geçireceği bu önemli günü özel kılmak istemişti.Şarabını yudumlarken tezgahtaki telefondan gelen titreşimle bakışlarını oraya çevirdi.Mesaj San'dandı.


Sannie
Aşağıdayım.

Wooyoung
Geliyorum.




Apartman binasının önünde duran camları siyah film kaplı arabaya ilerlediğinde ön cam açılmış ve küçük çocuğun tüm keyfi kaçmıştı. Chung Ae sinsi bir gülümsemeyle ona bakıyordu. Bakışlarını ondan çekip şoför koltuğundaki çocuğa çevirdiğinde San'ın mahcup bir surat ifadesiyle ona baktığını görmüştü. 'Ne oluyor?' Ne olduğunu çok iyi biliyor alsa da kafasında kurduklarının gerçek olmamasını umdu. Kulakları San'ın ağzından çıkacak kelimelere odaklandığında gözleri çoktan dolmuştu.


Genç adam şoför koltuğundan onun dikildiği cama doğru eğildiğinde genç kız bu durumdan keyif almış olacaktı ki gülümsemesi büyüdü. 'Geç kalacağız. Ne olduğunu yolda anlatırım.' Wooyoung yerinde rahatsızca kıpırdandı. Aldığı cevap onu tatmin etmiyor, San tarafından geçiştirildiğini hissediyordu.


Saatini kontrol ettiğinde serginin başlamasına bir saatten az bir zamanının kaldığı görmüştü. Gözleri önce Chung Ae'ye daha sonra da San'a kaydığında daha önce fark etmediği bir şey içinde büyük bir boşluk açtı. Genç adamın boynunda muhtemelen yanındaki kızdan gelen aşk öpücüğünün izleri vardı. Bir iki saatlik işinin ne olduğunu şimdi anlıyordu. Her ikisini de görmezden gelerek onları geride bırakarak ana caddeye doğru yürüdü. Bir taksi bulmayı umuyordu. Ağlamamak için direniyor, nefes alışverişlerini kontrol edemiyordu.



Arkasından gelen hızlı adımları görmezden gelerek bir taksi bulmak adına etrafına bakındı. 'Wooyoung? Neden böyle yapıyorsun?' San önünde bir duvar gibi dikilirken küçük çocuğun onu aşmak için takati kalmamıştı. 'Çekil önümden.' İri bedeni eliyle ittirerek gelen taksiye durmasını işaret etmişti. Fakat San adama gitmesini işaret ederek taksicinin ilerlemesine sebep olmuştu. 'Ne yapıyorsun?' Gün içindeki heyecanı, endişesi ve iyi ruh hali kaybolmuş yerine sinir hakim olmuştu. 'Ne mi yapıyorum? Arkasını dönüp giden senken ben mi bir şeyler yapıyorum?' San'da sakinliğini koruyamamış sesini yükseltmişti. 'Doğru. Kaçan daima ben oluyorum.' Küçük çocuk genç adama biraz daha yaklaşmış işaret parmağını göğsüne dayayarak konuşmaya devam etmişti. 'Sana bugünün özel bir gün olduğunu benim için çok önemli olduğunu söylemiştim. Benimle olmanı istedim. Bana eşlik etmeni. Senden aylar sonra istediğim tek şey bana birkaç saatini ayırmandı. Ama şu haline bak. Okulun sol koltuk eskortunu yanına almışsın, sevişmenizin izlerini taşıyan vücudunla karşımda dikilmiş bana ahkam kesiyorsun. Saatlerdir evde seni beklerken senin yaptığın şey uçkurunu beslemekmiş. Bugün de olduğu gibi gelecek zamanlarımızda da ben başımın çaresine bakmaya devam edeceğim. İstemiyorum San. Ne senden gelecek iyiliği ne de sevgiyi. Çünkü sen benim San'ım değilsin. Artık kim olduğun hakkında bir fikrim yok. Şimdi çekil şuradan.' San'ın sözleri karşısında afallamasını fırsat bilmiş, gelen ilk taksiye binerek oradan uzaklaşmıştı. Artık akan yaşlarını umursamıyordu. İçi bomboştu. Kırılan kalbinin parçaları her bir zerresine zarar veriyor, nefesini kesiyordu.





Galeriye zamanında yetişmiş olmanın verdiği rahatlamayla önce sergi alanını gezmeye karar vermişti küçük beden. Sanatın içinde kaybolmaya, zihninin akıntıya kapılıp durulmasına ihtiyacı vardı. Bembeyaz salonun duvarlarını kaplayan non-figüratif eserler tek bakışta anlaşılmayacak kadar karışık, gözler alıştıktan sonra içinden çıkamayacağı kadar da derin anlamlar taşıyordu. Kim Hongjoong bir ilah olmalıydı.



Duvarlardaki tabloları incelemeye o kadar zaman ayırmıştı ki seslerin kesildiğini, kalabalığın bir yerde toplandığını çok geç fark etmişti. Meraklı adımlarla oraya ilerledi. Beyaza tezat giydiği kırmızı salaş takımıyla merkezde yer alan Kim Hongjoong ve hemen yanında duran eşi Park Seonghwa ziyaretçilerle selamlaşıyorlardı. Kalabalığın arasında parıldayan çifte biraz daha yaklaştığında Hongjoong tarafından fark edilmişti. 'Bay Jung' Genç adam tokalaşmak için elini uzattığında Wooyoung önünde saygıyla eğilmiş uzatılan eli memnuniyetle sıkmıştı. 'Wooyoung diyebilirsiniz efendim.' Hongjoong karşısındaki çocuğa bir tebessüm verdikten sonra elini omzuna atarak kalabalıktan uzaklaştırmıştı. 'Hyung diyebilirsin Wooyoung. Bir ayna gibi karşımda dikiliyor oluşun beni oldukça memnun etti. Aramıza hoş geldin. Serginin tadını çıkar.' Ağlamaktan kızarmış gözlerini adamın iri gözlerine çıkardığında kafasının karıştığını belli etmemeye çalıştı. Bir ayna gibi derken neyi kastetmişti ki ? 'Hoş buldum hyung. Seninle çalışmak benim için bir onur.'  Hongjoong küçük bir görüşürüzle yanından ayrıldığında Wooyoung, adamın kendinden emin yürüyüşüne ve genç yaşında bu kadar yetenekli oluşuna gıpta etmişti.





Küçük çocuk daire kapısının önünde dikilirken içinde yaz akşamı hüznü vardı. Artık San'la eskisinden de kötü bir duruma evrildiklerini biliyor bu bilinçle eve girip onunla yüzleşmekten korkuyordu. İlişkileri artık pamuk ipliğine bağlıydı. Kapının şifresini tuşlayıp içeri adımladığında gördüğü manzaraya anlam verememişti. Her yer dağılmış evin içinden kasırga geçmiş gibiydi. Koridorda ilerleyerek salona girdiğinde San'ı yerde otururken bulmuştu. 'Ne oldu burada?' Genç adam kapı sesini duymadığı için ona seslenen kişinin varlığıyla ürkmüştü. 'Dönmüşsün.' Koltuktan destek alarak ayağa kalktığında küçük çocuğun bakışları etraftan kendisine çekilmişti. 'Ne oldu diyorum?!' Küçüğünün sesi olduğundan daha yüksek çıkınca onu kolundan tutarak koltuğa oturttu. ' Chung Ae'yi evden kovdum ve o da küçük bir hediye bıraktı.' San'ın dalga geçermişçesine kurduğu cümleye küçük çocuk göz devirmek ile yetindi. Konu yine o ve ona sahip olanlarla ilgiliydi. Umursamadı.


Oturduğu koltuktan kalkarak üstündeki ince ceketi girişteki dilsiz uşağa asarak mutfağa ilerledi. San onu her zamanki gibi adımlarıyla değil gözleriyle takip ediyordu. Bir adım attığında uçurumun dibinde olacağı hissinden kurtulamıyordu. Küçüğünün onu görmezden gelmesini, hayatının en güzel melodisi olan sesini ondan esirgemesine ilk saatlerden katlanamamıştı. Wooyoung tezgahın üstündeki şarap şişelerinden birini alarak odasına ilerledi. Kapıyı sertçe kapattığında San işinin zor olduğunun farkındaydı. Fakat gelen anahtar sesiyle kapısını kitlemiş olması onu evsiz kılmıştı.


The Escape | WoosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin