𝚆𝚊𝚋𝚒 𝚂𝚊𝚋𝚒

129 31 11
                                    

🎧 Sufle - Pus

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🎧 Sufle - Pus

Tuvale attığı sert fırça darbeleri, kullandığı karmaşık renkler küçük çocuğu eşsiz kılan parçalarıydı. Onu diğerlerinden ayıran, bütünün içindeki aykırı parça olmasıydı. Wooyoung da popülerdi. San gibi hovardalıkla anılmaz , kendine ait mahlasıyla, sanatla anılırdı.

Ondandır saatlerdir çizdiği resme o kadar dalmıştı ki etrafında toplanan kalabalıktan bir haberdi. Beyninin içindeki sesler bir türlü susmamış tüm gün kendini resim atölyesine kapatmıştı. Ruhu göğüs kafesinden fırlamış, karşısındaki tuvalde siyahla, kırmızıyla can bulmuştu sanki. Bir güvercindi küçük çocuğun ruhu. Beyaz küçük bir güvercin. Tuvallerine gizlediği bu sembol fark edilmesi zor fakat oldukça  kolay bir anlama sahipti. Antik çağda günahsız insanların ruhu olduğuna inanılmış, renginin saflığından dolayı aşkın ve barışın simgesi haline gelmişti.

Sol alta mahlasını yazdıktan sonra kulaklıklarını çıkarttı. Etraftan gelen alkış sesleri onu ürküttüğünde kendini bu kadar soyutlamış olmasına kızmıştı. Bırakın bir kişiyi , onlarca kişinin varlığını hissetmemişti. Aklı ve kalbi başka bir yerde can bulmaya devam ediyordu. Dönen tabureyle arkasına döndüğünde tanımadığı birçok kişi ve bölüm öğretmenlerinin de aralarında bulunduğu kalabalığın karşısında saygıyla eğilmişti. 'Wooyoung..seni gördükçe sanatın yarattığı güzelliğe olan umudum yeşeriyor.'' En değer verdiği insanlardan biri olan ustasından , bunları duymak günün tüm dengesizliğini yok etti. 'Teşekkür ederim Bay Kim.'' Genç adam onu sıcak bir kucaklaşmanın içine çektiğinde kendisiyle gurur duymuştu.


Bay Kim kalabalığa dönerek Wooyoung'u tanıtma gereği duymadan konuya girdi. 'Wooyoung karşında gördüğün bu insanlar Mimarlık Fakültesinden. Dördüncü sınıflar. Staj döneminde onlara yardımcı olmak için sizden küçük bir ricaları var.'' Duyduklarından sonra gözleri telaşla tanıdık bedeni aradı.Karşısındaki suratlarda gezinen kahveler, onu  atölyenin kapısına yaslanmış, kalabalıktan uzak kendisini izlerken bulmuştu. Sabahki tartışmalarının üstünden çok geçmemişti. Hayatının tamamı olan bu adamı görmezden gelmeyi seçerek bakışlarını kaçırdı. 'Senin gibi yetenekli ressamlarla çalışmak istiyorlar. Üçlü gruplar halinde , kişiler kura seçilerek gruplandırılacak. Onlarda olduğu gibi , bu ortak proje sonunda sizin içinde bir mezuniyet mektubu yazılacak. Bölüm temsilcisi olduğun için projeye katılmak isteyenlerin listesini hazırlamanı ve yarın bana teslim etmeni istiyorum.'' Bay Kim küçük çocuğa söz hakkı tanımadan , arkasındaki kafileyle atölyeden ayrılmıştı.



Sanatın mimaride kullanımı, olduğundan daha ilginç, estetik olarak çekici ve yaratıcılığın zirvede olduğu bir süreçti. Bu yüzden her yıl mimarlık öğrencileriyle bir araya geliyor, workshoplar veriyordu. Bunun için oldukça donanımlıydı. Pürüz olan kısım bunu daha önce alt sınıflarla yaparken şimdi onlardan daha deneyimlilerle gerçekleştirecek olmasıydı. Döner sandalyesine geri otururken sınıf grubuna Bay Kim'in söylediklerini aktarıp tekrar şövaleye dayalı tuvale döndü. Elleri kurumaya başlayan boyalara temas ettiğinde, rahatsız eden küçük detayları parmaklarıyla düzeltmeye başlamıştı.


'Konuşabilir miyiz?' Herkes gibi onunda gittiğini düşünmüştü. Arkasındaki varlığını hissedebiliyordu. Burnuna gelen koku, her gece yatağının sol tarafından aldığı kokuydu. ''İşim var.'' Arkasını dönüp eşsiz gözlerine bakarsa onu affetmekten korktu. Yanındaki şövalenin önündeki sandalye çekildiğinde kendini San'la karşı karşıya bulmuştu. ''Önceden bana ayıracak vaktin olmasa da yaratıyordun.' İç çekip küçük bedene biraz daha yaklaştı. ''Söylesene Wooyoung aramıza giren şey zaman mı? Yoksa senin örmeye çalıştığın duvarlar mı?' Her ne kadar geriye kaçmayı arzulasa da istemsiz bir şekilde ardıç kokusuna sahip bu adama karşı koyamıyordu. 'Önceden sana ayırdığım her saati, her dakikayı, her saliseyi değerli bulurdun. Şimdi hiçbir şeyin önemi yok. Çünkü sen yoksun San. Sabah aynı yatakta uyanmakla var olmuyorsun. Ya da lütfedip beni okula bıraktığın günlerde geçirdiğimiz o yarım saatlik araba yolculuğunda. Yoksun. Ve ben seninle varolmuş gibi yaşamaktan sıkıldım. Sen yoksan yediğim yemekten, içtiğim sudan bile tat alamıyorum. Hayatımda ilk defa sınırlarımı aşmaya çabaladım. Beni fark et istedim. Farklı bedenlerde can bulmuşçasına yaşadığını unutarak aylar sonra seninle bir şeyler yapmak istedim. Konuşmak istediğin asıl konu da bu değil mi zaten?!'' Küçük çocuğun başta kendinden emin çıkan ses tonu, göz pınarlarından sızan yaşlarla çatallaşmıştı.

San küçük çocuğun yere eğdiği başını çenesinden tutarak kaldırdı. Wooyoung'un ağlaması her seferinde canını yakarken, bu seferkinin sebebi olduğunu bilmek onu kör kuyulara atmıştı. 'Özür dilerim tamam mı? Wooyoung kendimi kaybettim. Biliyorum .Ama çabalayacağım. Tekrar biz olabilmek için çabalayacağım.Sen benim diğer yarımsın.Seni öylece bırakmamı benden isteme ne olursun.Sabah ki sözlerim için de binlerce kez özür dilerim.Kendimi ararken seni başkalarında bulmayı yediremedim sanırım.'' San onu derin bir kucaklaşmanın içine çekerken artık emindi.Onun kahve gözlerine her zaman yenilecekti.Ona her parçasını vermişken ruhunun kayıp olmasına şaşmamalıydı.

Changatlantic 🤎

The Escape | WoosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin