Kabulleniş

171 19 5
                                    

Bir dikiş
İki dikiş
Kabulleniş

Bir an için nefes almak bile mümkün olmadı, sadece şok içinde orada donakaldım. Ju-ran onnienin sessiz ve dingin duruşu, bütün hayatımın yok oluşunu temsil ediyordu. Onu öyle görünce bir an için zaman durmuş gibi hissettim, kalbim acı bir sessizlikle doldu. Bakışlarım, onun sakin ve huzurlu yüzüne odaklandı, ama artık o huzur kaybolmuştu, yerini acı ve karanlık almıştı.

Bir an her şey kabus gibi geldi. Onun cansız bedeni kalbimde en derin çöküntüyü yaşatmıştı. Zihnimi bir dizi soru istila etti. Neden böyle bir şey yapmıştı? Onu ne kadar derinden inciten bir şey olmuştu ki, hayatından vazgeçmeyi tercih etmişti?

Kollarım arasında ki bedene tekrar sarıldım. Göz yaşları ve hıçkırık sesinden başka bir şey duyulmuyordu zaten. "Havlu getirin!" gözümün önüne doğru tutulan havluyu alıp Ju-ran'ın bileklerine bastırdım.

Kan akmaması için de güzelce bağladıktan sonra diğer bileğine geçiyordum ki Ji-hu'nun hallettiğini gördüm. "Onnie ne yaptın!?" beni duymayan bedene bağırırken küvetin içerisinden zor da olsa onu çıkarttım. "Ambulansı arayın! Bir şey yapın!" Göz yaşlarım arasında konuşmaya devam ederken elim yüzüm çoktan kan olmuştu.

Her şey normale döndü derken onun intihar etmesi adeta kara bulut gibi çökmüştü üzerimize. En büyüğümüzün böyle bir işe kalkışacağını beklemiyorduk. Üç yıldır birlikte çıkış yapma hayalleri kurmuşken şimdi ayrı düşmüştük, ölümün bizi ayırdığı düşüncesi bütün bedenimi rahatsız bir duyguyla kaplıyordu.

Yeon-deok onnienin intihara kalkışmasından sonra gerçekten intihar eden birini görmem kalbimi eziyordu. Yetişememiştim ona, hepsi benim suçumdu. Eğer biraz daha ısrar etseydim, eşyalarını toplamasında yardım etmesine, şu an yanında olabilirdim. Neden böyle bir şey yapmıştı aklım almıyordu zaten. Arkasında bıraktığı insanları hiç mi düşünmüyordu?

Onu öyle görmek bütün düşüncelerimi yerle bir etmişti, şimdi ise öldüğünü kabullenmek istemiyordu beynim. O benim ablamdı, iyi kötü her günümde yanımda olmuştu, evim yoktu bana kapısını açmıştı, Minho ile ayrılmıştım gelip teselli etmişti, aç kaldığım her dakika bana yemek yapıp getirmişti. Şimdi sıra bendeydi, ne yapıp ne edip onu yetiştirecektim hastaneye. Ju-ran onnie yaşayacaktı.

Bedenini sırtıma çıkarmış koşarak binadan çıkmaya çalışıyordum. "Yaşayacaksın" diye mırıldanıyordum omzumda ki surata. Hâlâ gözleri açık ve gülümsüyordu, onun bu hâline ben de gülümsedim. "Doo-hyun dur ne yapıyorsun?" Gyeong arkamdan bağırırken umursamadım onu "Ambulansı aradınız mı?" ağlayarak merdivenleri indim, sırtımda ki bedeni taşıyamıyordum artık.

Dışarı çıktığım gibi yere çöktüm o da dizlerime doğru düşmüştü. İnsanlar korkuyla bizi izlerken onlara bağırdım "Ne bakıyorsunuz!? Bakacağınıza yardım etsenize!" bana gülen suratı avuçlarımın içerisine aldım "Onnie~" ağlamaya devam ederken ambulansın sesi duyuldu.

"Doo-hyun bırak artık" Gyeong beni çekiştirmeye çalışırken bırakmadım. Göz pınarlarımda ki derin acıyı dindirmek için bir kaç kere kırptım gözlerimi. Ağlamaktan titreyen dudaklarım ve garip çıkan sesim canımı cayır cayır yakıyordu.

Kabullenemiyordum dizlerimde yatan bedenin öldüğünü, eğer hastaneye giderse yaşayacak diyordum kendime.

Aptal bir umuttu benimkisi.

Ölen bir insanın bile arkasında bıraktıkları kadar canı yanmıyordur.

Derin bir nefes aldığımda boğazım öyle bir sıkıştı ki konuşamadım. "Neden pes ettin" diyebildim fısıltıyla. Akan burnumu serçe çektiğimde sızlayan burun direğim ile yüzümü buruşturdum. "Vazgeçemezsin bizi bırakamazsın" en çok da arkamda ki kızların bana acıyarak bakışları canımı yakıyordu, onlar çok çabuk kabullenmişti ölümünü, benim kabullenemem gözlerinde deli olduğumu düşündürüyordu.

Arka Dansçı / Lee KnowHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin