𝚄𝚗𝚒𝚚𝚞𝚎

132 24 28
                                    


🎧 PVRIS - Death of Me

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🎧 PVRIS - Death of Me


İnsan her zaman kendisi için iyi olanı yapmak istemez bazen en kötü yolları adımlar. Yanlış zamanlara ait olup zamanın en kötü aşkını seçerdi. Yanlış insana en doğru zamanda aşık olmak gibi. Ya da doğru insanın hayatına, farklı bir rolde girmek gibi.

'Teşekkürler çocuklar.' Hong'un sesini duyduğunda yüzünde içten bir gülümseme oluşmasına engel olamadı. Saatlerdir onun eserlerini özenle paketliyor, gelen kamyona özveri ile taşıyorlardı. Bakışları San'a kaydığında olduğu durumdan memnun olduğunu belirten parlak gözleriyle karşılaştı. Gerçekten de istediği gibi onunla buraya gelmiş birçok işte yardımcı olmuştu. Onun sayesinde işleri erken bitecek gibi görünüyordu. 'Rica ederiz. Yardımcı olmama izin verdiğin için asıl ben teşekkür ederim hyung.' Aralarında çabuk yakalanmış bir samimiyet baş göstermişti.


Wooyoung tabi ki de bundan memnundu. Biri evim dediği adam diğeri hayatını şekillendirmesine olanak sağlayan kişiydi. 'San. Wooyoung benimle burada olduğu sürece sen de ekibin bir parçasısın. İstediğin zaman bize katılabilirsin.' Genç adamın bakışları muzipçe Wooyoung'a kaydığında, küçük çocuk içinden hayır dedi. Şimdi değil. Burada değil. 'Hem Wooyoung sana o kadar değer veriyor ki dilinden bir dakika bile düşmüyorsun. Ayrıca çizdiği portlerini-'  Böyle anlardan sıyrılmanın bir yöntemi de konuyu değiştirip, dikkatleri dağıtmaktı. Fakat küçük çocuk sakarlığının kurbanı olmuş, Hwa'nın onlar için yaptığı sıcak şaraba uzanırken devirmiş , üstüne dökülmesine sebep olmuştu. 'Tanrımm!' Ayrıca şarap beklediğinden daha sıcaktı.


Hongjoong'un hayatında biri var mı sorusuna olmasını istediğim biri var diyerek cevap vermiş, onu görmek istediğinde ise yatağının altında günlükleriyle birlikte sakladığı portre çizimlerini göstermişti. Nasıl olsa bir araya gelmezler düşüncesiyle yaptığı bu eylem ona pahalıya patlamıştı. O güne lanet etti.


San aceleyle küçük çocuğun yanına ilerleyip, şaraptan dolayı üstüne yapışan gömleğin uçlarından tutarak, gömleğin çocuğun göğsüyle olan temasını kesti. 'İyi misin? Canın yandı mı?'  Sesine yansıyan endişe gözle görülür bir şekilde ortadaydı. Fakat Wooyoung onu kendinden uzaklaştırarak yüzünü buruşturdu. Canı acıdığında çevreden gelen en ufak ilgiye ve telaşa tahammül edemiyordu. Bunu bilen San bir iki adım uzaklaşmaktan gocunmadı.

'Hyung buz ya da varsa yanık kremi bulabilir misin?' Hwa telaşla galeride dört dönerken, Hong onların bu hallerine gülümsemekle yetindi. 'Hyung sen de yedek bir gömlek ya da tişört getirebilir misin? Benimkinin kuruması uzun sürecek gibi duruyor.' Başını sallayıp ofisine ilerlemek için bir iki adım attığında San'ın yaptığı şeyle durdu. Üstündeki gömleğin düğmelerini özenle çözerek Wooyoung'a uzatmıştı. Emindi artık. Bu ikisi arkadaştan da öte olmalıydı.


Wooyoung kendisine uzatılan lacivert gömleği alarak, kalktığı sandalyesinin sırt kısmına astı. Hong saçma bahaneler eşliğinde sevgilisini bulmaya gittiğinden ikisi baş başa kalmışlardı. Genç adamın amacının bu olduğuna yemin edebilirdi.

Bakışları San'ın endişeli gözleriyle kesiştiğinde onu rahatlatmak için kolunu okşadı. 'Endişelenme artık. Kaynar kazana düşmüşüm gibi tepkiler veriyorsun.' Her ne kadar dalga geçiyor olsa da onun kendisi için endişelenmesi hoşuna gitmişti. 'Aynı şey.'

Küçük çocuk, adamın söylediği şeye gözlerini devirmek ile yetinip şarap lekesi ile kaplı beyaz gömleğini eteklerinden tutup çekip, çıkarttı. Vücudunun üstünde gezen delici bakışların ve çocuğun iç çekişinin farkındaydı. Görmezden gelmeye çalışarak lacivert gömleği astığı yerden alıp kollarını geçirdi. Kulaklarının kızardığını, yanaklarının çoktan pembeliklerle boyandığını hissediyordu.


Başını biraz daha eğerek alt düğmeyi ilikledi. Sonra bir üstünü, sonra bir üstünü derken beklemediği bir şey oldu. Teninde hissettiği ince uzun parmaklar, yanan yerin yarattığı kızarıklığı okşuyordu.

San onun dikkatlice iliklediği düğmeleri bir bir açmış, kollarını çıplak bele dolamıştı. Artık Wooyoung'un vücudunda yanan yer sadece gövdesi değildi. Adamın parmaklarının değdiği, kollarını sardığı cildi alev alev olmuştu. İstemsizce gözlerini kapatıp, eşsiz ardıç kokusunu içine çekti. Aynı zamanda saçları arasına konulan minik öpücüklerden, San'ın da kendi kokusunu içine çektiğini anlamıştı. Ardıç ve vanilya kokuyordu küçüğü. Tıpkı kendisi gibi, tıpkı evi gibi.


'İşte biraz buz ve bir tüp yanık kremi.' Girişten gelen ve boş galeride yankılanan ses ile birbirlerinden ayrılma zahmetine bile girmediler. İkisi de böyle bir sarılmaya, tek vücut olmaya ihtiyaçları olduğunun farkındaydı. Parlak kahveler birbiriyle kesiştiğinde mekan bulanıklaşmış,  zaman artık durmuştu.

San tüm korkularını yutarken, Wooyoung daha da cesur oluyordu. Genç adamın parmakları, altındaki ince beli okşarken, küçüğünü iyice kendine bastırdı. Emin olmalıydı. O da mı onun gibi hissediyordu?


Göz temasını kesmeden dizlerini kırmış, başını kızaran esmer gövdeye yaklaştırmıştı .Sıcak nefesi bedene çarptıkça, küçüğünün gerildiğini fark etmişti. Dudaklarına yayılan muzip gülümsemeyi silmeden yanan yerlere minik öpücükler kondurdu. Elleri hala beline sarılı, parmakları altındaki teni okşuyordu. Nefes alışverişleri hızlanan bütün vücudu titreyen çocuktan bir hamle bekledi.


Geldiğinden beri diğerlerinin imalı bakışlarından, sözlerinden elbette bir şeyler anlamıştı. Doğru olmasını umdu. Emin olmak istiyordu. Son birkaç öpücük daha kondurup nefesini ıslanmış tene bıraktığında pes etmişti. Hayal kırıklığıyla çöktüğü yerden kalkacağı sırada, uzun siyah saçları arasında hissettiği minik parmaklarla bakışları küçük çocuğu döndü. Emindi. Jung Wooyoung ondan hoşlanıyordu. Tıpkı kendisinin de ondan hoşlandığı gibi.

The Escape | WoosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin